43. Bölüm

2.8K 111 14
                                    

Depo'dan çıkmış, bize yardım eden güneş ışığının eşliğinde hilal şeklini almıştık. Herkes tek dizinin üstüne çökmüş, diğer dizinin üstüne ise silahını göz hizasından ayırmamak sureti ile tetikte bekliyordu. Ben hilalin tahminen orta kısmında yer alıyordum. İçimden bildiğim duaları okumaya başlamıştım. Nefes alışverişlerim çok hızlanmıştı. İlk defa bir görevde bu kadar panik yaptığımı ve heyecanlandığımı hissediyorum. Tek emir ile bütün ajanları harekete geçirecektim ve belki 10 dakika belki 1 saat sonra Rüya'ya kavuşacaktım. Önüme gelen pürüzsüz yüzü tüm dikkatimi dağıtıyordu.
"Kurtarıcam seni güzelim. Söz kurtarıcam. Bunu başaracağım ne pahasına olursa olsun" diye kendi kendime mırıldandım.
Sağ yanağımda ki küçük, siyah mikrofonu düzelttim ve sadece tek kelime ederek susturucudan çıkan silah seslerini anında işittim.
Ortadan 20 kişi hızla eve doğru yaklaşıyorduk. Ev ise tabiri caizse 'bir okul büyüklüğünde' idi.
Her tarafı didik didik inceleyerek, hiçbir ayrıntıyı gözden geçirmeme gibi bir lüks yaşatmayarak eve ilerliyorduk.
Ben gruptan ayrılıp evin sağ tarafına doğru yol aldım. Arkamızda kalan 50 ajan ateş etmeyi bırakmıştı. Şuan etrafta ki tek ses ayağımın-ayağımızın altından seken taşların ve toprağın sesi idi. Önümde ki üç adamı görünce ellerine silahlarına uzatmaya yeltenmiş fakat alnıların ortasına yediği kurşun ile yere serilmişlerdi. Dudağım hafifçe yukarı kalkarken ben onların yanına ulaşıp duvara dayadım. Elinde ki silahların şarjörünü çıkartıp hızla cebime koydum. Çünkü, her yaşadığım operasyon sıralarında bastığımız evlerin dışında bekleyen korumaların, silahlarının hala dolu olduğunu ve herhangi bir yaralı adamın bize ateş ettiği hatırlar gibiyim. Misal bastığım 10 evden 7'sinde bu durumu yaşamıştım.

Kapıdan içeri girince küçük bir kulübe de uyuklayan camış adamı görmemle kaşlarımı çattım. Yavaş yavaş ona yaklaştım ve kapıyı açtığım an ateş ettim.
Welcome to Cehennem zebanilerin yanına big Man!
Kuzey şimdi hiç sırası değil. Opesyondasın.

Her geçen dakikayla güneşin yükselişi ve sıcaklığını bize bırakışı, görmesem bile yüzleri gerginlikten gerilen ajanlarımın zorlandığı hisseder gibiyim.
Ben evin iç kısmında ki büyük kapıya tam yaklaşmışken silah sesleri duymam ile dişlerimi sıktım. İşte şimdi çatışmaya girmiştik!
Bizimkiler, benim geldiğim tarafın orada bu kahpeler ile savaşırken ben asıl kanı bozuğu namlunun ucuna getirmeye çalışıyordum.
"İşte orada" diyen bağıran adam eve destek veren kütüğün arkasında bana ateş etmeye başladı!
Ama dostum ben komando eğitimi almış bir insanım. Senin ne haddine bana ateş etmek?
Yere hızla çöktüm ve bedenimin yarısını koruyan kapının eşiğine geçtim. Şimdi ateş etme sırası bende. Tak!
İşte bu kadar güzel bey.
Kapıyı tekmeleye başlamıştım. Bir yandan ise gözlerim ile sağımı solumu gözetliyordum. Tüm gücümü toplayıp kapıya abandım. Bana bu tahta kapı dayanır mı ha? Benim ham maddem odun zaten Rüya'nın bir değişi ile...
Adımı atar atmaz sol tarafımdan inen iki adamı fark etmem ile ateşi bastım. Toz oldular. Vurduğum yerlerde duman çıkıyordu. Buda benim farkım.
O adamların geldiği yere hızla gitmeye başladım. Evin içinde fazla adam olmaması aslında, dışarıda ajanlarım ile karşı karşıya olmasından kaynaklanıyordu. Ki eğer bu El-Yasebe kurbağası gerizekalılığını ön plana atıp fazla fazla dışarıya adam göndersiyse... işim çok kolay olurdu.
"Abi El-Yasabe evin sağ tarafından kaçıyor evde onu arama. Rüya'yı bul" diyen Sıla'nın dedikleri ile büyük bir hırlama yaşadım. Resmen hırladım!
Odaları tek tek ayağım ile iterek açıyordum. Sonuç 0.
Yok yok yok. Allah kahretsin ki yok. Elimle önümde ki aynaya sinirle bir yumruk attım. Etrafa dağılan kırıkları umursamayarak yere çöktüm.
"Neredesin Rüya" diye bağırdım. Öyle bir bağırdım ki koskoca ev inlemişti. Öyle bir bağırdım ki silah sesleri kesilmişti. Dudağımı sertçe ısırarak ayağa kalktım. Silahı yatağın üzerine bırakarak ellerim ile saçlarımı asıldım.
"Neredesin gözünü sevdiğim kızı"? Çatallaşmış sesim ile tekrar bağırdım. Artık gücüm son seviyesinde idi. Sabır, sinir, aşk, mutluluk, güven... Her duygu boka sarmış gibi karman çorman olmuştu.
"Kuzey" diye ince bir ses duydum. Etrafı bulanık görmeme olanak gösteren gözyaşlarımı, kirpiklerimi kırpmıştırarak o etkisini kaybettim.
"Rüya" diye fısıldadım. İşte gelmişti. Bana yavaş yavaş adımlarla yakışıyordu. Ayağı çıplak bir şekilde cam kırıklarının üzerinden geçiyordu. Çok acır ama ayaklarının altı..
Bembeyaz giymiş olduğu uzun elbise onu tam anlamıyla bir melek yapmıştı. Gözleri ile bana uzun uzun baktığında sanki, "eğer derinlere gidersen boğulursun" sinyali veriyordu. Senin gözlerinin içine baka baka ölsem.
O yumuşak ellerinde son defa keşfe çıksa saçlarım.
İlk olduğu gibi son öpücüğü senden alarak ölsem.
Cehenneme gitmeden önce cenneti yaşardım be!

DOKTORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin