27. Bölüm

4.8K 157 5
                                    

Rüya'nın Ağzından
Hava sıcaktı. Düşüncelerim tam aksine buz gibi soğuk.
Elimdeki çiçek, damarlarına kadar ılık. Sıkıca tuttuğum kırmızı renkli lale ne benim soğukluğuma, ne havanın sıcaklığını umursuyordu. Paha biçilemez bir özgürlük...
Oturduğum sandalyeden kalkarak son kez dışarı baktım. Etrafta güvenlik görevlileri ile dolu. Sanki bir hapishanede yaşıyormuşuz gibi. Her tarafımız korunuyor..
Gözüm çıkış kapısının oraya kaymış iken, kurbağanın ve bir kızın dışarı çıktığını gördüm. Ne olabilir ki. Yanındaki kızla bir yemek yiyip, evde işini halledecek idi. Bu kadar basit.
El-Yasabe dışarı çıkıyorsa evde rahatım demek. Bu halde Kuzey'lerin yanına gidip bütün herşeyi konuşmam gerekiyor.

Koskoca saray yavrusunu gezmiştim ama bir türlü onları bulamamıştım. Elimi alnıma doğru götürüp kaşırken 'dışarıda olabilirler' diye düşünürken seri adımlarla dışarıya çıktım.
Sol mu? sağ mi?
Bence sola doğru gitmem gerek..
Neden bilmiyorum ama sola doğru bir his hissetmiştim ve şuan gözüm akbaba gibi onları arıyordu. Nerede ki bunlar?
Yoksa gittiler mi?
Heyecanım sayesinde tatlı bir strese de girmiştim. Ahıra gelince sağ tarafında bulunan bankta oturan birkaç kişi gördüm. Bunlar Kuzey'ler idi.
Hemen hızla yanlarına gittiğimde hepsi tebessüm ederek ortalarında bir yer açtılar.
"Rüya. Ne işin var burada" diye sordu Kuzey.
"Sizinle konuşmam gerek". Parmaklarım ile oynarken adını bilmediğim bir erkek konuştu.
"Ufaklık, kurbağa da zaten yeni çıktı. Konu ne"?
Ses tınısı tanıdık, siması da tanıdık lakin bu kişi kim?
"Ş-şey bu El-Yasabe işte bana saldırdı. Yani saldırmak derken taciz et-".. daha sözümü bitiremeden Kuzey ve adını  bilmediğim erkek kalktı.
"Sana birşey yaptı"? Diye sordu Kuzey. Gözlerinden çıkan ateş beni de yakıp kavuşmuştu. Sıla yanıma yaklaşarak elini elime koydu.
"Aslında bizde buradan kaçma planları yapıyorduk" dediğinde gözlerim ışıl ışıl parlamıştı ama sorun şu.. Nasıl kaçacağız?
"Mert sen Levent bey ile konuş, şu kaçma olayı biraz hızlandırılsın" dedi Kuzey.
Demek ki adını bilmediğim adamın adı Mert imiş. Şimdi her şey yerine oturuyor. Mert ve Sıla, hastane, ilk gün. Ben onlarla hastanede ilk gün tanışmıştım. Tabi ya. Bunu düşününce ister istemez sırıttım. Yavaş yavaş hatırlamaya başlamıştım onları.
"Bu kadar insan arasından nasıl kaçabiliriz ki.. Çok zor" dedim omuzlarımı çökmüş bir vaziyette.
"Bak Rüya, biz aslında herşeyi hazırladık. Arka taraf gece yarısından sonra bizim gözetimimizde. Sıla sabaha doğru on taraftaki güvenlik görevlilerine 'pazara gideceğim' diye evden ayrilacak ve direkt bize ayarlanan arabaya gidecek. Biz sadece üçümüz kalıcağız. Sen eşyalarını hazırladıktan sonra arka tarafa geleceksin, bizim olduğumuz yere. Eğer sana nereye gideceksin diye soracak olurlarsa 'koşu yapacağım' diyeceksin ve evden dışarı çıkacaksın. Sonra bizde senin gizlice arkandan geleceğiz ve arabaya doğru ilerleyeceğiz. Sonra... İstanbul'a" diye konuşmasını bitirdi.
Kurdukları plan çok iyiydi fakat uygulamaya sokmak biraz zordu. Ben eşyalar ile nasıl dışarı çıkacaktım ki?
Sadece o El-Yasabe'ye görünmememiz lazım. Zaten geri çorap söküğü gibi olup bitecek idi.
"Öyle zaman ben gideyim, eşyaları hazırlayayım. Görüşürüz" dedim ve hızlı adımlarla odaya doğru yürümeye başladım.
Önünden geçtiğim ahırın kokusu burnuma kadar işlemiş ve sızlatmıştı. Burnumu tutarak önünden alelacele geçmeye çalıştım. Ahır?
Ahıra önceden gelmiştim. Duraksadım ve arkamda olan ahıra birkez daha baktım. Burada yaşamış birşeyler var ama ne?
Ah Rüya, 5-6 saat sonra kaçacaksın hala yaşanmış şeyleri düşünüyorsun. Kendime gelerek ilerlemeye devam ettim.

...
Evet, hazırım!
Aynada son kez kendime bakıp bişeyler mırıldandım. Herşey güzel olacak, sağ salim İstanbul'a gideceğiz. Bunu başaracağız...
Sırtımda bulunan çantayı iyi bir şekle sokup odanın kapısını açtım. İlk önce El-Yasabe'nin odasına gitmem gerekiyordu, çünkü onunla küçük bir işimiz var. Parmak ucunda yürüye yürüye kurbağanın odasına gelmiştim.
Elimi kapının kulpuna götürdüm ve yavaş hareketlerle kulpu çevirmeye başladım. Açılan kapıyı ittirdiğimde kurbağanın koltukta uyuduğunu gördüm. Elimde bulunan küçük tüpün kapağını açtım ve kurbağanın kafasına döktüm.
Gülmemi zorla olsada engelleyerek hızla dışarı çıktım. Bu yaptığım onun yaptıkları karşında bakteri boyutunda kalsa bile birkaç hafta kafasındaki bitlerle rahatsız olup duracaktı.
Dışarı çıkmıştım ve arka tarafa doğru ilerlemeye başladım.
"Rüya Hanım, nereye"?
Gelen sesle irkildim ve hemen arkamı döndüm. 3 güvenlik görevlisi vardı bu benim yutkunmama sebebiyet verdi.
"Ah şey.. dışarıda biraz koşu yapacağım" elimle dışarıyı göstererek konuştum.
"Bu saatte mi efendim, daha saat 05:00" dedi diğer güvenlik görevlisi.
"Aslında uyku tutmadı, o yüzden biraz zaman geçsin diye işte koşu yapacağım" dedim sırıtarak.
"Peki efendim, birşeye ihtiyacınız olursa biz buralardayız".
Kafamı sallayarak yavaş ritim de koşmaya başladım. Derin nefesler eşliğinde Kuzey'lerin yanına ulaştım. Bana kaş göz işareti yaparak, sağa doğru koşmamı söyledi.
Hiç birşey yokmuş gibi koşuyordum ve etrafı kolaçana ediyordum. Epey büyüklükte ki bir ağacın dibinde çökmüş Kuzey ve Mert'i bekliyordum. Çantamdan çıkardığım şu şişenin bir dikişte bitirmiştim.
"Demek kaçacaksınız ha,benden habersiz".
Gözlerim korkuyla sesin geldiği tarafa doğru kaydı. Bir kız karşımda sinirli bir şekilde soluk alıp veriyordu.
"S-sen kimsin"?
"Fatma senin burada ne işin var".
Gözüm hala kızdaydı fakat bu ses Kuzey'e aitti.
Kız bakışlarını benden çekip Kuzey'e doğru birkaç adım attı.
"Benden habersiz gidecektiniz demek ha"! Diye gürledi.
"Sence El-Yasabe'nin kaltağına haber vermem mi gerekiyordu" bir kaşını havaya kaldırarak sordu.
"Sen ne dediğinin farkında mısın, Kuzey"!
"Herşeyi inceden inceye biliyorum. Daha dün gece, dün gece onun odasına gittin ve.. İstersen devamını getirmeyeyim".
"K-Kuz-"..
"Kapa çeneni. Şimdi gözümün önünden kaybol"!
Kız ağlayarak yanımızdan gitti. Ben hala olanları anlamaya calışıyorken Kuzey kolumdan tutup beni hareketlendi.
"Abi, Sinan ile Adnan arabada bizi bekliyormuş" dedi Mert.
"Tamam. Hızlı olalım".
Kuzey kolumdaki elini elime indirdi. Bu hareketi ile ona doğru bakınca yüzünün ciddilikten başka bir duyguyu andırmadığını gördüm.
Hala ona doğru bakmaya devam ederken kaşlarını kaldırdı ve başını bana doğru çevirdi. Göz göze geldiğimizde hafif sırıttı ve benim utanmamı sağladı.
Başım eğik yürümeye devam ederken elimi sıkmasıyla gözlerimi açtım.
"Ne yapıyorsun" dedim tıslayarak.
"Bana bakmaya devam edebilirsin" dedi gülerek.
"Saçmalama lütfen".
"...... senin yüzünden".
Konuştuğu arasından sadece son iki kelimesini anlayabilmiştim.
Benim yüzümden olan şey ne ki?

...
15 dakikalık yürüyüşün ardından önümüzde büyükçe bir arazi arabası bizi karşıladı. Tam 6 kişi idik. Bahsettiği Adnan ve Sinan, birisi arabayı birisi ise onun yanında elindeki harita ile bekliyordu. Bizde bu durumda arka tarafa geçecek idik. Sıla arka tarafta oturmuş bize bakıp sırıtıyordu. Neden sırıttığını sonradan anladım. Hala Kuzey ile ele eleyim çünkü.
Elimi hızla çekmeye yeltenmişken bakışları ile beni durdurdu. Sadece ikimiz arabada değildik, Mert ise hızlı davranıp Sıla'nın yanındaki yerini almıştı. Kuzey Adnan'a doğru bakarak,
"Fatma bizi gördü o yüzden hızlı davranalım" dediğinde Sıla şaşırmıştı ve hemen yanındaki Mert'e sorusunu sormuştu.
"Hadi artık bizde binelim" dedim sabırsızca.
"Geç bakalım" dedi ve elimi bıraktı. Terlemiş olan elimi üzerime silerek arabanın arkasından tırmanmaya başlamıştım.
Hadi ama! Bacağımı diğer tarafa atmakta zorlanıyordum. Birde Mert ile Sıla bana göz ucuyla bakmamış yardım girişinimde falan bulunmamışlardı.
Kalçamda hissettiğim el ile hemen kafamı çevirdim.
Kuzey kalçamı sıkıca kavramış yukarı doğru ittiriyordu.
"Çek elini"!
"Hayır. Hızlı davranda şu lanet  şeye bin artık".
Ettiği yardım ile arazi aracının kasasına çıkmıştım. Elimi uzatıp onunda çıkmasını isteyecek iken hemen dibimde belirdi.
"Senin gibi uyuşuk değilim, Rüya" diye sırıttı.
"Hı hı evet öyledir".
Araba aniden gaza yüklenince bedenim Kuzey'in bedenine çarpmış ve ellerim sırtında kavuşmuştu.
Hemen bir yere yerleşip beni kendine çekti.
Sırtında bulunan ellerimi bacaklarıma götürmüş, rezil olmuş bir şekilde ilerliyorduk.
"Buraya gel. Hava bu saatlerde soğuk oluyor" dedi ve omzuma elini koydu, sonrada elini koluma indirdi.
Bu yaptığımız şeye ne kadar da sindirememiş olsamda ona yaklaştım. Gözüm Sıla ve Mert'e kayınca bizden farksız olduğunu gördüm. Sıla gözlerini kapatmış ve Mert'in boynuna başını gömmüştü. Mert de başını Sıla'nın başına dayamış gözlerini yummuştu. Bunlar sevgili mi? Diye düşünürken Kuzey kolumdaki elini biraz daha sıkıp beni göğsüne çekmişti. Başımı ister istemez göğsüne dayamıştım. Derin bir nefes vererek daha da rahatladım. Huzurun beden bulmuş hali gibiydi ..

....
"Rüya. Hadi kalk geldik".
Gözlerimi açtığımda hala Kuzey'in göğsünde duruyordum.
"İstanbul'a mı geldik"? Dedim uykusuz sersemliği ile.
"Hayır şimdi jete bineceğiz, birkaç gün sonra İstanbul'da oluruz" dedi kahkaha atarak.
Jet mi?
Kasadan atlayıp bana doğru döndü. Ellerini havaya kaldırarak "Hadi gel" diye söylendi.
Aslında o kadar da yüksek değildi yani atlayabilirdim fakat işte Kuzey.
Bacaklarımı sarktıp kasanın bir demirine oturdum. Elleri hala havada olan Kuzey'e bakıp üstüne atladım. Beni tek hamlede tuttup yere bırakmıştı.
"Düşündüğümden de ağır değilmişsin".
"Sen beni mi düşünüyorsun" diye verdim. Ne dedim ben ya!
"Hı hı. Neyse jete geçelim". Dedi.
Beni önüme döndürdüğünde ağzım ve gözüm doğru oranda açılmıştı. Devenin pabucu gari!
Karşımda çok çok büyük bir jet duruyordu. Gri renge bürünmüş,  kanatlarının yarısı siyah.. Harika!
"Melül melül bakmada bin".
"Hı hı" onu taklit ederek bütün alanı kaplayan jete doğruilerlemeye başladık.
Elini belime yerleştirerek jetin, yere doğru uzanan kapaklı kapısına doğru yöneldirdi. Kapının yanında 4 tane korumayı andıran birileri vardı. Sıla ve Mert nerede ki?
"Kuzey, diğerleri nerede"?
"Onlar jetin içinde, hızlı olalım da biran önce yanlarına gidelim" dedi gülerek. Korumalar bize bakarak ilk önce selamladılar sonra ise başlarını öne eğdiler. Düşündüğümde Kuzey'lerin saygın kişiler olduğunu, herkes tarafından en yetkili kişi olacaklarını anladım. Vay be!
Açılmış olan kapıyı daha yarılamadan birkaç el ateş sesi duyduk. Kuzey belimde ki elini gevşetti ve sonra yanımda yere yığıldı ! Gözlerime hücum eden yaşlar, parmak uçlarıma kadar çekilen kanlar, beynimin donmasıyla olduğum yerde durakaldım. Lanet olsun!

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin ☺

DOKTORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin