Kays, çocukluğundan beri güvercinler bir haberleşme aracı olarak kullanıldığını biliyordu. Şah Abbas, Basra'daki at yarışlarını izlemek için oğluna izin verince o da kendine göre bir plan yaptı. Bu plana göre, kasabadan ayrıldıktan sonra yanına aldığı beyaz güvercini serbest bırakacaktı. Şayet güvercin saraya geri döndüğünde, aşina olduğu bahçeye bakan kemerli pencerenin içindeki yemi görür görmez oraya konacağını bildiği için yola çıkmadan önce pencerenin iç kısmına daha önce koyduğu yemden bir avuçtan daha fazla yem koydu.
Hurma gıda bakımından besleyici olduğu gibi az susatırdı. Bu nedenle bol miktarda hurma ve bir gün önceden yolda gerekli olan her şeyi deveye yüklediler. Kays yolculuk kıyafetini giydi. Sabah namazından sonra ellerini gökyüzüne doğru açtı. İçinden geldiği gibi...
''Yarabbi! Beni Leylâ'ya çeken bir kuvvet var ki bu benim kaderim olmalı. Beni onun sevgisine layık eyle'' diye dua etti.
Kervan yola çıkmaya hazırdı. Kafes içindeki beyaz güvercini yanına aldı. Gayet neşeliydi. Şah Abbas ilk defa oğlunu uğurlamak için hanımı ile yan yana durmuş oğlunun sevincine ortak oldular.
Kays önce babasının daha sonra annesinin elini öptü. Annesine sarılırken onu çok sevdiğini söyledi. Annesi son bir defa daha onu bağrına bastı.
''Anne üzülmeyeceğine dair bana söz ver!''
Annesi oğlunun yanından ayrılmasını istemediği için üzgündü. Mademki oğlu at yarışını izlemek için gitmeyi istemiş o zaman yapılacak başka bir şey yoktu. Kays devesine binmeden önce anne ve babasına...
''Sizleri özleyeceğim. Dualarınızı benden esirgemeyin.'' Dedi.
Annesi elinde ki gümüş hamail kutusunu Kays'ın boynuna geçirdi...
''Allah seni kurusun ve yolunuz açık olsun'' diye dua etti.
Kays'ın sol elinde kafesin içinde beyaz güvercin vardı. Sağ eliyle son bir defa daha annesine bakarak el salladı. Annesi tutamadığı gözyaşları yanaklarından aşağı süzüldükçe süzüldü.
Sabahın serinliğinde kervan yavaş yavaş kasabadan ayrılırken Basra'ya doğru yolculuk başlamış oldu. Kays ile beraber yola çıkan muhafızlar Şah'a sadık iyi birer savaşçı oldukları kadar da cesurlardı.
Duraksamadan yolculuk sakin bir şekilde devam ediyordu. Saraydan bayağı uzaklaşmışlardı. Develer hızlandıkça yol alıyorlardı. Henüz çöl görünmüyordu. Bazen dar, bazen de geniş bir yolda ilerliyorlardı. Güneş tam tepeye varmadan hafif çöl sıcaklığı yüz ve ellerde hissediliyordu. Kays, önceden yazdığı mektubu, beraberinde getirdiği güvercinin ayağına bağladı. Güneş tepeye varmadan, hava daha fazla sıcak olmadan tam zamanı diyerek, onun ufacık başını öperek salıverdi. Güvercin kanat çırptıkça yükseliyordu. Havada bir tur attı. Daha sonra kasaba yönüne doğru uçmaya devam etti. Bir müddet sonra gözden kayboldu. Kays... 'Allah'ın verdiği şu güzel zekâya bak, güvercin sıcak çöl tarafına değil de serin tarafa yani kasabaya doğru uçuyor, bundan bir ders çıkarmalı' diye hayret etti. Güvercini özgür bıraktığı için sevindi ama ondan ayrıldığı için de üzüldü.
Güvercin yorucu bir uçuştan sonra güneş batamaya yüz tutarken saraya geldi. Her zaman ki gibi Kays'ın oturma odasındaki bahçeye bakan pencereye kondu. Açıkmış ve oldukça yorgundu. Önündeki yemden yedikten sonra sabaha kadar orada dinlendi.
Saffia Sultan her gün oğlunun odasını kendi elleriyle düzeltirdi. Kays, saraydan ayrıldığı günden beri oğlunun odasına geçmemişti. Nede olsa ana yüreği. Oğlunu özlemiş odaya girdiğinde pencerede beyaz bir güvercinin sağ ayağına bağlı bir bez parçayı gördü. ''Bu oğlum Kays'ın beslediği kuş olmalı'' diye ona doğru gittiğinde kuş ürkmesiyle uçması bir oldu. Hayvanın aç olduğu aklına geldi. Pencereye baktı hiç yem yoktu. Kays'ın pencereye yem koyduğunu daha önce görmüştü. Oraya yem koydu. Kuşun ayağına bağlı olan bez parçasını merak etti. Bu merakından dolayı bütün bir gün kuşu beklemeye kararlıydı. Güvercin uçar diye yanına yaklaşmadı. Kuş onu görür görmez uçup gitti. Nasıl olsa geri döner diye biraz yem bıraktı. Beklemeye başladı. Güvercin bir müddet sonra yemi görür görmez pencereye kondu. Yavaşça kuşa yaklaştı. Güvercin bu sefer hiç bir tepki göstermedi. Ayağındaki beyaz bez parçasını aldı. İçinde küçük bir kâğıt parçası vardı. Oğlu Kays'tan geldiğini anlamakta gecikmedi. Okuma yazması yoktu. Kocasına okutmak için akşamı beklemek zorunda kaldı. Zaman geçtikçe merakı daha da arttı. Akşamı zor etti. Akşam yemeğinden sonra karı koca oturma odasına geçtiler. Bütün bir gün bu anı bekleyen Saffia Sultan:
''Şah'ım! Sana bir kahve yapayım mı?''
''İyi olur! Aklımdan geçiyordu.''
Saffia Sultan, telaşlı görünüyordu. Kocası farkındaydı. Bu kadında bir huzursuzluk var. Yerinde duramıyor bunun arkasında ne çıkacak diye merak etti. Belki de oğlu gitti diye huzursuz oldu. Bunları düşünürken, Saffia Sultan, elinde tuttuğu kâğıt parçasını kocasına vermek için daha fazla sabrı kalmamıştı. Kısa ve öz yazılmış kâğıt parçasını kocasına uzattı. Şah:
''Nedir bu? Kimden geldi?''
''Kays'ın odasındaki pencereye gelen güvercinin ayağına bağlıydı.''
Şah mektubu okurken sinirinden yüzündeki ifade değiştiğini fark eden Saffia Sultan merakından neredeyse çatlayacaktı...
''Şah'ım! Ne yazıyor? Beni merakta bıraktın.''
Mektup her şeyi açıklıyordu.
''Oğlumuz, Leylâ'yı buluncaya kadar gelmeyecek. Bir kız için bizleri terk etti. Olacak iş mi bu?'' demesiyle bal peteğine ulaşamayan bir ayı gibi homurdandı. Kızgınlığı yüzüne vurduğu için parmaklarını kütletti.
Saffia Sultan, oğlunun Leylâ'yı unuttuğunu sanıyordu. Çok kötü oldu. Şah, oğlum bunu bize nasıl yapar diye kızgınlığından oturduğu yerden bir oturdu bir kalktı...
''Saraya geri dönmeleri için Kays daha Basra'ya varmadan şimdiden tezi yok hemen bir haberci göndereyim.'' Bu şekilde kızgınlığını ifade etti.
--------------------------------------------------------------------------------------------- Kitabın tüm hakları saklıdır. --------------- Lütfen yorum yapınız!
![](https://img.wattpad.com/cover/74538569-288-k794113.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
Storie d'amoreSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...