Koltukta uzanmış elimdeki -marslı- adlı kitabı okuyordum. Bu kitabı Kuzey'in kitaplığından bulmuştum. Onun kitap okurken hiç görmemiştim fakat bu yerde bulunan küçük kitaplığı sayesinde bu eski tezimi sildim. Kitabın ayracını kaldığım yere özenle yerleştirdim. Şuan gökyüzünde hızla ilerliyorduk ne çok görmek istesem de malesef oldukça engeller vardı.
Kuzey'lerin bölümde bulunan pencereler tam tamına iki metre yüksekliğindeydi. Benim oraya yetişmem imkansız sayılırdı fakat ben birkaç bölümden başka jeti tam anlamıyla gezmemiştim. Sıla bu bölümde ayrılan bir odada uyuyordu, Mert'in nerede olduğundan hiçbir fikrim yoktu, etrafta boş boş dolaşıyordu artık. Sonuçta o zorlu görevleri bitmişti.
'Biraz macera kötü sonuçlar doğurmaz canım' diyerek bölümden kendimi dışarı attım.
Jet; gerçekten inanılmaz derecedeki teknolojiler sayesinde tasarlanmıştı. Etraftaki ışıklandırmalar aynı, Amerikan savaş uçaklarında ki yapılandırma ve yahut 'After earth' adlı filmdeki jetin aynı tasarımı diyebilirim. Hayretle izlerken önceden geldiğim bölüme geldim. Burası mutfak bölümü idi ama ne mutfak!
O kadar büyüktü ki! Nasıl anlatsam bilemedim. Ee haliyle 100 kişilik bir orduyu doyurmak için anca bu kadar mutfak düzeyi olması gerekiyordu.Kendime bir kahve yapıp sessiz bir yere oturdum. Mutfak bölümü bugün epeyce kalabalıktı.
Herkesin simasını aklıma kazımaya çalışıyordum. Ne olur olmaz diye.
"Merhaba".
"Ah merhaba" dedim ani oluşan korkuyla. "Korktun mu"? Diye sordu karşımdaki sarı saçlı yeşil gözlü adam. Oldukça çekici biriydi ne yalan söyleyeyim.
"Öyle aniden gelince" diye geveledim.
"Ben Burak sende Rüya'sın".
"Evet".
"Herkes senin kurtulman için canla başla çalıştı diyebilirim. Kuzey'in akrabası mısın"?
Şimdi ne diyecektim ki? Sevgilisi değil. Akrabası zaten değil.
"Arkadaşıyım".
"O iyiymiş" dedi büyük bir heyecan ile.
"Sen de ajansın dimi"?
"Evet. Kuzey'ler kadar rütbeli birisi sayılırım".
"Anladım".
Kahveden bir yudum alıp fincanı tezgaha koydum.
Tam tamına bir gündür bu jette kalıyordum ve bana uyumam için Kuzey'in odasını vermişlerdi. Artık onun yatağında uyumak, kokusunu hissetmek gibi konularına değinmeyeceğim. O da bana özel kalsın dimi.
"Jeti...jeti gezdirmemi ister misin"?
"Olabilir" dedim ve arkasından ilerlemeye başladım.
"Ee burasını biliyorsundur artık mutfak. Şimdi gideceğimiz yer ise diğer ajanların kaldığı yer" dedi ve 1 dakika içinde gelmiş olduğumuz yeri gözleri ile işaret etti.
Kadınların ayrı bir bölümü, erkeklerin ayrı bir bölümü vardı. Arada özel olan bir kapı sayesinde kızlar ve erkekler birbirlerini göremiyorlardı.
Burak, etrafı bana detaylıca anlatıyordu. Herşeyin özel malzemelerden yapıldığını bu jetin yapımının bile 10 sene civarı sürdüğünü iddia ediyordu. İlginç."Aman Allah'ım" hayretle bakakaldım. Küçük bir yere gelmiştik ve burası full cam kaplama idi. Dışarısı harika.
"Buraya belirli kişiler geliyor. Ben, Kuzey'ler ve Levent adında bir başkan yardımcımız. Kafa dinlemelik bir yerdir".
"Ve artık bende geleceğim buraya... sık sık" dedim gülerek.
"Tabi canım sende gelirsin. Yanında özel birisiyle harikulade olur" dedi gözlerine bana dikerek.
"Aslında evet iki gökyüzü birden insana unutulmaz bir an yaşatır".
"Peki o ikinci gökyüzünü buldun mu? Yani yanında mı"?
Bu sorusu karşında tıkandım kaldım. Evet demek istesem bile diyemiyor işte.
"Evet burada". İkimizde sesin geldiği tarafa döndük. Kuzey'i görmemle ansızın gülmüştüm ve utanmıştım da. Beni öpmüştü..
"Dostum. Geçmiş olsun" dedi Burak.
"Sağol, seni içeriden çağırıyorlar bir git istersem".
"Ah tamam. Görüşürüz Rüya" bana kısa bir el sallamasından sonra odadan çıktı.
Kuzey'e birkaç adım yaklaşarak başımı yukarı doğru kaldırdım.
"Senin dinlenmen gerekmiyor mu. Daha yeni yaralandın. Hadi yatağa git" diye sargısız kolunu tuttum.
"Rüya, sadece kolumdan yaralandım. Bu yürümeye engel değil ayrıca ben iyiyim. Ağrı sizi falan yok" dediği an elimi çektim. Dudağımı fark etmeden ısırmıştım. Hızla onu dürterek arkamızı işaret ettim.
"Peki sen bilirsin. Gelsene dışarıyı izleyelim. Çok güzel" dedim ve ondan önce ilerlemeye başladım.
Cam kaplamanın yanına geldik ve olduğumuz yere çömeldik.
Bulutların içinden geçiyorduk ve bu geçme sırasında onları küçüklü büyüklü sis topluluklarına ayırıyorduk. Küçük olanlar, rüzgarın etkisiyle duman gibi havada kaybolup gidiyordu.
"Uykum var". Ah! Kuzey.
"Senin gidip dinlenmen gerektiğini söylemiştim".
"O yatakta tek başına kalmak ne kadar sıkıcı biliyor musun"?
"Farkındayım fak-".
Diz kapaklarımın üstündeki ellerimi bacaklarımın yanına koymaya çalıştı, tek eliyle.
"Şu bacaklarını uzat". Ben anlamazken bir şekilde bakarken şuan ki hareketi ile aslında ne yaptığını anlamaya çalıştım. Bacaklarımda uyuyacaktı.
Uzattığım bacaklarıma başını yavaşça koydu ve koyar koymaz yüzünü buruşturdu.
"İyi misin"?
"Vücudumun bazı yerlerine ansızın ağrılar giriyor" dedi ve gözlerini bana dikti.
"Biraz dayanman lazım" dedim ve dudağımı büzdüm. Onun ağrıları ile yalnız baş etmesi bana oldukça rahatsızlık veriyordu. Keşke yapabileceğim birşey olsaydı da yapsaydım.
"Elimden birşey gelse düşünmeden yapardım". Hala birbirimizin gözlerine içine bakıyorduk. Sol eliyle bacağından destek aldı ve bana yakın bir şekilde oturdu.
"Seni görmem bile birkaç sızımın geçmesine sağlıyor. Görmemin etkisinde bunlar oluyorsa sana dokunmam yada senin bana dokunman doğrusu... inanılmaz bir büyü gibi birşey yaratıyor" dedi ve elini yüzümde gezdirmeye başladı.
"Bak! Şuan birkaç ağrım geçti bile" demesiyle yüzüne bir gülümseme yerleştirdi.
Parmağını alt dudağıma getirdi ve üzerinde gezinmeye başladı.
Nefes tutmayı unutmuş gibiydim. Hadi ama adam seni öpmüştü bile onda bu kadar gerilim yaratmadın.
"Ilacim olmuşsun haberim yok" dedi ve gözlerini dudaklarıma dikti. Titreyen çenemi diğer 4 parmağı ile durdurmaya çalıştı.
"Sakin ol".
Yaklaşmaya başladı. Yaklaştı ve burnunu burnuma değdirdi. Dudaklarımızın arasındaki mesafe bir parmak kalınlığında bile değildi.
"Kuzey" diye fısıldadım.
"Kuzey"!!!
Aman tanrım!
Mert. Kuzey'i ittirerek ayağa kalktım.
"Ne var Mert" diye sordum. Üstümde ki şaşkınlık çeneme tekrar işledi. Neden zor durumlarda çenem titrer ki?
"Şey yemek yiyecektik de işiniz varsa ben gideyim". Sırıttı ve birkaç adım yaklaşarak gözlerini kıstı.
"Sadece oturuyorduk". Yönümü ondan çevirip Kuzey'e döndüm. Kızgınlık ve muziplik bir arada diyebilirim. Ne kadar rahat bir adam.
"Sen çık biz geliyoruz". İkisi bakıştık dan sonra Mert kapıyı açıp çıktı.
Ve sonra Kuzey yine bana yaklaştı." Bir daha ki sefere tekrar deneriz dimi" sol eliyle belimi kavramışken.
"Aslında... acıktım".
"Hadi ama bunu diyeceğini beklemiyordum".
"Kuzey, hadi gidelim" diye ısrar edince önden yürümeye başladım. Koridorda ilerlerken aslında buraya fazla kişi gelmediğini, diğer insanların olduğu bölüme göre oranla sessiz olduğunu fark ettim. Hadi ama bugün belim kaçıncı kez dokunmaya mecbur kalacaktı?
Kuzeyin eli belimde iken o arkada vücudunu bana yaklaştırmış bir şekilde bekliyordu.
"Ne oldu Kuzey"?
"Seni öpmemek ne kadar acı bir durum biliyormusun"?
"Kendimle öpüşmediğim için bilemiyorum" dediğim an kahkaha patlattım. Arkamı dönerek elimle biranda yüzüne getirdim.
"Sen ne çok meraklısın böyle şeylere". Gözleri hızla açılırken birşeylerin yanlış anladığı zannettim. Lütfen o tür şeyleri anlamaya çünkü ben onları kastetmemiştim..
"Yani. Aslında daha birçok şey var ileri ki bölümlerde".
Bu sefer şaşkınlıkla gözlerimin açılma sırası bende idi. Bu adam neler düşünüyor bizim hakkımızda?
Da... da biz daha biz olmamışken neden böyle davranıyoruz birbirimize. Kuzey tekrardan yaklaşmaya başladı. İşini kolaylaştırmak adına parmak ucumda yükseldi ve bende ona yaklaştım. Hadi ama dudaktan değil yanaktan öpeceğim seni!
Hızla yanağına sulu bir öpücük kondurarak ilerlemeye başladım.
İşte bu!
....
"Kuzey git hasta bölümde yatmaya devam et. Şuan ki düzeni bozamayız". Mert bıkkınlıkla solurken Kuzey sadece ona boş boş bakmakla meşguldü.
"Hem senin yerinde Rüya yatıyor. Olmaz".
"Ulan gopik iki kızla aynı bölümde kalıyorsun. Ayrıca ne varmış yani Rüya benim yatağımda yatıyorsa. Ben de kenarına kıvrılıp uyurum" dedi ve gözlerini bana çevirdi. Beni utandırmak onun için hobi gibi birşey olmuştu.
Oflayıp odadaki boş bir koltuğa kendimi attım.
"Bunların derdi ne? Sesleri dışarıya kadar duyuluyor".
"Off Sıla yer kavgası".
"Ah illaki bir sorun çıkaracaklar. Sorunsuz bir gün geçmez zaten Su jette".
"Dur bi dakika benim aklıma bir fikir geldi" dedi ve Mert ve Kuzey'in ortasına geçti.
"Bakın şöyle yapalım. Kuzey yaralı o yüzden Mert senin yerinde yatacak. Sen de birkaç günlüğüne şu vazgeçemediğin kanepede yatacaksın. Bizde aynı yerlerimizde kalmaya devam edeceğiz".
Kuzey işaret parmağını Sıla'ya tutarak "işte bu" dedi.
Mert epey bir sinirlenmişti fakat bir anda yüzü yumuşadı.
Sıla'ya doğru yavaş yavaş ilerledi ve sağ elini beline yerleştirip kendine çekti.
"Aslında senle uyusak hiç fena olmaz". Sıla'nın yüzünde hiçbir ifade yoktu ama geçen zaman sayesinde oluşan sinsi gülüşü kendini belli etmişti.
"Eğer o küçük beyninde kurduğun şeyi biran önce hafızandan silmez isen, başkanın köpeğinin idrarını alır ansızın bir zamanda sana içki diye içirttiririm" diyerek Mert'i ittirdi. İşte kimin kardeşi.
Ben bu duruma gülerken Kuzey'le göz göze geldik. Yüzünde ki yumuşama dikkatimi bu aralar çok çekiyordu. Bundan 3-4 ay öncesinde ciddiliğinden ödün vermeyen biri şimdi masumluğumdan vermiyordu. Doğrusu bu halde daha çok çekici duruyordu. Gözümü ondan ayırıp yatağıma doğrusu onun yatağına doğru ilerledim.
Yanlarından geçerken "İyi geceler" demeyi ihmal etmedim.
Kafamı yastıkta ortalayıp pikeyi göğsüme kadar çektim. Uyku tutmuyordu. Hadi ama !
"Bakıyorumda çok rahatsın".
Bu sesi duymamla küçük bir korku fırtınası içimde essede, başıma birşey gelmeyeceğini bildiğim için sorun yoktu.
"Tabikiyle". Yerimden doğrulmamla Kuzey'in yatağımın başucuna oturması bir olmuştu.
"Diğerleri uyudu mu"?
"Mert'i söylemeye gerek yok sızdı kaldı. Sıla da yeni yattı işte uyur birazdan".
"Sen niye uyumadın"?
"Uyku tutmadı".
"Buraya niye geldin. Birşeyler ye yada televizyon izle. Uykunu getirir".
Bana yaklaşarak konuşmaya başladı.
"Evet karşımdaki tatlıyı yiyebilirim ve evet karşımdaki eşsiz manzarayı izleyebilirim".
"Kuzey".
"Hıh".
"Hadi git yerine yat" diye üstledim.
"Kalk o zaman" diye şımarık bir gülümseme takındı.
Ona yaklaşarak "Hayır" dedim.
"Hadi" aynısını yaptı.
"Hayır".
"Hadi kalk".
"Ulan ha-" demeden dudağıma ıslak öpüşünü yerleştirdi. Geri çekilmedi ve onun yerine daha hırslandı ki sol eliyle belimi kavrayıp yatağa yatırdı. Hem geri çekilmesini istiyordum hem de daha öpmesini. Eğer biraz daha böyle devam ederse nefessizlikten ölebilirim.Öpmeyi yavaşlatı ve bir süre sonra durdu. Dudakları hala dudağımda iken konuşmaya çalıştı.
"İlk öpücüğümü senden aldım. Benim ilk defa böyle bir ilkim oldu. Onun için bunu asla göz ardı etme olur mu? Ve şimdi ise senin sayende en güzel uykularımdan birini çekeceğim. Tatlı rüyalar Rüyam". Dudağıma kondurduğu güzel küçük busesi ile yerinden kalkıp gitti.
Ben buz gibi olmuş bön bön karşıya bakıyordum. Ah tabi yüzümdeki aptal bir gülüşle....
"Rüyaa! Hadi kalk yarım saate Mısır'a iniş yapacağız".
Mert acaba ne zaman normal bir insan olacaksın. Sabahın köründe bağrılır mı lan!Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin ☺
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOKTORUM
ChickLitYorumlar üslup çerçevesinde olursa sevinirim. Depo'dan çıkmış, bize yardım eden güneş ışığının eşliğinde hilal şeklini almıştık. Herkes tek dizinin üstüne çökmüş, diğer dizinin üstüne ise silahını göz hizasından ayırmamak sureti ile tetikte bekliyor...