Leylâ ile Mecnun ömür boyu başlarına gelen bunca olaylardan ve çektikleri acıdan dolayı hiç kimseye ne bir sitem ne de bir beddua etmedikleri gibi şikayette etmediler. Çektikleri bunca acı ve sıkıntıları bu dünyada bırakırken öbür tarafa sadece sevgiyi beraberinde götürdüler. Son bir defa daha birbirlerini gördükten sonra gözleri açık olarak hakkın rahmetine kavuştular. Issız tepede bir evlerinin olmasını arzuladıkları yer onların ebedi hayatlarının güzergahı oldu. Rüzgar ve fırtınaların getirdiği kum ve topraklar mezarların üstünü örterken yağan yağmurlar zamanla onların mezarını yerle bir etti. Bu doğa olaylarından dolayı uzun yıllar sonra mezarları kayboldu. Ne var ki çocukları hayattayken Nadima nefretinden, Şah ve Saffia Sultan saltanat ihtirasından gözleri başka bir şey görmedi. İçlerindeki hırs hem kendilerine hem de istemeyerek çocuklarına zarar verdiler.
Şah, kendi ölümünden sonra soyu tükeneceğini biliyordu. Oğlundan başka tahta çıkacak bir varisi yoktu. Oğlunun bir gün yerine geçmesini ve Yasmina'yı gelini olarak sarayda görmesini çok istiyordu. Arzusu yerine gelmediği için bu özlem de sona ermiş oldu. Yaptıklarından dolayı nedamet duydu. Ömrü boyunca halkına daha adil, merhametli ve şefkatli bir idareci olarak davrandı. Tanrıdan af edilmesi için gece gündüz dua etti. Üzüntüsünü kimseyle paylaşamadı. Oğlunun yokluğu ise her geçen gün etkisini hissettirdi. Yaşantısı ömür boyu ıstırap çekmekle geçti. Artık bu dünya ona dar gelmeye başladı.
Kays'ın ölümünden sonra annesi ağlamaktan gözleri görmez oldu.
Nedime ve hizmetçilere emreden Saffia Sultan, iler ki yıllarda onlara ve Kays'ın sütannesi Aliyya'ya muhtaç oldu.
Nadima, kızı Leylâ öldükten sonra bir daha toparlanamadı. Bilincini tamamen kaybetmese de aklı bir geliyor bir gidiyordu. Bazen anlamsız şeyler konuşurken kocası Ameer ona hep iyi davrandı. İradesi dışında ha bire sinekleri kovalamaya devam etti. Leylâ'nın mezarını sık sık ziyaret etmek, arada bir ablası Nesrina'yı görmek için Basra'da kalma-yı Ameer'a söyledi. Kocası da uygun buldu. Ablası Nesrina, konakta onlarla birlikte yaşamayı ısrar etti. Ameer, bundan sonraki yaşamlarını mütevazı bir hayat içinde sürdürmeyi düşünüyordu. Bu yüzden iyi niyetli Nesrina'nın bu teklifini kibarca ret etti.
İbn-i Selâm ise acılar içinde kıvranarak mustarip olduğu siroz hastalığından öldü. İbn-i Selâm ile Leylâ'nın mezarı arasına sarı gül ağacını kimin tarafından dikildiği bilinmedi. Nesrina ve kızı Azima sık sık kabristana gidip gül ağaçlarını suladı. Azim ve Azima, babaları İbn-i Selâm öldükten bir müddet sonra Leylâ ile evlenmek istediğini hizmetçi Nazife'den öğrendiler.
Leylâ'yı kadın tacirlerine satan çöl haydutların reisi Mohsen, beş parasız olarak bahçedeki sık çalılar arasında ölü olarak bulundu. Böylece çöl haydutları da ellerine geçmesi gereken parayı alamadılar.
Dilden dile dolaşan bu aşk hikâyesi Basra'dan başlayarak çok kısa bir zaman içinde bütün Arap yarımadasına daha sonra dünyanın dört bir tarafına yayıldı. Çeşitli ülkelerde ''Leylâ ile Mecnun'' adı altında birçok film yapıldı. Adları, şarkılarda, türkülerde ve şiirlerde yer aldı.
Mecnun'un kalbinde açılan pencerede bir sır vardı. Bu sır, Leylâ'ya olan sevgisi, her geçen gün onu ilahi bir aşka doğru yöneltmiş olmalı ki artık dünya hayatı ona dar gelmeye başladı. Kendini hayatın akışına bıraktı. Bunca çektiği sıkıntı ve acılara rağmen Allah'a olan inancı tamdı. Karşı konulmaz bir gücün etkisiyle daima Yaradan'a sığındı. Kalbi her an sevgiyle doluydu. İsyankâr değil, inançlı bir kişiliğe sahipti. Duası kabul oluncaya kadar Allah'a yakardı. Daha on iki yaşında iken doğan tayın adını misafir koymuştu. Sanki bu dünyada misafir olduğunu o zaman anlamıştı.
Leylâ'mı Mecnun'dan yoksa Mucnun'mu Leylâ'dan daha fazla acı çekti? Ne fark eder ki her ikisi de çok acılar çektiler.
Ne var ki '' insanoğlu bir acı çektiğinde, zanneder ki en büyük acıyı yalnız kendisi çeker. Oysa ondan daha büyük acı çekenler de var.
Mecnun'un vefakâr arkadaşı Zeyd, bir gece gördüğü rüyada ''Rengârenk sümbül, yasemin, leylak ve güllerin kokuları insanı mest eden bahçede Leylâ ile Mecnun el ele tutuşmuş mutlu bir şekilde dolaşıyorlardı. Bahçenin tam ortasında akan ırmağın, öten kuşların cıvıltısı sanki yalancı bir cenneti andırıyordu. Mecnun birçok çeşitli güller arasından kopardığı beyaz gülü Leylâ'ya verdi. Leylâ, üstünde beyaz bir gelinlik, incecik tülün altında yüzünde bir gülümseme vardı. Kınalı elinde beyaz gülle pınara doğru koşarken Mecnun, ''Leylâ, Leylâââ'' diye seslenerek ona yetişmek için peşi sıra koşuyordu.''
Zeyd rüyasını eşi Ahra'ya anlattı. Kocasını can kulağıyla dinledikten sonra kendine göre bir yorum yaptı...
''Bana göre bunlar mutlaka cennetliktir.''
''Zeyd, İnşallah!'' dedi.
''Leylâ ile Mecnun hayatta iken mutluluğu tam yakalamışken ömürleri vefa etmedi. Acaba bu dünyada böyle candan seven âşıklar var mı?'' Zeyd:
''İnsan sevdiği kişiye kavuşmak düşüncesiyle bu dünyadan ayrılırsa, kıyamet günü sevinir. Çünkü orası bir visal'dir.''
Zeyd'in hanımı hamileydi. Doğurdu doğuracak diye gün sayıyordu. Zeyd, hanımıyla yaptığı bir sohbet esnasında...
''Eğer çocuğum kız olursa Leylâ, erkek olursa adını Kays koyacağım.''
''Sen istedikten sonra neden olmasın. Çocuklarıma Leylâ ile Mecnun hikâyesini anlatmak için o günü sabırsızla bekleyeceğim.''
Leylâ ile Mecnun'un ölümünden sonra Leylâ'nın sevdiği anne gazalin gözlerinin ıslak olduğunu gören bahçenin hayvan bakıcısı, gazalin niçin ağladığını bilemediği için buna bir anlam veremedi.
Leylâ ile Mecnun'un düşleri, özlemleri ve hayattaki beklentileri, sevginin içinde yaşatmaya çalışırken umutlarını son ana kadar hiç yitirmediler. Ne var ki iradeleri dışında kadere boyun eğdiler.
Bu hikâyenin sonunda, seven ve sevilen bir olmuş, onların ruhları ilahi bir aşk ile ebedi mutluluğu içlerinden gelen sevgide buldukları rivayet edilmektedir.
Dil ile aşk değil gönülden yar eyle beni
Cennet kapısında umutsuz koyma beni
Abdi Yüzen
05.06.2016
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
RomanceSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...