40. Bölüm

2.5K 100 28
                                    

Eski bir bezle sarılı olan saçım, dipleri daha çok olmak üzere kezzap dökülürcesine delip geçen bir acı etkisi vardı. Sanki saçımda et yiyen böcekler şuan beni öldürmek için kıyasıya mücadele ediyorlardı.
Ben hala aynı şekilde bağlı duruyordum. Tahminimce her tarafım tutulmuştu ki bunu hiçbir yerimi hissetmediğim için kolaylıkla söyleyebiliyordum.
Gıcırtı sesinde sonra odaya her zamanki gibi maskeli bir adam girdi. Ağzımda ki bandajı hızla çekip elinde bulunan büyük bardakta meyvesuyunun pipetini ağzıma getirdi. Ben çölde su bulmuş gibi karnıma bu muhteşem sıvıyı gönderirken, adam bana dik dik bakıyordu. Gözlerim, onun çehresi kapalı olmasına rağmen hatlarını belli eden yüzünü seçmeye çalışıyordu. Bakışları gerçekten de tanıdık geliyordu.
Nefes almak için geri çekilirken dudağımı ısırarak, "biz önceden tanışıyor muyuz"? diye soruverdim. Etrafına iyice bakındı ve yeniden kalkıp kapı tarafına doğru gitti. Zaten 'çat' denen sesle gittiğini anladım. Bari şu meyvesuyunun içirseydin!
"Evet tanışıyoruz".
Hızla başımı ona çevirince maskesini boynuna kadar indirmiş güzel güzel gülümsüyordu. "Sen"? Şaşkınlık nidaları saçıyordum her tarafa adeta. Bu genç! ben kaçırıldığım zaman beni kurtarmak için elinden geleni yapacağını söyleyen sarışın ve yakışıklı olan çocuktu ama şu var ki bana bir gram bile yardım etmedi. Olsun ya onun kalbinin güzelliğini gördüm o yeter.
"Adını bile bilmiyorum hala" dedim hafif tebessüm ederek.
"Ali" dedi ve karşımda ki yatağa oturdu.
"Türk ismi, öyle mi"?
"Annem Türk olduğu için bana bu ismi vermişler o yüzden"? Dedi ve yine güldü. Allah'ım gülmek insana bu kadar mı yakışır?
"Yine bu adamların elindesin"?
"Malesef. Zorundaydım".
"Sana gerçekten de yardım edeceğim. Hah! Yarın tekrar yola çıkacağız haberin olsun".
"Ben neredeyim ki ve yarın nereye gideceğiz"?
"Şuan sınırdasın. Sonra da Yunanistan'da ki Cemhar sokağına gideceksin. Yani orada senin ölüm fermanını yazacaklar" gözünü kaçırdı.
Dediği şey ile kısaca bir yutkundum. Ölüm mü?
"N-Nasıl yani"? İçimden gelen soğuk titreme hissetmediğim vücudama akım gönderiyordu sanki.
"Cemhar sokağı, ölüm sokağı diye de geçer. Oraya atılan kızlar 1 hafta her erkeğin tecavüzüne uğrar ve sonra hamile olduğu öğrenildiğinde öldürülür".
"Ne"!
Parmağı ile sus işareti yaptı ve hızla maskesini taktı. Adım sesleri yüzünden böyle davranışmıştı. Ben şimdi onlarca erkeğin tecavüzüne mi uğrayacağım. Sonra olacak bebeğim ile ölüme mi mahkum edileceğim?
Yine ağlamaya başlamıştım ama bu defa gözümden yaş gelmiyordu. Kuru kuru ağlıyordum. Nefes kesen o cümlelerden sonra şuracıkta intihar etmem daha mantıklı geliyor. Bir erkeğin bana dokunmasına izin vermem ben. Asla.

Kapı yine açıldı ve az önceki başlarında kral kurbağa olmak üzere içeriye 3 hayvan girdi. Beni güzelce süzdükten sonra, diğer maskeli adamın elindeki bir leğende bulunan kaynar suyu hakimiyeti altına geçirip yatağa bıraktı. Başka adam saçımda ki bezi atıp kaynar suyu bana yaklaştırmaya başladı. Hayır! Ben onun içerisinde kaynarım.
"O su çok sıcak". Tam dökmeden önce söyledim. Bir an duraksadı fakat hiç acımadan başımdan aşağı o cehennem sıcağında olan suyu saçlarımı yakmasına izin verdi.
"Ahh"! Ölüyor muydum? Neden hiç birşey hissetmiyorum. Önümde ki adamları niye bulanık görüyorum.. Ya da niye düşünce yetkimi kaybettim.

...
Yüzüme çarpan buz gibi suyla irkilerek uyandım bu sefer. Gücümün son sınırlarını yaşıyordum adeta. Yaptıkları acımasızlıklar kendileri için zevk gösterileriydi. Gözüm kısık bir şekilde etrafa bakınca, bembeyaz bir odanın içinde, ellerimin arkadan olmak üzere ayaklarım dahil bağlıydı. Odada da hiçbir şey yoktu. Sadece ben. Ah unutmuşum, birde karşımda acımasız bir yaratık. Bana dikkatlice baktıktan sonra odadan rüzgar gibi çıktı.

Başımı duvara yaslayınca aklıma saçlarım geldi. Acaba nasıl olmuşlardı?
Saç boyasına alerjim vardı ama yan etkilerini niye göstermiyordu. Bitkisel bir boya mıydı ki?
Şansımı, bileklerime bağlanan iplerden kurtulmak için deneyecektim. Has..
Bileklerim niye bu kadar acıyor, Allah'ım.
Bir an yukarıdan 'fıs' diye ses geldi. Gözümle etrafı tarayınca içeriye buz rengi bir hava dolmaya başladı. Yerimde kıpırdadım ve bacaklarımı kendime çektim. Hafif soğuklaşan oda saniyeler ilerledikçe daha da soğuk oluyordu. Ellerimi birbirine sımsıkı sardım. İnsafa gelip beni donarak mi ölüme mahkum edeceklerdi?

DOKTORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin