Yerini alan Grei kendi kendine hayıflanmadan edemedi; ne de olsa işleri bu aşamaya getiren kendi fikriydi ve neredeyse bir yarım saat boşa geçmişti. Aklına ilk seferde başarısız olmak ve Fiziksel de dahil bütün efsun tipi auraları bloklayarak başarısız olmuş gibi davranmak geldi; onun açısından hiç de fena bir fikir sayılmazdı ancak arkadaşlarına yalan söylediği ve rol yaptığı için duyacağı vicdan azabını da hesaba katmalıydı.
Tahta parçasını ellerine aldı ve güzelce inceledi, seçilecek bedelin özelliklerini bilmek önemliydi. Dokunup aurasından birazcık ekledikten sonra gözlerini kapatarak çubuğu yere bıraktı. Gözlerini kapadığı anda karanlığın ortasında 5 farklı rengi beş farklı kurdele şeklinde sonsuza kadar aşağı ve sonsuza kadar yukarı sallanırken gördü. Tam da Kaptan Gibs'in dediği gibi olmuştu bu beş farklı renkteki kurdele şeklinde enerji akışlarından sadece bir tanesini; fiziksel dönüşüm gücünü temsil eden kırmızıyı kullanacaktı. Siyah karanlığı, sarı düşünceyi, yeşil doğayı, ve mavi ise Şamanlığı temsil etmekteydi; bu yüzden ne yaparsa yapsın bu diğer dört renkten uzak duracak onlara asla dokunmayacaktı. İlk denemesinde zaten başarısız olmayı hedeflediği için aurasından bedele hiç mi hiç katmadı ve sonrasında ise gözlerini açıp " oldu mu? " diye sordu. Arkadaşları moralini bozmamasını ve bir daha denemesini söyledikten sonra Grei işe koyuldu. Gözlerini kapatıp hayal gücünün kara perdesine tekrar döndü; kırmızı kurdelenin ortasından çok ama çok küçük bir parçasının kesildiğini, sonrasında ise üste ve alta uzanan parçaların enerjiden bağlarla tekrar bir araya geldiğini hayal etti. Kendisine gelen kurdele parçasını avucunda tuttu büyüttü ve akıcı bir forma soktuktan sonra arkasını dönüp havada süzülen bedelin yapısına karıştığını düşündü; hayalinde kızıl bir sıvı şekline bürünmüş fiziksel enerjisi tahtanın tamamına yayıldı ve onuda akıcı hale soktu. Şimdi sıra şekil vermeye gelmişti Grei bu akıcı sıvıdan köşeleri oval; yüzeylerinin dördünde Anka Madalyonunda bulunan şeklin aynısının bulunduğu geriye kalan alt ve üst yüzeylerde üç tabunun işaretinin bulunduğu muazzam bir küp oluşturdu. Gözlerini açtığında hayalindekinin tamamen aynısıyla karşılaşmıştı; renkleri, ve en ufak deseniyle, ayrıntısıyla hayalindekinin aynısı. Kairu " Bir şeyi de yapama be adam! " diye hayıflandı. Grei yerden aldığı küpü kairu'ya fırlatarak " Hediye! " dedi. artık işe koyulabilirlerdi.
Her ne kadar zor zamanlar yaşasalar da akşam olduğunda bolca suları, çok planlı bir şekilde inşa edilmiş güzel bir kulübeleri ve hatta büyük palmiye yapraklarından örülmüş battaniyeleri bile hazırdı. Yemek olarak Hindistan cevizi yemiş, balık tutmaya henüz fırsat bulamamışlardı ve ayrıca su kaplarını toprak yerine yine tahtadan yapmış zira bu kupkuru adada aradıkları özellikte bir materyal bulamamışlardı. Yine de mutluydular, herkes bir şeyler öğrenmiş; herkes ortaya bir şey koymuştu. Bu mutluluğun farkına varan Sina konuyu açtı;
Sina: Çocuklar, sanırım sabah siz haklıydınız böylesi gerçekten daha eğlenceli.
Leia: Değil mi ?
Kairu: Sonunda bir işe yarayabildik.
Aoda: Karanlık da bir gün işe yarar mı ki?
Sina: Benim babam bir karanlık kullanıcısı biliyor muydun? Yine de bizim gibi 3 güzel ve sağlıklı çocuğu meydana getirebilmiş ve ayrıca çok güzel dönüşümler de yapabiliyor. Mesela bizim için bahçeye bir oyun parkı yapmıştı. İlk başta mavi renklerde olan kaydırakları ben ağladığım için şeker pembesiyle değiştirdi. Canım ya, o yüzden kendinden nefret etme, bir kabul et önce kendini.
Grei: Aoda, hayalin ne kardeşim?
Aoda: Yüksek rütbelere ulaştıktan sonra büyük çaplı efsunları öğrenip savaşta yıkılan şehirleri baştan inşa etmek.
Grei: E bunun neresi kötü, bunun neresi karanlık?
Aoda: Abi anlamıyorsunuz beni herkesten uzak tutuyor. Sanki içimde her şeyi yemek, yutmak isteyen bir canavar ile yaşıyorum.
Sina: Babamda bahsederdi bundan ve her gün bu yüzden bir saatten az olmamak kaydıyla bazen iki saat bazen üç saat meditasyon yapardı. Nedenini sorduğumda içindeki canavarı hayalinde yarattıklarıyla beslediğini bunun onu içeride ve memnun tutup kendisine daha iyi bir yaşam sağladığını söylerdi.
Aoda: Önce kabullenip sonra da hayallerimle mi besleyeceğim yani?
Grei: Yarın ikimiz de meditasyon yapıyoruz. Bir deneriz abi, olmazsa Bayan Meggi'ye danışırız.
Aoda: Tamamdır.
Leia: Grei bir şey soracağım. Sen hep hedef odaklısın, bir yolun varmış da o yoldan asla sapmazmışsın gibi hissettiriyorsun bana. Ne zaman kafana girmeye çalışsam ağaç düşünüyorsun bu yüzden öğrenemiyorum. Senin hayalin ne?
Grei: Öncelikle sonunda itiraf ettin! İçim dışım ağaç oldu yeter artık! Seni kafamda istemiyorum bu yaptığın çok kabaca ve saygısızca; insanların düşüncelerini onların izni olmadan okuyamazsın.
Leia: Tamam tamam kızma zaten vazgeçtim nasıl oluyorsa hemen anlıyorsun. Sen soruma cevap ver senin hayalin ne?
Grei: Bu savaşı ve bundan sonra olacak bütün savaşları bitireceğim! And olsun ki bir daha küçük bir kız, ayakları yalınca taşlı yollarda elindeki ekmeği kana bulanmış dedesine " hadi uyan! " diye seslenmeyecek. Ben başardığımda bunların hepsi sona erecek. And olsun!
Herkesi buruk ve bir o kadarda tatsız bir sessizlik aldı. Herkesin savaşlara dair kendi anıları, korkuları, hayal kırıklıkları vardı. ilk şamanın ölümünden beridir savaşta olan ülkede zaiyatlar bu beş gencin jenerasyonu ile rekor seviyeye ulaşmış, tüm ülkenin yüreği yaslıydı. Bir şehri 5 yıl hükumet elinde tutuyorsa 3 yıl Kara Loncalar işgal ediyordu. " Özgürleştirmek! " İşte Kara Loncalar işgale ve yağmaya bu ismi veriyorlardı, savaş alanlarına Özgür Şehirler diyorlardı. O şehirde özgür olan tek şey kendileri olsa da ...
