Grei kimsenin endişelenmesine sebep olmak istemiyordu. Basitçe " Bilmeseler daha iyi." diyerek geçiştirmişti aklındaki arkadaşlarına rüyasındaki savaşı anlatma düşüncelerini. Leia'nın gösterdiklerinden sonra Onu ne kadar çok sevdiklerini ve onun için ne kadar endişelendiklerini daha iyi anlamıştı; ve onlara daha da çok bağlanmıştı. İlk bir haftayı dilini ısırdığı için konuşamadığı gerçeğiyle kurtarmış, ikinci haftayı ise önemli bir şey olmadığı yalanıyla geçiştirmişti. " Konuşmaya değmez! " diyerek geçiştirip arkadaşlarına başka konularda daha önce sormadığı, merak etmediği sorular soruyordu.
Bu sayede arkadaşları hakkında bir çok şey öğrenmiş, her birinin memleketini; yaşadığı yeri, aile bireylerini, buralara kadar nasıl geldiklerini, ne zorluklardan geçtiklerini öğrenmişti. Hikayesi en ilginç olanı Sina'ydı; Grei sorduğu için tamamını anlatmış ve arkadaşlarının yüreğini kederle doldurmuştu. Daha önceden " Ailesinde efsuncular var, ne kadar da şanslı, bizden bir adım önde başlamış..." diyerek kıskanıp imrendikleri hayatın onu nasıl etkilediğini hem anlattıklarından hemde anlatırken damlattıklarından görebiliyorlardı. Ağabeyinin en yakın arkadaşını öldürmek zorunda kalması, annelerinin onları babasının karanlığından sıkılıp terk etmesi, babasının daha da içe kapanıp uykularında tüm evi karanlıkla doldurması ve Sina'nın bu zamanlarda henüz çok küçük yaşta bir kız çocuğu olarak bu depresif ortamda sağ kalmaya çalışması...
Bir diğeri ise Aoda'ydı; karanlığı yüzünden bu zamana kadar dışlanmış ve yalnız bırakılmış olan bu genç bütün hayal kırıklarını biriktirip gerçekten güvenebileceği bu dört kişiye dökmüştü bütün dertlerini. Annesi ve babasının bile ondan yüz çevirmesini, arkadaşları tarafından bir ucube olduğu için gördüğü nefreti, kaybettiği sevgiyi kollarında arayıp bir türlü bulamadığı sevgilileri; hemen hayatına dair her şeyi anlatmıştı Aoda. Bu insanlara güvenebilirdi ve güvenecekti arkadaşlıktan umudunu henüz kesemezdi.
Bütün bu konuşmaların arasında dersler devam etmekteydi. Her birisi kütüphanede edindiği bilgileri efsun talim alanlarında pratiğe döküyor; günün belli zamanlarında kendi tiplerinde bir hocayla birlikte 3. aşama üzerine ilerleme kaydetmeye çalışıyorlardı. Her efsun tipinin farklı bir çalışması her tipin farklı madifikasyonları vardı. Değiştirmesi en zor olan aura tipi olarak görülen tipe mensup olan Aoda bir hayli zorlanıyordu bu aşamada. Grei yapabileceğini bildiği halde dikkat çekmemek için önce arkadaşlarının tamamlamasını bekliyordu bu aşamayı ve çoktan 5 yeni teknik katmıştı envanterine. Her biri farklı tiplerde olduğu için her birini gösteremiyordu idman sahasında ancak Malikah ile dağlara çıktığı zamanlarda çalışma fırsatı buluyordu bu tekniklerine. Malikah'ın tavsiyesi üzerine her efsun tipinde ileri düzey; hatta çoğuları için imkansız olan kalıtsal efsunları öğrenmeye bile başlamıştı.
Kaptan Gibs le sınırlı sayıda görüşme yapabilmesine rağmen onu kendisine bir idol olarak seçmişti Grei. Ondan öğrendiklerini asla unutmuyor, onunla konuştuklarını aklının bir köşesine silinmez puntolarla not alıyordu.
Yine Malikah'la kaçtıkları bir sırada ülkenin en yüksek dağı olan Kurama'nın zirvesinde çalışırken Malikah'ın sorduğu bir soru karşısında hayrete düştü Grei:
Malikah: Benim seviyemi çoktan geçtiğini biliyorum. Bunu yaptığın efsunların kalitesinde görebiliyorum Grei. Peki benim Maddesel Değişim tekniğimi neden öğrenmeyi denemedin? Fiziksel bir teknik, rahatlıkla her zaman yapabilirsin; böylelikle bana ihtiyacın da kalmaz. Neden hiç öğretmemi istemedin?
Grei: İstemeli miydim?
Dedikten sonra çalışmasını bırakarak bir kayanın üzerine yüzü Malikah'a bakacak şekilde oturdu ve gelecek sorusunu sorarken onu dikkatle izlemeye başladı:
Malikah: Gibs'ten Jukai Windan öğrendin ama, bu onun nihai efsunuydu; benim nihai efsunum Maddesel Değişimi neden öğrenmiyorsun?
Grei: Doğal tipte Jukai Windan inanılmaz yararlı bir efsun. Kocaman bir orman doğurabiliyorsun yokluktan ve özellikle karanlıktan. Kairu bunun çok küçük bir versiyonunu olan Jukai Koutan yaptığında bile hayran kalmıştım ki Jukai Windan'da sarmaşıkları değil ağaçların her birini kontrol etme yetisine sahip oluyorsun. Belki de çok havalı olduğu için öğrenmişimdir.Grei bu sözleri gerçtekten inanarak söylemişti ki bu sözlerin her biri doğruydu; ancak biraz eksikti. Malikah'ın eksik olan kısmı kurcalayacağını bildiğinden yönünü güneşe çevirdi ve onu uzaklara bakarken dinleyecekti ki Malikah buna izin vermedi. Grei'in önüne geçerek ısrarla sordu:
Malikah: Daha önce gitmiş olduğun her yere anında gidebilme yetisi istemez misin peki? Bence bu da çok havalı.
Grei: Öğrenirsem seni bu kadar sık göremem ki...
Grei'in son söyledikleri Malikah'ın yüzünde anlık bir gülümsemeye neden olmuştu ki bunun hemen farkına varıp kendisine çeki düzen verdi. Kendisini topladıktan sonra o da yüzünü güneşe dönerek " Gidelim istersen. " dedi ve sağ elini arkasına uzattı. Grei ayağa kalkıp elini tuttuğunda içinin ısındığını hissederek istemsizce gülümsemişti. Arkasında olduğu için Grei'in fark etmediğini düşünse de yanılıyordu... Konu Grei olduğunda çoğunlukla yanılıyordu...
