Güzel rüyalarımın ortasına bir bomba gibi düşen Mert'in sesini, benim öfkeli bir şekilde uyanmamı sağladı. Hem bir kızın! odasına öyle pat diye girilmezdi ki. Ya ben farklı birşeyler le uğraşıyor olsaydım... Düşünemiyorum bile...
O cehennem gibi yerden kaçmadan önce aldığım sırt çantasını, yatağın üstüne boşalttım. Tam tamına iki tane spor kombin, bir çift spor ayakkabı ve kişisel eşyalar..Bugün herhangi birinin kullanmam gerekiyordu. Off!
Bugün, Mısır'a inip, gezebildiğimiz her yeri keşfedecektik. İlk defa yurt dışına çıkmış ve ilk defa birden çok ülkeyi görme fırsatım olmuştu. Ne şans ama!Hazırlandığımı hissettiğimde sırt çantamı omzuma atarak bölümdeki salona geldim. Sıla elinde birşeyler le uğraşıyor, Kuzey ve Mert ise elinde tahminimce viski bardakları ile televizyonu izliyorlardı. Çantamı koltuğa koyup Mert'lere bakarak "Günaydın" dedim ve Sıla'nın yanına gittim.
Sıla elindeki bilekliği sol bileğine takmaya çalışıyordu ve başarısız oluyordu. "Ver yardım edeyim" dedim ve bilekliği 5 saniye gibi sürede bileğinde birleştirdim.
"Onlar niye yardım etmedi" dedim gözlerimle onları işaret ederek.
"Kuzey'in bir kol zaten her türlü fonksiyona kapalı. Mert ise ne yapacağını bilmediği için öyle bön bön baka kaldı. Hâyır gelmez onlardan" dedi ve ikimiz kendimizi tutamayarak kahkaha patlattık.
"Bir insan beceriksiz olur da bu kadar mı olur" diye sordum.
"Eh işte Mert bu".
"Niye güldünüz"?
Kuzey ve Mert yanımıza gelmiş koltuğa yaslanmışlardı. Ah o Kuzey'in kolu sarılı olmayacaktı varya...
"Hiç öylesine" diyen Sıla Mert'e kısa bir bakış atarak koltuğa oturdu. Ee haliyle Mert de hızla Sıla'nın yanına kurularak, kuruntu yapmaya başladı. Deli çocuk.
Kuzey ile başbaşa kalmıştık ve ona her baktığımda aklıma dün gelen birkaç unutulmaz anlar geliyordu. Şimdiki aklım olsaydı izin verir miydim öpmesine ?
"Ee Rüya hanım. Siz iyi uyudunuz mu bari" diyerek dayandığı koltuktan ayrılarak karşıma dikildi. Hafif yüzündeki sırıtış sanki her an alay edecekmiş gibi bir şüphe uyandırıyordu.
"Yani sayılır" dedim ve gözlerimi parmaklarıma diktim. Parmaklarımın üzerindeki kırışıklıklar bir an göz pörtlemesine yol açtı diyebilirim. Sonra elimin üst tarafına baktığımda gerçekten nemsiz ve kuru kalmış bir şekilde kırışmıştı.
"Hadi ama" diye ağzımdan fısıltı halinde çıkan iki kelime Kuzey'in dibime girmesine boy gösterdi.
"Ne oldu? Bir yerin mi ağrıyor" diye soruları peş peşe sordu. Bu haline gülümserken o anlamaz bir şekilde takındığı ifadesi ve özellikle kavisli bir hâl alan kaşları ile gerçekten komik duruyordu. Dudaklarımı birbirine bastırarak kahkahamı geri yerine gönderdim.
"Ellerim. Çok kötü olmuş" diyerek kaldırdım ellerimi. O ise yanaklarına hava doldurarak bir anda havasını dışarı verdi.
"Bu mu yani" diye yanımdan ayrıldı. Ne ya. Ben ne yaptım ki şimdi?
Önceden oturduğum tekli yere gelişi güzel yayıldım ve boş boş duvara bakakaldım. Bazen insan sevdiklerinin yanında ister istemez sıkılıyordu yada onların yaptığı şaka ve yahut gerçek anlamdaki birkaç hareketleri insanın gururunu cırmaklıyordu resmen.
Boynumda hissettiğim baskı ile hemen yerimden doğruldum ve Kuzey'in ciddilik suları akan yüzüne baktım. Yavas hareketlerle karşıma geçti ve önümde diz çöktü, ağzına götürdüğü kremin kapağını açmaya çalıştı. Gözüm kremi süzerken büyük harfle yazdığı 'Nemlendirici krem' yazısını takılı kaldı. Bu kadar ince düşünceli bir adam mısın sen ya.
"Ellerini getir" dedi. Ya önceki gibi yine gülsen ne olur ki sanki. Öyle daha çekicisin abi işte.
"Iyice birbirine yedir. Bu kremi de çanta koy. Arada bir sürersin diyerek elindeki kremi önümdeki sehpaya koydu. Bende hızla ayağa kalkarak karşına geçtim ve en büyük gülümsememi yerleştirdim.
"Teşekkür ederim Kuzey" diye ona bakarken o ise yavaş yavaş ifadesiz suratına bir tebessüm koydu. "Önemli değil Rüya" dedi.
Ben ona öylece bakarken aklıma gelen bir anlık saçma düşünce ile yanağını öptüm. Yanaktan canım sadece yani... yanaktan.
O ise gözlerini 'bu yetmez başka şeyler yap' der gibi etrafta dolaştırıyordu. Ben ona sadece bakmakla yetindim. 100 verdik 150 istiyor, şuna bak sen!
"Kuzey Bey 5 dakikaya iniş yapacağız hazır olun" diyen ajan hızla gözden kayboldu. "Neyse ben Sıla'nın yanına gideyim". Arkamı döner dönmez kolumdan tuttu ve kendine çevirdi. Ah bu da yetmezmiş gibi dudağıma yakın bir yeri öptü. "Her zaman her şeyi ben alttan alıyorum. Niye ikinci defa öpmedin" diye resmen beni azarladı. Hadi ama karşında ilkokul öğrencisi yok.
"Niye öpeyim" diye çıkıştım. Sağlam olan kolunu havaya kaldırdı ve ellerini saçlarından arasından geçirdi. O esnada kısık gözlerle bana baktı ve "çünkü ben öyle istiyorum cınım". Cınım?
Cınım ne ya?
"O gemi senin isteklerinle yürümez cınım" dedim onu taklit ederek. O bana bakarken arkadan Mert'in çığrışı ikimizinde yüzümün buruşmasını sağladı.
"Hadi gençler dışarı çıkıyoruz"!
"Mert" dedik ayna anda. Ben Kuzey'in yüzüne bakarken o Mert'e sinsice bakıyordu. "Hadi inelim" dedim ve koluna girdim. Bu hareketime şaşırsada hicbir şey demeyip kolunu benden çekti. Kolunu benden çekti!
Ben yaptığım aptalca şeyler için üzülürken önden yürümeye hızla başlamıştım. Ne hali varsa görsün. Karşı duvardaki aynadan ona baktığımda arkasına dönmüş ve kremi almıştı elinde saçma hareketler yapıyordu. Ben hala ona bakmaya devam ederken çantama doğru ilerlemeye başladı. Hay aksi! Adam bende akıl mı bırakıyor ki?
Çantamı açmış kremi koymuştu ve ayrıca içini eliyle kurcalıyordu. Kurcalıyordu?
"Napıyorsun sen ya" diye resmen cırladım. "Valla birşey görmedim" dedi elini şüpheli gibi kaldırıp. Hayır ya görmüştü işte, pedimi.
Çantamı omuzlayıp onu beklemeden ilerlemeye başladım. Koşar adımların sesini duysam bile yürümeye devam ettim.
"Birileri epey bir alınmış herhalde" diye arkamdan konuşmaya başladı. "Alındın mı" diye sorarken arkamı dönerek "ben alınıcam ha! Yok daha neler" diye yüzünde hınzırca baktım.
O bana adım attığında ben ondan iki adım uzaklaşıyordum. Sırtım duvarla temas edince gözlerimi sinirden yummak zorunda kaldım.
Kaçacak hiçbir yerim kalmamıştı.
Kahretsin!
Başını boynuma götürerek konuşmaya başladı.
"Ben senin tribini yerim. Sana orda öyle yaptığıma bakma, kol kola değil el ele olmamız lazımdı" dedi ansızın boynumu öptü. Bu hareketi ile karnımın farklı yerlerinde birkaç hareketlenme oldu. Kasılma, karıncalanma gibi...
Yüzünü tam karşıma getirerek "Özür dilerim" dedi. Gözlerim ile diğer tarafa bakarken elini çeneme koydu. "Şöyle umursamaz olma bana karşı" diye sitem etti. Naz. Evet naza al.
Hâlâ hareketimden ödün vermeyip onunla ilgilenmemeyi sürdürürken dudaklarıma dudaklarını koyması bütün yaptığım 'naz' ları aldı uçurdu gitti. İki günde üç kere ha?
Öpmesine karşılık vermemek o kadar zordu ki.. resmen bile bile kendinizi ateşe atıyordunuz. Karşılığım, ellerimi yüzüne götürmemle başladı. Bedenini bana daha fazla yaslamış işine devam ediyordu. Bazen hissettiğim o erkekliği bir anda gözlerimin son damlasına kadar kapanmasına gerek duyuyordu. Hızlanan göğsüm onun bedenine çarparken bu anı bozan bir öksürük oldu. Kuzey benden yavaşça ayrıldığında o öksürüğün sahibine baktık. Hah! Kim olabilir sizce? Tabiki Mert?
"Ahah kusura bakmayın böldüm de tek siz kaldınız abi". Sırıtışı daha da artarken Kuzey pencereden dışarı göz gezdirdi. "Hadi Rüya" dedi ve önden yürümeye başladı. Mert'in yanından geçerkene eliyle beni durdurup Kuzey'i gösterdi " Prenses fazla mı ihtiraslı öpüştünüz? Dudakların kıpkırmızı da" demesiyle koşmaya başladı. Ayağımı yere vurarak dişlerimi sıktım. Lanet olsun! Rezil olmuştum. Off.
...
Toplu olarak ilk önce piramitleri gezmede karar kılınmıştı. Piramitleri gezmeyi 2-3 saat gibi bir sürede bitirdiğimizde, Mısır'ın en işlek pazarlarından birinde duruyordum şuan. Etrafta o kadar farklı kıyafetler ve yiyecek türleri var ki... Türkiye ile karşılaştırdığımda iyi ki buralı deyilim diye binlerce kez dua etmiştim. Herkes birkaç saat sonra jete gidecekti ve biz dördümüz şuan bir dondurmacının önünde sıramızı bekliyorduk. Sıra bize geldiğinde adam kısa bir sürede 4 yuvarlak kutu halinde olan dondurmaları bize uzatmıştı. Aldığımız dondurmalar ile bir banka oturmuştuk.
"Zehirlenme gibi bir durum olmaz dimi" diye soran Mert şüphe dolu gözlerle bize baktı.
"Sen zehirlensen adak adayacağım oğlum. Ne diyorsun sen" diyen Kuzey ile birkaç dakikalık laf atışına girmişlerdi.
"Tamam bu kadar yeter" dedi Sıla.
"Mert sen ye canım birşey olmaz" diye Sıla başını onun omzuna koydu. Mert bu harekete şaşırmış olsa bile diğer kolunu Sıla'nın beline doladı. Acaba dondurmayı tek elle nasıl yicek derken, erimiş olmasından yararlanarak tek dikişte kutudaki dondurmayı bitirdi.
Bu duruma gülümserken Kuzey kolunu omzuma atmış beni kendisine resmen yapıştırmıştı. Evet.. şimdi bunu jette yada ev ortamında yapmış olsaydı rahatça ona kendimi bırakırdım fakat işte insanlar.
"Efendim herkes toplandı. Sizi bekliyoruz" diye Kuzey'in kulaklığına anons edilmişti ki bende buradan kolaylıkla duyabilmiştim.
"Hadi gençler kalkın". Birkaç oflamanın sonunda jetin yolun tutmuştuk. Mert ile Sıla önde yürürken Kuzey'e "bugün çok yoruldum. Direkt uyumayı planlıyorum" diyebildim. Aniden bastıran uyku esnememe neden oldu.
"Tesadüfe bak ki bende yoruldum. Ee artık yatağınızda bana yer ayırırsınız" dedi imalı imalı.
"Tabi ki de.... hayır".
"Ah Rüya beni biliyorsun. İstediğimi alırım".
"Ama bu sefer de biraz isteğinde tökezleme durumu olabilir".
"Görürüz güzelim" dedi ve elimi tuttu.. Şapşal!Vote atmayı unutmayın!
Birkaç dakika ayırıp yorumlarınızı da yazın lütfen.
Hepsi benim için değerli, şimdiden teşekkürler :))
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTORUM
Chick-LitYorumlar üslup çerçevesinde olursa sevinirim. Depo'dan çıkmış, bize yardım eden güneş ışığının eşliğinde hilal şeklini almıştık. Herkes tek dizinin üstüne çökmüş, diğer dizinin üstüne ise silahını göz hizasından ayırmamak sureti ile tetikte bekliyor...