48. Bölüm

3K 109 2
                                    

Rüzgar'a baktığımda yıkık bir enkazın altında yardım beklemeyen! bir insan gibi duruyordu. Boştu. Donuktu. Acizdi.

Onu yalnız bırakmam gerektiğini anladım ve normal adımlarla merdivene yürümeye başladım. Bugün o kadar çok şaşkınlık duygusunu ard arda yaşamıştım ki, diğer duygularımı hissetmeyi unutmuştum sanki. Merdivenin son basamağını çıkıp, kısa sürede  Rüya'nın odasına girdiğimde biran kendimi pamuk cennettinde hissettim. Onu görünce ister istemez vücudum bir an rahatlıyordu ki merhem ile aynı eşdeğer anlam taşıdığına kanaat getirebilirim.

Yanına doğru uzanınca arkasından ona sarıldım ve burnumu yarı açık olan ensesine götürdüm. Sesli bir iç çekişin ardından gelecek günleri adam akıllı düşünmeye başladım.
Yine bir operasyon üzerine yoğunlaşacaktık .
Ve Ateş beyi battığı illetten çekip çıkaracaktık.

Beynim darmaduman. Kalbim zaten karman çorman. Hissettiklerim ile düşündüklerim arasında ki inceldiği yerden kopan ipin zararı.
Şuan bir insanın yaşadığı en zorlu günleri salisesinde bile olay yaratan anları yaşıyordum ki bu benim artık dayanma gücümü son safhaya getirmişti.

"Kuzey".
Kafamı biraz geri çekip uykulu Rüya'ya baktım. Gözlerini açmakta zorlanıyordu ama gülümsemesini kolaylıkla yüzüne yerleştirebiliyordu.
"Efendim canım" dedim sakin bir tonda ve ardından ellerimi saçlarında gezdirmeye başladım.
"Bir gelişme var mı"?
Tamamen uyanmıştı artık ve vücudunu komple bana çevirmişti.
"Var güzelim var".
Abisinin uyuşturucu bağımlısı bir insan olduğunu söylemem gerekir miydi ki?
Evet şimdi kalbim ve beynim arasında çekişmeli bir penaltı golleri gerçekleşiyordu. Hadi ama!

Ondan ayrılıp yatakta oturur pozisyon alıp ellerimi başımın iki yanına götürdüm.
"İstanbul'a döneceğiz, abilerinle" dedim soğuk sesimle.
"Ne"! diye bağış sesi duymamla yüzümü buruşturdum.
"Gerçekten mi? Nasıl ikna ettin? Ya şimdi biz.... İstanbul'a mı gideceğiz" dedi ayakta zıplarken.
Onu öyle görünce bir an gülümsedim ve yanına gittim. Öylesine güzel gülümsüyordu ki... biyoloji-dini kanunlarına göre aykırı olsa bile sanki ölü bir papatyayı tekrardan gerçek hayata döndürecek güçte idi gülümsemesi.
"Evet canım. Sen boşver, ben ettim onları ikna" dedim ve dudaklarına yapıştım. Bana karşılık verince biraz kendime çekip kollarımla onu sardım. Dudağıma yaptığı her dokunuş beni benden alırken artık ayrılmam gerektiği anladım lakin Rüya'nın ellerini yanağımda yerlerini alınca bu düşüncemden hemen vazgeçtim.
"Kuzey" diye mırıldandı.
"Hı".
"Seni seviyorum".
"Seni seviyorum" dedim tekrarlayarak. Yavaşça dudaklarımızı ayırdığında gözlerimin içine baktı.
"Artık normal hayata geçiş yapmak istiyorum".
"Az kaldı. Gel aşağı inelim" dedim ve elinden tutup bizi kapı dışarı ettim.

Aşağı inince; Rüzgar'ın hala aynı yerinde olduğunu ve Ateş beyin! onu kapının eşiğinden izlediğini görmüştük. Bizi ikisine fark etmemişti. Rüya bana bakınca gözlerimi gözleri ile buluşturdum ve hafif tebessüm ettim.
"Biraz tartışılar".
"Neden"?
"Erkekler arasında, anlamazsın".
"Ya Kuzey".
Elini daha da sıkarak içeri geçiştirmeye başladım. Ateş bizi fark edince çatık kaşları ile baktı.
İkimizi bir güzel süzdükten sonra gözlerini devirip içeri geçti. Onu takip ederek Rüzgar'ın yanında yerlerimizi aldık. Ateş; bordo ve pırlanta taşlı tek koltuğuna oturmuş ve erkek biçimde bacak bacak üstüne atmış bir şekilde, erkek kardeşini izliyordu.
Rüzgar ise başı öne eğik, bir yere odaklanmış bildiğiniz hayattan soyutlaşmış gibi bir görsel sunuyordu.

Saçlarımı karıştırdım ve söze atladım.
"Ne zaman bu yerden çıkmayı planlıyorsunuz"?
"Gece" dedi Ateş hala gözleri kardeşinde iken.
"Pekala".
Yumruklarımı sıktım ve sırtımı koltuğa dayadım. Fiziken çok yorulmuştum. Jette dahil olmak üzere adam akıllı uyuyamıyordum. Neredeyse günlük bir öğün ile günü geçiştirmeye çalışıyordum ki bunun vücuduma yaptığı zarar direkt olarak ruhuma saydam bir ışığın kendini diğer tarafa kolaylıkla süzdürmesine benziyordu. Eğer şuan yanımda Rüya olmasaydı emin ki 'depresyon' modun da kendi kabuğum içinde çürümeyi beklerdim.

DOKTORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin