Kasap Et Derdinde

389 23 0
                                    


       İbn-i Selâm ''bir an önce bu evlilik gerçekleşmeli'' diye her fırsatta hanımını etkilemeye çalıştı. Yine bir akşam durup dururken...

       ''Artık bu evlilik için sabrım kalmadı. Beni anlıyor musun?''

       ''Kasap et derdinde keçi can derdinde. Sen de kasap gibi düşünüyorsun. Kız hasta, yarın yine buraya hekim gelecek. İyileşmesi için biraz zaman alacak. Kız buradan kaçacak değil ya! Senin derdin ne? Ben bu evde sana karılık yapmıyorum da ne yapıyorum? Söyler misin bana?''

      ''Leylâ'nın iyileşmesi için en iyi hekime götür!''

Leylâ gün geçtikçe kendini iyi hissetmiyor gün be gün sıhhati kötüye doğru gidiyordu. Farkında olan teyzesi daha fazla zaman kaybetmeden kasabada hekim olarak ün yapmış Dermane El Saleh'e gittiler. Hekim Leylâ'yı muayene ettikten sonra, Nesrina ile yalnız konuşmak istedi. Leylâ onları yalnız bırakmak için odadan ayrıldı. Hekim El Saleh...

''Kızınız kara sevdaya tutulmuş ona çok iyi bakılması lazım! Herhangi ağır bir işte çalışmayacak, mümkün olduğu kadar gıdasını alacak ve üzülmeyecek! Vereceğim ilaçlarla tedaviye devam edeceğiz.''

Nesrina hekime teşekkür ederek oradan ayrıldılar. Leylâ görmesin diye ağlamamak için kendini zor tuttu. Zira Leylâ hastalığının sebebini çok iyi biliyordu. Sanki hastalığını bilmiyormuş gibi gülümseyerek...

''Teyze! Dün gece gördüğüm rüyayı sana anlatmak istiyorum.''

''Hadi anlat!''

''Kızgın güneşe rağmen uzaklardan beyaz bir güvercin bana doğru uçuyordu. Ağzında taşıyabileceği kadar incecik yuvarlak bir şey vardı. Sanki kanatlarında hiç kuvvet kalmamış iki de bir yere inip dinleniyordu. Yakınıma geldi, tutmaya çalıştım ama onu yakalayamadım.''

''Hayırdır inşallah! Beyaz bir kuş insana sevinçli bir haber getirir.''

''Yoksa! Kays'mı buraya geliyor? Belki de bu yakınlardadır.''

''Saf ve temiz kalpli kızım. İnşallah dilediğin olur. Mutluluğu yakalamak kolay olmadığı gibi onu yakalayıp devam ettirmek hiç te kolay değil. Alın teriyle kazanılan para gibi değerini bilmektir.''

''Teyze! Ben de elimden geleni yapıyorum. Sezgilerim çok kuvvetlidir. Beni asla yanıltmaz. Kays mutlaka buraya geliyordur.''

''Prensesler varken senin için neden buralara kadar gelsin. O aklını mı yitirmiş? Onu düşündüğün kadar acaba oda seni düşünüyor mu?''

Leylâ, teyzesinin ne düşündüğü umurunda değildi. Bir kere Kays'ı sevmişti... 

''Ah! Teyze! Bi bilsen ne ahlar çekiyorum. Acı hissedilen yerdedir. Oysa benim hissettiğim acı kalbimin içindedir.''

Terziler gelinlik bitti diye Nesrina'ya haberci gönderdi. Nesrina bu habere oldukça huzursuz oldu. Bu evlilik olacak diye kendine yedirmek mümkün değildi. ''Leylâ asla bu konakta ne gelinlik giyecek ne de gelin olacak'' diye bu gece kocasına her şeyi olduğu gibi anlatacaktı. Kocası ile konuşması için akşamı zor etti. İbn-i Selâm kendinden en az yirmi yaş daha küçük bir genç kızla evlenecek diye bu günlerde pek neşeliydi. Bu arada hanımına da bol bol iltifatlar yağdırıyordu. Hatta evine erken gelmeye başladı. Kendini iyi hissetse de hastalığı arada bir yaptığı hafif ağrıya aldırış etmiyor, evlenirse iyileşeceğine inanıyordu. Hastalığını hanımından mümkün olduğu kadar gizliyordu. Kendine göre haklıydı. İkinci evlilikten dolayı hiç bir sakınca görmüyordu. Kadınlar arasında kıskançlık olduğu için ''bir müddet sonra kadınlar ister istemez kendi aralarında anlaşırlar'' diye kendini kandırıyordu.

Her geçen zaman Leylâ ve teyzesinin aleyhine çalışıyordu. Tek bir çare vardı. Nesrina, ''Nikah kıyılmadan önce Leylâ'yı en kısa zamanda konaktan uzaklaştırmalı. Ama nasıl?'' diye düşündü. Şayet bu gece Leylâ'nın mevzusu açılırsa, her şeyi konuşmaya kararlıydı. Sanki o gün içine doğmuştu. Yemekte başlayan sohbet dönüp dolaşıp konu Leylâ'ya geldi. Nesrina, bu evlilik meselesinden dolayı tıpkı gerilmiş bir yay gibiydi. Artık sabrı tükenmişti. Birden bire sesini yükselterek...

''Evleneceğin kızın kim olduğunu biliyor musun?''

''Nerden bileyim.''

''Kız kardeşim Nadima'nın kızı Ameriyya, O daha bir yaşında bile değildi. Leylâ diye ona seslenirdin. İşte o kızı hatırladın mı?''

İbn-i Selâm neye uğradığına şaşırdı. Çok kötü oldu. Rengi benzi attı. Sanki boğazını sıkıyorlarmış gibi sesi kısıldı. Dünyası alt üst oldu. Şimdi ne olacaktı. Bunun hiç bir izahı yoktu. İbn-i Selâm:

''Neden daha önce bana söylemedin?''

''Ben de bilmiyordum.''

İbn-i Selâm baldızının kızı Leylâ olduğunu öğrendikten sonra hayalleri yıkılmış tarumar olmuştu. O gece karı koca arasındaki olay her ikisi için çok kötü geçti. İbn-i Selâm artık Leylâ'nın kim olduğunu biliyordu. Ne var ki bu akşam ki yemekte onu kötü bir sürpriz daha bekliyordu. Nesrina'nın kız kardeşi Nadima ile eniştesi Ameer'a verilecek akşam ziyafeti için aşçılar gündüzden yörenin en güzel yemek ve tatlılardan yapmışlardı. Nesrina, aklından geçeni bu gece uygulayacaktı. Onun için son fırsattı. Eğer bu fırsatı kaçırırsa iş işten geçmiş olacaktı. Yemekte misafirleriyle yer sofrasına oturmadan önce Nesrina, içtenlik-le...''Allah'ım sen büyüksün! Beni muvaffak eyle'' diye dua etti. Kocası İbn-i Selâm akşam konağa geç geldi. Neşesizdi. Baldızı ve bacanağının konağa geldiklerinden haberi yoktu. Doğrusu Nesrina kocasına bilerek haber vermedi. Akşam yemeği için sofra hazırdı. Misafirler, evin beyini sofrada bekliyorlardı. İbn-i Selâm, yemek odasının kapısından daha içeri girmeden odadan nefis yemek kokusu ile kulağına bir takım sesler geldi. İçerde saçı ağarmış adamla bir kadın divanda oturmuş onları sohbet ederken gördü. ''Kimdi bunlar? Evimde ne arıyorlar?'' Diye merak etti. İster istemez onları hoş karşıladı...

''Hoş geldiniz.''

Ameer ayağa kalkarak İbn-i Selâm'ın elini sıktı...

''Hoş bulduk. Ben Ameer.'' Dedi.

Ameer adı hiç hoşuna gitmedi. ''Herhalde kötü bir şaka olmalıydı.'' Dikkatli bakınca yüzündeki ifade değişti. Ameer'ı ölmüş biliyordu. Demek ki ölmemiş tam karşısında duruyordu. Şaşkın, şaşkın Ameer'a baktı. Adeta dili tutuldu. Ne söyleyeceğini bilemedi. ''Bir eliyle sinek kovan yanındaki kadın da kimdi?'' Bunca sıkıntılardan sonra perişan olan Nadima'yı da tanıyamadı. Yıllarca onları görmediği gibi aklına bile gelmemişti. Beklemediği bir sırada burada olmaları onun huzurunu kaçırdı. Üstelik dün akşam hanımıyla yaptıkları münakaşadan sonra misafir kabul edecek durumda değildi. Bir bahane uydurmakla odadan çıkmayı düşündü ama yapamadı. Nesrina odaya girdi. Kocası...

''Misafirimiz var diye neden haberim yok? Hanımına sitem etti.''

''Sana sürpriz olsun diye bilerek haber vermedim. Kız kardeşimle yılların verdiği ayrılık hasretini gideriyorduk.''

Ortamı yumuşatmak için Nadima laf arasına girdi...

''Uzun zaman oldu görüşmeyeli. Bizleri hiç özlemedin mi?'' Bu söz üzerine İbn-i Selâm'ın huzuru tamamen kaçtı. Sanki yerin dibine battı. Onların yüzüne bakacak halde değildi. Nesrina ise bu ortamdan çok memnundu. İbn-i Selâm ise gittikçe gerginleşti. İçinden ''Leylâ'dan daha söz açılmadan bu ortamdan ayrılmalıyım.'' Yemekten hemen sonra rahatsızlığını bahane ederek onlardan müsaade istedi.'' Nesrina:

''Ameer! Yarın sabah sizinle önemli bir konuda konuşacaklarım var. Leylâ'nın yattığı odayı sizin için hazırlattım. Bir arada hasret giderin.''

----------------------------------------------------------------------------------

Kitabın tüm hakları saklıdır. --------------- Lütfen yorum yapınız!

Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin