Kum Fırtınası

448 24 0
                                    


Kervan yavaş yavaş kızgın çölde batıya doğru ilerliyordu. Güneş batmaya yüz tutmuş, havada hissedilir derecede serinlik insanı rahatlatmaya başladı.

İri yarı geniş omuzlu, uzun boylu ve sürmeli gözleri, simsiyah top sakallı yerli bir Arap şivesiyle konuşan kervancı başı El Hamid, sol yanında iyi bir okçu olan Tahar vardı... 

''Ya Tahar! Develeri hızlandırın! Karanlığa varmadan kamp kurmak için bir müsait yere ulaşmamız lazım.'' Dedi.

Muhafızlardan El Farid, Kays ile sohbet etmek için devesine yanaştı... 

''Kays! Heyecanlı mısın? İlk defa mı at yarışlarına gidiyorsun?'' Diye sordu.

''Hayır! Babamla gittiğim zaman henüz on iki yaşındaydım.''

 ''Basra'ya gitmeyeli uzun zaman oldu. Sayenizde benim için de bir değişiklik olacak.'' Diğer adam Ebu Hassan:

''Ben de Basra'yı görmediğim için çok merak ediyorum.'' Dedi.

Çok sürmeden küçük vahaya benzer bir yere geldiler. İçinde  ufak gölette benzer su birikintisi, hurma ağaçların verdiği serinlik insana huzur veriyordu. Otlansın diye hayvanları serbest bıraktılar. O geceyi orada konaklayarak orada geçirdiler. Kays, rahat bir uyku geçirdi. Her şey istediği gibi sorunsuz bir şekilde devam ediyordu. Sabahleyin uyandığında ilk işi yanına aldığı keçi derisinden yapılmış su torbasını ağzına kadar doldurdu. Herkes ihtiyacını giderdikten sonra tekrar yola koyuldular.

Çok güzel güneşli bir havada kervan yol alıyordu. Kays'ın dışında herkes neşeliydi. Güneş yükseldikçe hava da ısınıyordu. Bir ara El Hamid:

''Güneş yanığı ve çöl sıcağından korunmak için yüzünüzü gözlerinize doğru kapatın ve gözlerinizi güneşin keskin ışıklarından sakının!''

Hepsi bu ikaza uyarak El Hamid'in dediğini yaptılar. İki gün sonra nihayet büyük bir vahaya geldiler. Hem hayvanların hem de kendilerinin de iki gün burada dinlenmeye ihtiyaçları vardı. Çünkü bir sonraki vaha daha çok uzaktaydı. İkindi vaktiydi. Namaz kıldılar. Bir müddet sonra güneş kaybolmaya yüz tutarken etraf kızıla boyandı. Önce uygun bir yere Kays'ın, daha sonra kendi çadırlarını açtılar. Güneş kayboldukça hava daha da serinliyordu. Gece yarısına doğru hava hissedilir derecede  soğudu. Kays, geceyi çadırda nemli kumların üstüne serilen bir çul üzerinde uyumak mecburiyetinde kaldı. Çöl hayatına katlanması gerektiğine göre yapılacak bir şey yoktu. İki elin parmaklarını birbirine kenetleyerek kafasının altına koydu. Yorgunluktan bitkin düşmüş hemen uyumak istiyordu. Sağa döndü, sola döndü bir türlü uykusu gelmedi. O kadar düşünceleri vardı ki kendisi için hepsi önemliydi. Aklına şefkatle okşadığı güvercini, yeni doğan tayını daha sonra arkadaşı Zeyd geldi. Bunların ötesinde çok sevdiği Leylâ öne çıkıyordu... 'Güvercin çoktan saraya varmıştır. Babam mektubu okuyunca şimdi çılgına dönmüş, annem de çok üzülmüştür. Geri dönmemiz için mutlaka birkaç muhafız peşimi takmıştır' diye düşündü. 

Her an başlarına beklenmedik bir bela gelmesin diye gereken emniyeti elden bırakmamak için adamlar Kays'ın dışında geceyi kendi aralarında nöbetleşerek uyudular. Her ne kadar silahlı olsalar da yine de çölde hiç bir zaman can ve mal güvenliği yoktu. Böylece gündüzleri çölün kızgın kumları üzerinde yol alırken geceleri uygun bir yerde çadır kurarak emniyetli bir şekilde hem kendileri hem de hayvanları dinlenmiş oluyordu. Şafak sökmek üzereydi. El Hamid:

''Çadırları söktükten sonra yola çıkmak için son hazırlığınızı yapın!'' Dedi.

Su hayatın bir parçasıydı. Kays, güneşte kurutulmuş keçi derisinden yapılmış tulumu ağzına kadar soğuk suyla doldurdu. Çölde develer bir hafta, insanlar da en fazla iki veya üç gün susuzluğa dayanabilirdi.

Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin