Leylâ azat olduktan sonra ilk defa teyzesiyle konaktan özgürce dışarı çıktı. Basra'nın pazarını hiç görmemişti. Meraklı gözlerle etrafı incelemeye başladı. Erkeklerin başında sarık vardı. Bir kadının sağ omuzunda çift kulplu toprak su testisi vardı. Adamın biri de sol omuzundan arkaya atmış bir kaç okka tahıl çuvalını taşıyordu. Hamallar sırtlarında kamıştan örme yayvan sepetlerle dolaşıyorlardı. Pazarın en işlek yerinde Arap bir adamın sırtındaki tel kafesin özel bölmelerdebir kaç türde kuşlar vardı. Yanındaki adamın sağ elinde güvercin kafesini taşıyordu. Başka bir adamda ayakları iple bağlı açık kahve renkli tavukları iki elin parmakları arasında tutmuş, satmak için iki de bir bağırıyordu.
Uzun ipek mintanlı sakallı adamın biri pazar tezgahının üstündeki çeşit çeşit değerli tespihleri inceliyordu. Satıcıyı oyalayarak deve kemiğinden yapılmış tespihi cebine indirdikten sonra oradan uzaklaştı. Az ilerde sarıklı bıçak bileyici, sağ ayağıyla kasnaklı yuvarlak bileği taşını çevirirken sürtünmeden kıvılcımlar saçıyordu. Pazarda gördükleri ne varsa onun ilgisini çekmedi.
En çok ilgisini çeken beyaz sarıklı, sırtında açık taba renkli cübbe, beyaz uzun sakallı, sağ elinde uzunca bir asa, sol omuzunda urbası, yaşlı bir adam gördü. Leylâ... 'bu bir derviş olmalı. Ona derdimi anlatabilsem belki bir çare bulur' diye aklından geçirdi. Hastalığı hekimlik değil üzüntü ve hasretten ibaretti. Bunlar yetmiyormuş gibi teyzesi onun yüzünden huzursuz olduğunu biliyordu. Her ne kadar pazarda ise de kafası karma karışıktı. Dayanamadı...
''Teyze! Benim yüzümden sen de huzursuz oldun. Kader beni bir köle olarak buraya getirmeseydi bu sıkıntıların olmayacaktı. Bunlar benim isteğim dışında olan şeyler. Kocan sana zulüm ettiğinin farkında olmama rağmen elimden hiçbir şey gelmediğini sen de biliyorsun. Bu yüzden ben çok üzgünüm. Ancak ölürsem bu mesele kapanır.''
''Kızım! Senin kalbinin ne kadar temiz olduğunu biliyorum.''
Nesrina fırından taptaze sıcacık iki simit aldı. Susamın kokusu, karnı tok olanın bile iştahını kabartıyordu. O sırada şairin biri, ''Ya habibi! Elimi tut beni yalnız bırakma.'' Bu dokunaklı şiiri okurken bir yandan da parmakları tamburun gerilmiş her bir teline dokundukça hüzünlü çıkan nağmeler insanı derinden etkiliyordu. Leylâ hasret dolu gözlerle uzaklara gitti. Kasabada Kays ile tanıştığı gün aynı ezgiyi okuyan şair sanki onun için buraya gelmişti. Kays ile göz göze geldiği o an gözlerinin önünde canlandı. Duyguları kabardı. İçinde bir eziklik hissetti. Çünkü Kays'a ''elimi tut, beni yalnız bırakma!'' demişti. Şimdi onun hasretiyle kıvranırken birden beti benzi attı. Boğazı düğümlendi. Ağlamamak için kendini zor tuttu. Teyzesi durumu hemen fark etti...
''Kızım! Birden rengin değişti. Ne oldu sana? Üzgün görünüyorsun.''
''Şairin şarkısı beni hüzünlendirdi.''
''Seni anlıyorum. Acı çeken gönlünün en derin yerine ıstırap çökmüş bu yüzden senin için endişeleniyorum. Daha çok gençsin. Gönlünü ferah tut!''
Pazara yakın bir bahçeye geldiler. Oturdukları yerin tam karşısında çeşitli güller vardı. Beyaz gül ağacı Leylâ'nın dikkatini çekti. Sevgili Kays, beyaz gülü ona verdiği zaman işaret parmağından yere doğru kan damlamıştı... 'Benim yüzünden Kays'ın parmağına dikenin battığı yeri acıtmış olmalı' diye elinde olmayarak derin bir iç çekti. Gidip beyaz gülün dikenine dokunup Kays'ın hissettiği o acıyı hissetmek istedi. Teyzesi yanında olduğu için kendini zor tuttu. Gözleri beyaz gül ağacına sabitleşti. Tam o sırada sam yeli hafifçe Leylâ'nın yüzünü yalayıp geçti. İçinden ''Kays! Bu esen sam yeli senden taraf esiyorsa bil ki şu anda yüzümde hissediyorum. İçimdeki boşluğu senin sevginle doldurdum. Bu yüzden her geçen gün hasretin ağır basıyor...''
![](https://img.wattpad.com/cover/74538569-288-k794113.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
RomanceSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...