Kays'ın Leylâ'ya olan aşkı ağır basınca bunun sonu nereye varacak diye umursamıyordu. Arkadaşı Zeyd'den yardım istedi. Zeyd, çok iyi biliyordu ki Şah'ın oğlu Kays, dilencinin değil ayağına gitmek ulu orta bir yerde dilenciyle konuşmak bile uygun düşmezdi. İçinden ''Doğrusu Kays'ın yerinde olmak istemem. Çünkü çok acı çekiyor. Elimden geldiği kadar ona yardımcı olmalıyım.''
O gün zaman kaybetmeden birlikte yaşlı dilenciyi bulmak için kâhinin tarif ettiği yere geldiler. Saçı sakalı ağarmış, yaşlı adamın biri ekmek fırının dışında bir köşede bağdaş kurmuş, başı önüne eğik bir vaziyette oturuyordu. Önündeki açık mendilin üzerinde birkaç bozuk dinar para vardı. Zeyd:
''Herhalde aradığımız dilenci bu olmalı. Bu dilenci bana hiç yabancı gelmedi. Bir kaç ay önce ona eski yemeniden bir çift vermiştim.''
İnsanı bunaltan sıkıcı bir hava vardı. Kum fırtınasının çıkacağının habercisiydi. Dilencinin yakınına geldiklerinde Zeyd, ona selam verdi. Dilenci başı önünde yere bakıyordu. İlk defa karşısında iki yabancı genç adamı görünce ne yapacağını şaşırdı. ''Neden bana selam verdiler?'' diye onlara şüpheyle baktı. Çünkü kasabada hiç kimse ona selam vermez, sadece ekmek ve sadaka diye bozuk para verirdi. Zeyd:
''Senden çok önemli bir ricamız olacak.'' Dilenci:
''Sizin zavallı bir adamdan ne gibi bir ricanız olabilir ki?'' Kays:
''Bir aile hakkında senden bilgi almak istiyoruz.''
''Tanıdığım bir aile olmadığı gibi kimsesiz bir dilenciyim.''
Kays dilencinin yüzüne baktı. ''Pek de yaşlı bir adama benzemiyor. Fakat çok yıpranmış olmalı ki saçı başı ağarmış'' diye düşündü...
''Tahminen on altı, on yedi yaşında, Leylâ adında genç bir kız ile annesini arıyorum. Yardımına ihtiyacım var. Bana yardım eder misin?''
Dilenci, Leylâ adını duyunca gözleri fal taşı gibi açıldı. Onlardan oldukça çekindi. Temkinli gözlerle adamları süzdü. Aradıkları kadın, daha bir kaç gün önce dilenciye para verirken ''bize dua et'' demişti...
''Gördüğünüz gibi zavallı bir dilenci, size nasıl yardım edebilir ki?''
''Bizden korkmana gerek yok. Aklını kullanmakta fayda var.''
İşin ciddiyetini tahmin eden dilenci konuşmak üzereydi ki tam o sırada daha önce hiç benzeri görülmemiş bulut yığını gibi kum tozu bütün şiddetiyle kasabaya doğru geliyordu. İnsanlar telaşe içinde bir yerlere sığınmak için koşuşturuyorlardı. İş yerini kapatanlar bile vardı. ''Nasıl olsa dilenciyi bulduk fırtınaya tutulmadan şimdilik gidelim'' der gibi Kays Zeyd'in gözüne, dilenci de... ''bakın kum tozu üstümüze yağacak'' diye merhamet diler gibi her ikisinin yüzüne baktı. Zeyd sesinin tonunu biraz yükselterek...
''Yarın mutlaka burada ol! Ortadan kaybolmayı sakın aklından geçirme! Fare deliğinde olsan bile seni yine bulurum. Anladın mı?''
''Ne demek istediğinizi çok iyi anladım. Size yardım etmek için burada olacağımdan hiç şüpheniz olmasın.''
Kays dilenciyi bulmuş sevincinden ona küçük bir altın dinar verdi. Konuşurken utancından hep yere bakan dilenci, altın dinarı görünce hayretler içinde kaldı. Birden huzuru kaçtı. Mutlaka bu işin içinde bir iş var diye endişelendi. ''iki genç adamdan biri, neden Leylâ ve annesini benden sordu? Çok önemli olmalı ki, bunun için bana küçük bir altın dinar verdi. O anlık düşüncesine göre bunlar yine geri gelecekler'' diye tedirgin oldu. Şimdilik fırtınadan kurtulmuştu ama o gece sabaha kadar gözüne uyku girmedi. Sebebini tam bilmediği için oldukça merak etti.
Dünkü fırtınalı havanın yerine güneşli berrak sakin bir hava vardı. Dilenmek için her zamanki yerine giden dilenci daha oturur oturmaz iri yarı iki adamı karşısında görünce ''dün iki genç adam, bugün de bu iri yarı adamlar benden ne istiyor?'' diye korkudan eli ayağı titremeye başladı. Adamlardan biri...
''Hemen kalk! Bizimle geliyorsun!'' Dilenci:
''Ben herhangi bir suç işlemedim. Gördüğünüz gibi kendi halimde yaşlı bir dilenciyim. Benden ne istiyorsunuz?'' dedi. Her ne kadar dil döktüyse de işe yaramadı.
''Çok konuşma! Ne diyorsak sen onu yap! Bize zorluk çıkarmazsan kendine iyilik yapmış olursun.''
Dilenci ister istemez ayağı kalktı. Yolda yürürken korkudan ayakları yere sürtüyor bir yandan da şöyle düşünüyordu. ''Hiçbir suç işlemedim ki neden beni götürüyorlar. Yeteri kadar zindanda acı çektim. Aileme hasret kaldım. Beni zindana atarlarsa babam gibi orada öleceğim.''
Zeyd, ertesi gün dilenciyle görüşme yerine gittiğinde ne görsün, dilencinin yerinde yeller esiyordu. ''Kaçtı mı? Nihayet o bir dilenci. Her yerde dilenebilir. Onu bulurum'' diye durumu Kays'a anlattı...
''Zeyd! Ben şimdi ne yapacağım. Bu adam çok şey biliyordu. Her halde korktu. Onu da elimizden kaçırdık. Leylâ'ya nasıl ulaşacağım?''
''Tasalanma! O bir yere gidemez. En kısa zamanda onu bulurum.''
Zeyd, endişe ve telaş içinde her yerde dilenciyi aramaya başladı. O gün hiç bir dilenciye rastlamadı. İlk aklına gelen dilendiği ekmek fırının duvar dibiydi. Adımlarını sıklaştırarak fırına vardığında ter içinde kalmıştı. İçeriye girmesiyle çıkması bir oldu. Fırıncıdan aldığı cevap çok ilginçti. ''Kasabada ne kadar dilenci varsa hepsini fakirhaneye götürdüler.'' Bunu duyan Zeyd, derin bir nefes aldı. ''Ya rabbim sana şükürler olsun'' dedi. Kays ile fakirhaneye giderken bir yandan şöyle düşünüyordu. ''Bu sevgi ne kadar ulvi ki, Şah'ın oğlu âşık olduğu bir kız için alçak gönüllü davranarak bir dilencinin ayağına kadar gidiyor, onunla konuşuyor.'' Fakirhane pek uzak bir yerde sayılmazdı.
Fakirhaneye girdiklerinde tahmin etmedikleri kadar gök mavisi mintan giydirilmiş adamları görünce bayağı şaşırdılar. Burası tipik bir hapishaneyi andırıyordu. İçlerinden biri buradan kaçarsa daha kasabadan dışarı çıkmadan yakalanırdı. Burada barınan kimsesiz ve aklı yitiklerin bütün ihtiyaçlarını hayırseverler temin ediyordu. Yalnız ayda bir gün olmak üzere tatil olan cuma günü izinli olarak dışarı çıkabiliyorlardı.
Aradıkları dilenciyi diğer dilencilerin arasında bulmak pek de kolay olmadı. Çoğu sakallı, yaşlı kimselerdi. Onu bulduklarında başı iki elinin arasında, gözleri sabit bir yere dikmiş düşünüyordu. Buraya isteksiz getirilmiş, bu yüzden var olan umudunu yitirmiş, karamsar hayal kırıklığı içindeydi. Sıkıntı içinde olduğu bariz olarak anlaşılıyordu. Bir kaç gün önce yanı başında gördüğü bu iki genç adamlardan tedirgin oldu. ''Yeteri kadar acı çektiğim yetmiyormuş gibi beni bulduklarına göre burada da rahatlık yok'' diye sinirlendi. Zeyd, dilenciye yaklaştı. Kays sabırsız davranarak adamı sıkıştırmak için lafa karıştı...
''Bize Leylâ hakkında ne biliyorsan anlat! Hemen şimdi!''
Korkudan dilencinin yüz ifadesi birden değiştiğinin farkında olan Kays:
''Seni en kısa bir zamanda buradan kurtaracağız. Yoksa ömrün sonuna kadar burada kalmak mı istiyorsun? Bu senin için son bir fırsat.''
Dilenci, buraya getirildiği gün yaşlı adamın biri ona şöyle demişti. ''İzinli olarak dışarı çıkıp geri dönmeyen olursa, yakalandığı takdirde ömür boyu bir daha dışarı çıkamaz. Ancak buradan onun cenazesi çıkar'' demişti. Çaresiz dilenci için bulunmaz bir teklifti. Biraz duraksadı. Onlara güvenmekten başka bir şansı olmadığına göre hemen söze başladı...
''Ana ve kızıyla ne gibi bir sorunun var? Kötü bir şey mi oldu?'' Kays:
''Bir kaç hafta oldu, Leylâ'yı göremiyorum. Onun için endişeliyim.''
Dilenci biraz rahatladı. Yine de tedirginliği devam ediyordu...
Kitabın tüm hakları saklıdır. ------------------- Lütfen yorum yapınız!
![](https://img.wattpad.com/cover/74538569-288-k794113.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
RomanceSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...