Kaç saattir dışarıdaki bulutların rüzgar ile yerinden dağılışını izliyordum boş boş. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Onu kurtarmayı delicesine isterken, kara deliğe hızla çekiliyormuşçasına tek yapabildiğim çırpınmaktı.
Kanayan elim ile çenemi sıvazladım sertçe.
İçimde ki yeşeren umutlar bir sözle, bir bakış ile sönüyordu. O kız neden benim söylediğim şeylerin inadına ters tepki veriyordu?
Yerimden hızla doğruluğumda midemin guruldadığını hissettim. Açıklıktan daha çok acı hissiyordum. Evet, az önce kendime fiziksel acılar vermiş olabilirim. Kendimi kaybedip defalarca hiç tereddüt etmeden duvarı yumruklamış olabilirim ama yaşadığım zihinsel acılar bunun üst ve üstündeydi. Kaybettiğim şeylerin bir anda karşıma çıkması çok farklı bir durumdu. Geçmişimde oluşan yaralar geçen zamanın ardından daha da derinlere gömülüyordu. Sanki ölü bir bedenin, toprağını deşercesine çıktığı zombi gibi...Koridordan yaralı bir ceylan edasıyla yavaşça ilerliyordum. Yanımdan geçen ajanların gözleri, üzerimde keskin nişancının kurbanını izlermişçesine delip geçiyordu. Nişancı hedefini vurmayı, onlar söze atılmayı kolluyordu.
"Abi"!
Bağıran Sıla, koltuktan bir hışım ile kalkarak yanıma geldi. Hızla omzumun altına girince ona baktım hınzırca. Korkmuştu.
"Sıla iyiyim birşeyim yok" dememin ardından hafifçe kıkırdadım. Burnundan soluduğu hava ile beni ittirip yerine yayıldı.
"Ben de çok meraklıyım sana. Hı hı evet evet".
Kendine kendine konuşurmuşcasına küçük tepkiler veriyordu.
Yanına oturduğumda kollarımın arasına alarak saçlarını karıştırdım sağlam elimle.
"Siz kızlar".. diyerek kalktım.
"Mert bizi bu halde görürse bir yeri tutuşur. Hadi ben odamdayım".
Odamda bulunan fazla büyük olmayan duş kabinine girdim. Evet, jette duş kabinleri var. Jetin, merkezinde bulunan iki 2000 kiloluk tankerlerden biri; bizim duş ve içecek ihtiyacımızı karşılıyor. Tankerin üstünde bulunan iki ana boru ve o boruların ağacın dallarına ayrılmış olan diğer boruları var. Bizim bölümde üç kabin, diğer ajanlarda ise kızların 15 tane erkeklerin 15 tane duş kabini vardı. Peki bu su nereye gidiyor?
Diğer 2000 kiloluk kapasitesi olan boş tankeri bütün kullanılmış su özel bir devre ile orada toplanıyordu. O tanker dolunca, geçtiğimiz herhangi bir ormanlık alan, kurak alan gibi yerlere boşaltıyorduk. Arada yaşadığımız nadir yangın olayların da ise yardımımız çok oluyordu.Buz gibi suyun ardından yeni operasyon kıyafetlerini giymeye koyuldum. Rüya'nın tişörtünü tekrar giydim ki sonuçta daha bir günlüktü. Mutfağa gitmeyi aklımdan geçirirken salona girince kısa bir küfür savurdum ve ardından olabildiğince gür öksürüğümü bıraktım. Tamam böyle şeyler yapabilirsiniz ama böyle ulu orta yerde... cık cık cık..
Mert ayrılmak istemese de Sıla onu ittirip düz bir hal aldı. Kızarmış yüzler, dudaklar..
Mert arkasına dönünce şaşkınca bana baktı. Kahkahamı atınca ikisi birden başını eğdi. Utanmışlardı.
"Ben yiyecek birşeyler atıştıracağım. O zamana kadar bitirin işinizi" diye söylenerek odadan çıktım.Mutfakta kendime bir tost ve meyve suyu yapmalarını söylemiş ve ardından geçen 5 dakikanın ardından sindire sindire karnımı doyuruyordum.
Meyve suyumu yudumlayınca karşımda ki ajanları süzmeye başladım. Hepsi gencecik insanlardı. Birkaç tane de 40'ında olan kişiyi unutmaz isek.
Son masa da gözüm Aysima'ya takılı kaldı. Yanında ki Burak ile gülerek birşeyler konuşuyordu. Bunu yapması doğrusu farklı insanlar ile kaynaşması beni mutlu ediyordu. Benden uzak durması da buna katarsak eğer.
İkisinin gözlerini bende ansızın buluşunca Burak bana gülümsemişti. Ben de hafif tebessüm ederek başımı salladım. O olaydan sonra hiç tartışmadık ve üstüne üstlük aramızda ki düşmanlık bağı inceldiği yerden koptu. Dost değiliz ama düşman hiç değiliz. Aysima, kaşları düz çizgi halini almış, duygusuzca bana bakıyordu. Ansızın ona 32 diş sırıtınca gözlerini kısarak kafasını Burak'a çevirdi. Seni sarı sıçan seni...
"Efendim 10 dakika sonra sınırda olacağız. İstersem malzeme odasından silahlarınızı ayarlayayım". Kıvırcık kısa saçlı, yeşil gözlü Aylin bana kibarca bütün durumu anlatmıştı.
"Silahların kurşunları büyük olanlarını olursa daha da sevinirim" dedim başımı kaldırıp.
"Peki efendim" demesi ardından kartal hızında ilerlemeye başladı.
Saatin bu kadar çabuk geçtiğini bir türlü anlayamamıştım. Belki 2 saat belki 2 ay belki upuzun yıllar Rüya'yı aramak ile geçecekti zamanım ama asla onu bulmadan, parmağına ikimizin için sembolik değer taşıyan yüzüğü takmadan, babasının deli yüreği ile tıpa tıp olan oğlumuz ve annesi kadar güzel bir kızımız olmadan ondan vazgeçmeyecektim.
Asla ama asla ondan vazgeçmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTORUM
ЧиклитYorumlar üslup çerçevesinde olursa sevinirim. Depo'dan çıkmış, bize yardım eden güneş ışığının eşliğinde hilal şeklini almıştık. Herkes tek dizinin üstüne çökmüş, diğer dizinin üstüne ise silahını göz hizasından ayırmamak sureti ile tetikte bekliyor...