Mezar Taşı

394 46 2
                                    

        Mezar taşının üzerine bir adet gül ve bir kadeh kırmızı şarap bıraktı; yanında getirdiği diğer kadehi yavaşça mezar taşının üzerinde durana tokuşturduktan sonra büyük bir yudum alarak ağzında bekletti. Parça parça yuttuğu şarabın acı, kekremsi tadını hiç sevmiyordu; zaten bu yüzden büyük yudumlarla içiyordu. Gözlerinde yaşlarla mezarı başında dikilerek bulabildiği en iyi şarabı sunduğu kişinin hatırı içindi içmesi. Her şey boş ve anlamsız geliyordu şu anda, aktif bir volkan kazanındaki kibrit kutusu kadar gereksizdi var olmak. Yandı yanacak korkusuyla yaşamak, var oluş nedeni yanmak olsa da; tükenmek günden güne, yıldan yıla. Her biri anlamsız, her biri boş duygulardı annesinin yokluğunda...

       Mezar taşına arkasını dönerek oturdu ve dizlerini karnına çekerek yaslandı mezar taşına. Başını eski zamanlardaki gibi annesinin omzuna yaslamış gibi hissetmek istiyordu, eski zamanlardaki gibi sıcak, şefkatli; sınırsız sevgiyle dolu bir omuza... Ancak taş taştı, mezar mezar... Ölüler çoktan ölmüş; zaman ve yaşam onlarla birlikte değerini yitirmişti sanki... 

       Yaşama iç güdüsünü yitirmek hiç de kolay sayılmayacak  bir ruh haliydi, çünkü insan ne olursa olsun yaşamak, sağ kalmak; bir şekilde tutunmak isterdi hayata. İçinde bulunduğu bu durum ancak muhteşem nicelikte bir sevginin ürünü olabilirdi. O kadar çok seviyordu ki annesini onu  yitirdiğinde sevincini, mutluluğunu, kelimelerini; ve hatta yaşama isteğinin dahi yitirmişti. Geriye kalan tek hissi iradesiydi... İşte bu duygular içindeyken başladı Netero mezar taşıyla konuşmaya, bir yandan gözlerine damlalarca biriken ancak bir türlü akmak bilmeyen yaşları siliyor; diğer yandan konuşuyordu Mezara, annesi duyacak umuduyla:    

  " Bugün Yami'nin yüksek komutanları arasına seçildim Anne. Başardım sonunda, hep kızardın bu amacıma belki duyduğunda yine kızacaksın ama ölüsün Anne! Keşke kızabilsen, keşke yapıştırsan bir kaç tane senin okkalılardan suratımın tam ortasına; ama yapamıyorsun değil mi? Seni derdinden öldürdüler Anne. Seni yıllarca bizi ne zaman ortadan kaldıracaklar korkusuyla öldürdüler Anne. Her güne "Bugün acaba?" diyerek uyandın, her gülüşünün ardında bir şüphe yatardı anne, " Acaba yarın? " Seni icra tarihi belli olmayan bir idam mahkumu gibi her gün canımız için korkmaya mahkum ettiler Annem. Ama intikamınızı alıyorum bilesin... İkinizin de intikamını fazlasıyla alıyorum, bu köpekleri dize getirene kadar durmayacağım Annem. " 

    Bir kaç yudum daha aldıktan sonra hıçkırıklarının kesilmesini bekledi, uzun süredir içinde tuttuğu onca duyguyu, onca acıyı serbest bırakmak gözünden düşmeyen damlaların artık bir saniye gözünde kalmamasına neden olmuştu. O taş kalpli adam ağlıyordu; ve devam etti " Bu arada hemen her gün yıkanıyorum Anne, iyi yemekler yiyorum, iyi kazanıyor, birikim yapıyorum. Bir sürü arkadaşım var, hep destekliyorlar beni yokluğunda, hiç yalnız bırakmıyorlar, ışığı kapatıp uyuyorum anne artık, korkmuyorum eskisi gibi, çünkü artık güçlüyüm, oğlun komutan oldu anne, bana bakıp da asla üzülme olur mu? Yine geleceğim, unutma ... " 

    Ayrılırken şişeyi ve kadehleri mezarın başında bıraktı. Gözlerinin yaşlarının silmeye konuşmasını düzeltmeye çalışıyordu acemice; uzun zamandır ağlamamıştı ne de olsa, belki de bu yüzden şaşırmıştı Buzzer. Çünkü Onun bir kalbi olduğuna bir türlü kendini ikna edemiyordu, bu kadar vahşi olan birisi ağlayamazdı. Karşılaşacağı tepkiden korkarak ve biraz da çekinerek, kısık bir sesle usulca sordu " Komutanım? "  Başını  eğerek yanından geçip giden Netero hızlıca cevapladı " Hiç bir şey görmedin Buzzer! " Buzzer itattkar bir biçimde selam durup yeterince yüksek bir sesle " Emredersiniz!" diyerek teyit etti burada gördüklerini kimseye anlatmayacağını; ama artık biliyordu ki komutanı bir canavar değildi, kalpsiz hiç değildi... Bu kadar ağlayabilen birisi kalpsiz olamazdı. Yaralıydı ve öfkeliydi belki; ancak kalpsiz asla değildi... 

ŞamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin