32. Bölüm

4.1K 158 9
                                    

Sıla'nın omzunda 2 saattir gökyüzünü izliyordum. Boş boş...
Hoşlandığız adamın böyle yapması insana o kadar koyuyordu ki, o duygu anlatılmaz yaşanır, o zamanda anlaşılırdı ne hissettiğim.
"Rüya, hadi canım birşeyler yiyelim". Sıla'nın omzundan ayrılıp ellerimle yüzümü sıvazladım. "İstemiyorum".
"Hadi Rüya kırma beni" diye ayağa kalktı. "Hayır" desem bile zorla elimden çekiştirip koridora getirdi.
"Sen merak etme Mert herkese açıklama yapmıştır".
"Umarım. Ben şimdi mutfağa gelmiyeyim... lütfen. Senin yatağında beklerim" diye elimi ondan çektim. Hızla Sıla'ların bölüme geldiğimde koltukta oturan Mert ve Kuzey'i görünce bir an huzursuzlaştım. Onlara bakmadan Sıla'nın odasına ilerledim. Göğsüm hızla kalkıp inerken içeriye Mert geldi. Yanıma oturdu ve bana sarıldı. Ben kendimi ondan çektim ve o birşey demeden ben cevabı hemen yapıştırdım.
"Yine yanlış anlaşılmak istemem. Sen git bence" diye ondan biraz uzaklaştım. "Saçmalama Rüya, gel buraya". Bacaklarımın üzerindeki parmaklarımla oynamaya devam ederken yanıma iyice yaklaştı. "Sen benim kardeşimsin, yapma böyle. Biliyorum bu Kuzey tarafından sana ikinci yanlış anlaşılma sonucu darbe ama sen biliyorsun Kuzey'in kalbini" dedi saçımı okşarken. "Ondaki kadar affedici olmayacağım ama" diye uyardım.
"Mert"?
Sıla içeriye tepsi içinde birden çok tabakla oluşan bir yemek getirmişti. "Hı Sıla" diye ayaklandı. Kafasıyla 'çık der' gibi işaret verdi. Mert ise birşey demeyip odadan dışarı çıktı. 
"Hadi ye bunları" dedi ve tepsiyi masanın üzerine bıraktı. Yavaşça kalktım ve sandalyeye kendimi attım. Kaşıkla çorbayı yudumlarken "Ben az sonra dönerim" diyen Sıla koşar adımlarla odadan çıktı. Kafamı çevirmeye tenezzül etmeyip yemeğim ile ilgilendim.

Kuzey'in Ağzından

Doğu hayvanın dan sonra, Rüya'ya yaptığım ikinci yanlış. Onda kendimi yine affettirdiysem bunda da ettirecektim fakat bu biraz zorlu olacaktı. Of Kuzey o kızların dolduruşuna nasıl gelirsin? O kızlar bunu o kadar farklı anlatmıştı ki..
Rüya'nın gece boyu inlemeleri, Burak'ın o hızlı nefes alış verişleri.
Neymiş kapının oradan onları izlemişler. Allah'ım.
İçeriye gelen Sıla elinde ritmik bir alkış tutarak bize yaklaşıyordu.
"Bravo" dedi sinirle.
"Bravo sana Kuzey". Tam karşı koltuğa oturdu ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Şimdi tebeşir tozu da işlemez" diyen Mert'e kırgınca baktım. Şimdi ne yapacaktım ben!
Gözlerinden ateş fışkıran bir Sıla...
Beni her an dövebilcek olan Mert...
Ve beni affetmesi, taşı sıkıp şu çıkarsan bile onu etkilemeyeceğim olan Rüya.
Ben ne yapacağımı düşünüp dururken kapı çalındı. İçeriye giren ajan elindeki dosyalar ile seri adımlarla yanıma geldi.
"Efendim akşama Türkiye'ye varmış oluruz(aradaki mesafeyi bilmiyorum, affedin :)).Levent bey bunları imzalamanızı istedi. Aldığım dosyaların, gerekli yerlerine imzamı attım. Ajan gülümseyerek dışarı çıktı. "Bana yardım edeceksiniz dimi" sessizce onlara sordum. Yoksa Rüya her an duyabilirdi. O zaman ben baştan işi bitirirdim.
"Bu sefer ben yokum abi, çünkü bu  sefer ki yaptığın gerçekten ayıptı" diyen Sıla gözlerini Mert'e dikti.
Mert ise ellerini havaya kaldırarak "Al benden de o kadar" dedi. "Ulan...neyse. Ben görürüm sizi" diyip mutfaktan bölümüne ilerlemeye başladım. Kendime bankonun üzerinde duran sürahi den bir bardak su aldım ve tek dikişte içtim. Boş bardağı elimde çevirirken içeriye birkaç arkadaşı ile Burak girdi. Ben bardağı sıkarken o gülerek birşeyler anlatıyordu arkadaşlarına. Neden hep başkaları kazanır ki?
Bir an gözü ben ile buluşunca yüzündeki gülümseme bir an düştü. Çenesini hareket ettirerek arkadaşlarına geri döndü. Birkaç el hareketinden sonra bana doğru yaklaşmaya başladı.
"Kuzey, seninle biraz konuşabilirmiyiz"? Elleri cebinde, yeşil gözleri parlak bir şekilde bana bakıyordu. Benimde göz rengim kahverengi, en koyusundan. Rüya bu gözleri seviyor o yeşilleri değil. Kendimi ne kadar avutsam bile adam taş gibi bir şeydi, hakkını yiyemem.
Elimdeki bardak gücüme fazla dayanamayarak kırıldı. Hay bi bu eksikti.
Ben elimi musluğu tutmuşken Burak yerdeki cam kırıklarını topluyordu. Elimde oluşan küçük ama derin çizik beni içten içe rahatsız ediyordu. "Al şunu". Burak yerdeki şeyleri temizlemiş,  bana elindeki yara bandını uzatıyordu. "Eyvallah" diyerek yara bandını yaramın üzerine yapıştırdım.
"Yürü konuşalım". O kafasını sallayıp,  ilerideki boş masalardan birine oturdu.
"Dinliyorum". Ellerim masanın üzerinde,  Burak'a ifadesizce bakıyordum.
"Bak birader, bu yanlış anlaşılmayı düzeltmek istiyorum. Biliyorum aramızda seçmelerden beri bir rekabet var. O zamandan beri birbirimize karşı doluyuz. Şimdi ise bu olayda bu rekabet duygusunu harmanladı. Ben Levent abiye herşeyi anlattım bu mahkumların bana yaptıklarını. Adamlar beni oyuna getirdi anlayacağın ama ben olayın yarısında anladım. Adam beni yaraladı,  kaşımın üzerine yumruk atıp, cebimden aldığı çakı ile karnımı derin çizikler attı.. sonrada kaçtı. Ben ise diğer ikisini kaçmalarını engelleyip kendimi bir odaya attım. Odada kimse bana müdahale yapmadı çünkü gelen fazla kişi olmadı. Herhalde. Ben de o anlık şey ile Rüya'nın yanına gittim. Kız bana ilk yardımı yaptı ve yattığı yeri verdi. Kendiside gitti salondaki koltukta uyuuyudu. Anladın mı"?
Ben ona öylece bakmaya devam ettim. Sinirden ağrıyan başım beni düşünmemi zorlaştırıyordu. Eh be Rüya sen bu kadar düşünceli kadın mısın?
Çenemi sıvazlayıp ayağa kalktım.
"Özür dilerim... herşey için". Cevabını beklemeden bölüme geri gittim. Şimdi düşün bakalım Kuzey efendi. O ani asabi halini, sorgusuz sualsiz davranmanı, en önemlisi Rüya'nın kalbini kırmanı.. nasıl onaracaksın ha? Nasıl?
Sıla ile Mert yan yana oturmuş televizyon izliyorlardı. Filme o kadar dalmışlardı ki, benim varlığımı bile görmediler. Bu durumdan muzdarip Rüya'nın yanına doğru ilerlemeye başladım. Kapının eşiğinden içeriye bir göz gezdirdim. Rüya masada uyuya kalmıştı. Hızla yanına ilerledim. Sessiz olmaya çalışıyordum, eğer yanlış bir hareketim de tokatı da çığlığı da başardı. Kollarını masanın üzerinden ayırıp boynuma yerleştirdim, ellerimi bacaklarının altından geçirip kucağıma aldım. Kendime biraz bastırıp sıkaca onu kavradım. Yatağa geldiğimizde yavaşça yatırarak ellerimi ondan ayırdım. Baş ucuna oturarak onu izlemeye başladım. Ah Rüya ah!
Parmaklarımla saçını okşayıp bir buse kondurdum. Parmaklarım bu sefer dudaklarına indi ve alt dudağın üzerinde gezinmeye başladı. Ona iyice yaklaşarak dudağımı dudağına bastırdım. Ne kadar ayrılmak istesemde başaramıyordum. Sanki Japon yapıştırıcı ile yapışmış olan dudaklarımız bize kainatın bir hediyesi. Ben bu durumdan asla rahatsızlık duymam.. sonuna kadar varım.
Kendimi dizginleyip ondan ayrıldığımda üzerine pikeyi örttüm. Benim Nazlı meleğim!

DOKTORUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin