Umri kabile reisi Kays Amarî, boş zamanlarını satranç oynayarak vakit geçirmeyi pek severdi. Oğlu Abbas da bu zekâ oyununu zevkle izler, kendi kendine oynarken hep babasını taklit ederdi. Kazandığı an pek mutlu olurdu. Kaybettiğinde ise sol elinin tersiyle taşları bir yana devirirdi. Satrançta, üstünlük sağlamak ''mat etmek'' üzere rakip iki şah birbirlerine karşı oyun kurar. Şahlardan biri diğerini yenmesi pek de kolay olmazdı. Abbas daha çocuk yaşta iken satrançta şahın güçlü olduğunu öğrenmiş, aklı sıra büyüyünce şah olmayı düşledi. Daha altı yaşında çocuktu. Bir gün...''Baba! Ben şah olmak istiyorum.'' Dediğin-de, baba da... ''Önce sünnet ol! Zamanı geldiğinde şah olursun'' dedi.
Kays AmarÎ, oğlunu sünnet yapacağı gün, kasaba halkına duyurulması için emir verdi. Davullarla zurnalarla kasabanın dört bir yanına duyuru yapıldı. Seçkin kişileri ve kabile reislerini sünnet düğününe davet etti. Üç gün üç gece çeşitli eğlence yapıldı. Misafirlere yörenin çeşitli yemeklerden ve tatlılar ikram edildi. Kestikleri kurban etleri fakirlere dağıtıldı.
Aradan yıllar geçti. Abbas'ın siyah ince bıyıkları çıkmış genç bir delikanlı olmuştu. Kays Amarî, kendi kabilesinin ve diğer kabilelerin toplantılarına oğlu Abbas'ı da yanına alır öyle giderdi. Onu sağ yanına oturturdu. Çünkü bir amacı vardı. Günü geldiğinde kendi yerine geçecek oğlu Abbas'ın bir kabile nasıl yönetilir diye daha küçük yaşta iken her şeyi öğrenmesini istiyordu. Günlerden bir gün baba Amarî...
''Oğlum! Medrese eğitimini gördün. Çok iyi kılıç kullanmasını da öğrendin. Artık ben yaşlandım. Sen de kemale erdin. Benim yerime kabile reisi olduğun zaman ne yapmayı düşünüyorsun? Diye merak ediyorum.''
''Ben küçükken sana şah olmak istiyorum demiştim. Hatırladın mı?''
''Tabi ki hatırladım. Ben de şu an ki fikrini öğrenmek istiyorum.''
''Haklısın babacığım. Ben şah olduktan sonra bütün kabileleri tek bir bayrak altında toplayarak ilerde kurulacak devletimizin önünü açmak ve bu topraklarda kendi hâkimiyetimizi sürdürmek istiyorum.''
''Şu oğlumun düşündüğüne bak! Benim yapamadığımı o yapacak. Oldukça seni kararlı görüyorum. Bu düşünü gerçekleştirecek kadar zeki olduğun kadar cesur ve güçlü olduğunu adım gibi biliyorum. Aslında ben de düşünmedim değil.''
''Peki, neden yapmadın?''
''Şartlar buna müsait değildi. Yani meyveyi yemek için olgun olması gerekmez mi? İşte onun gibi bir şey. Şu anda her şey müsait ama yaşım bunu engelliyor. Sen ne güne duruyorsun? Başkası yapacak değil ya? Elbette bu dileğini başaracağından eminim. Oğluma bütün kalbimle güveniyorum. Sen de bu istek varken gözüm arkada kalmayacak.''
''Baba! Hiç şüphen olmasın ki bu düşüncem bir gün gerçek olacak.''
Kays Amarî, oğlu Abbas'ın şahlık fikrini benimsedi. 'Saraysız bir şah düşünülemez' diye daha hayatta iken Halep'te gördüğü taştan inşa edilmiş saraya benzer küçük bir kasır(1) yaptırmaya karar verdi. Özel olarak Halep'ten taşçı ustalar getirtti. Kasabanın dışından bile görülebilecek bir şekilde adını Kasr-î Kays(2) koyduğu küçük saray, kısa zamanda bitmesi için gündüzlerin dışında gece ay ışığında bile usta ve işçiler çalıştırıldı.
Sarayın giriş kapısı yüklü develerin geçebileceği kadar oval kemerli, çift kanatlı gürgenden büyük bir kapı yapıldı. Kapı her ihtimale karşı şapkalı demir çivilerle güçlendirildi. Sarayın giriş kapısında sağlı sollu iki muhafız koydurdu. Pala bıyıklı iri yarı muhafızların ellerinde kalkan, sol tarafında eğri kılıç, sağ tarafına ise kuşaklarında hançer vardı. Kalkanın orta kısmına bir at nalı büyüklüğünde yuvarlak kabartma yapılmıştı. Bundan böyle muhafız başının izni olmadan hiç kimse saraya giremeyecek. Sarayın giriş kapının tepesinin ortasına gelecek şekilde açık kahverengi bir kalkan asıldı. Kalkana çapraz geçirilmiş iki kılıç vardı. Muhafızların elindeki kalkan, kapının üstüne asılan kalkanın aynısıydı. Böylece Kays Amarî, sarayı ve ailesinin güvenliğini sağlamış oldu.
Kays Amarî, saray yapılırken bir işçi gibi kendini bu işe çok kaptırdı. Taş ve mermer ustaların arasında gün boyu dolaştı durdu. Bu arada yuttuğu mermer tozları ona nefes darlığı yaptı. Yorgunluktan hasta düştü. Kendini bir türlü toparlayamadı. En iyi hekimlerin yaptığı tedavi bile ona şifa vermedi. Sıhhati gün geçtikçe kötüye doğru gitmeye başladı. Bir gün oğlu Abbas ile baş başaydı..
''Oğlum! Hasta olduğumu görüyorsun. Üstelik yaşlandım. Beni çok iyi dinle! Şu fani dünyada ölüm var. Ben öldükten sonra ister kabile reisi ol ister şah. Sakın ha sakın! Halkına karşı daima adil ol! Zalim olma! Adaletten asla şaşma! Hiç bir kimseye zulüm yapma!''
''Baba! Sen gönlünü ferah tut!''
(1) Kasır: Saray
(2) Kasr-î Kays: Kays'ın sarayı
Kitabın tüm hakları saklıdır. ------------------ Lütfen yorum yapınız!
![](https://img.wattpad.com/cover/74538569-288-k794113.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Herkes Bir Bedel Ödeyecek (KITAP BITTI)
RomanceSevgi kelimesi hiç de yabancı değil bizlere... Bunu herkes çok iyi bilir. Hakkında çok şeyler yazıldı, söylendi... Duygularımı nasıl anlatabilirim diye, ben de bir kaç cümle içimden geldiği gibi ilave etmeden yapamadım. Sevgi, insan...