yelek

387 36 6
                                    

      İçine girdikleri içine düştükleri efsun çemberi baskılamaya değil arttırmaya yönelik çalışıyordu. Grei'in içinde bulunan Şaman enerjisinin her bir damlasını çağlayan nehirler gibi gür, önüne geçilemez akıntılara çeviriyordu. Bütün vücudundan sızan Aura çember tarafından emilip doğaya karışıyordu. Böylelikle kimseler bu büyük enerji sızıntısının izini süremeyecek, Grei'in bulunduğu yerin bilgisini sadece hissederek öğrenemeyecekti. 

       Dışarı sızan enerjinin farkında bile değildi Grei; hala anılarında, rüyalarında zannediyordu kendisini. Uyanık olup olmadığını kontrol etmek için parmaklarını bile saymıştı şaşkın bakışlarla. Rüya'da ayrıntılar belli olmazdı çünkü, eğer bu bir rüya ise; eğer çektiği bu acı yeni bir nöbet ise 5 parmağını saymayı başaramayacaktı ancak ne acıdır ki başarmıştı. Ne uyanıktı ne de rüyadaydı; bir efsun çemberinde enerjisi kullanıldıktan sonra tükenip atılacak bir pil, bir batarya gibi hissediyordu. 

        Elbette ki detayları fark edebilmesi uyanık olduğunu göstermeyecekti. Her zerresini Erwin'in kontrol ettiği bu ortamda parmak sayısı detaydan bile sayılamazdı; konuştukları sırada ardındaki helezonları göz yorucu bir biçimde hareket ettirebilen Erwin elbetteki Grei'e beş parmak gösterebilirdi... Artık hiçbir şeyden emin değildi...

      Günler geceleri kovaladı; değişmeyen tek şey gaz lambasının etrafında uçuşan sineklerin durmaksızın birazcık ışık, biraz da sıcaklık hissetmek amacıyla kanatlarını yakmasıydı. Bütün enerjisi vücudundan çekiliyor, ruhu hasat ediliyordu ancak O'nun duyduğu tek şey yanan sineklerin yerde cızıltılar çıkaran ters dönme çabalarıydı. 

     Her ne kadar denese de çemberden kurtulmayı; bu o kadar kolay olmayacaktı. Dönüşüm devam ederken, yani enerjisi hala dışarı çekilirken kendisini başka bir yere taşıyacak Maddesel değişim aurasını toplayamıyordu. Artık orada öleceğinden emindi, Aurası azaldıkça Erwin'in üzerindeki hakimiyeti artıyordu. Hareketlerini kontrol etmeye başladığını istemsizce kendi yürümeye başladığında anladı. ilerleyen kendi vücuduydu, yürüyen ayaklar ona aitti ancak; yürüme isteği ona ait değildi, çok az kalmıştı pes etmesine çok çok az kalmıştı. 

       Mahzen'nin ağır çelik kapısı yankılarla büyüyen derin bir gıcırtıyla açıldı. Açılan kapıdan içeri giren on bir efsuncu merdivenleri ağır adımlarla inerek çemberin etrafında sıralanmıştı. Grei'i buralara kadar getiren Üstad Tilda kapıyı üzerlerine kapatarak nöbetine başladı. O derece güçlü bir efsuncunun bu On bir kişiden bir klasman daha düşük olduğunu düşünmek bile korkutucuydu. Grei artık çemberden kurtulduğunda da güvende olamayacağını hissediyordu. Kafalarında üzerlerindeki cüppelerin kapüşonuyla çemberi çevreleyen bu efsunculardan bazıları konuşmaya başladı. 

- Demek buymuş ha bunca zamandır iyi saklanmış. 

- İstediği kadar saklansın Erwin Efendimiz bir yolunu elbet bulurdu.

- Gelecek Reankarne Şaman'ın varlığını önlemek için ailesini, ve hatta bağlı olduğu bütün soy ağacını; temasa geçtiği bütün yakın arkadaşlarını öldürmemiz gerekecek.

      Grei bu son duyduklarına şaşıramaya fısat bile bulamadan endişelenmeye başladı; annesi, babası, kardeşi, arkadaşları, eski sevgilisi ve hatta ankalar dahi kendi yüzünden kurban gidecekti. Efsundan daha kuvvetli bir şey bulmalı, auradan daha üstün bir enerji kullanmalıydı. 

- Herkes ne yapacağını biliyor değil mi bir haftadır burada bu yelek.

- Bence bir kaç gün daha bırakalım ne de  olsa buraya bakmak kimsenin aklından geçmeyecek, hem böylelikle direniş de almayız.

- Başlayalım bence başı boş bir yeleğin direnişinden korkmayacak kadar nitelikliyiz.

- Başlayalım...

ŞamanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin