Netero: Gerçekten bunu yapabilecek misin?
Grei: Neyi?
Netero: Ölüme, öldürülmene müsaade edebilecek misin?
Grei önündeki karanlığın bu soruyla çalkalandığını,birden bire istemsizce dalgalandığını fark etti. Ölüm yaşamın tam tersiydi, elbette ki yaşayan tüm varlıklar benliklerinde ölüme itiraz edecekti... Sonra tekrar Netero'ya bakarak;
Grei: Galiba ben kabul etsem de benliğim etmeyecek. İçgüdüsel olarak karşı koyacağımı düşünüyorum. Ancak yapılması gerekenin bu olduğunu biliyorum...
Netero: Başka çaresi olmadığına emin misin?
Grei: Grei bu başka bir şey. Seni senden iyi tanıyan bir düşman düşün. Dış dünya ile alakası olmadığı için zihninin içini senden iyi biliyor, en derin korkularını, şüphelerini ve duygularını kontrol edebiliyor. Varlığı o kadar güçlü ki gözümü her kapattığımda daha çok büyüdüğünü hissediyorum. Ve inan bana eğer o kazanırsa insanoğlunun kölelikten, acıdan ve korkudan başka bir geleceği olamaz.
Bu sözleri duyan Gallier 500 yıllık nöbetinin gerekliliğini tekrar hatırlamış, ve Grei'in sözlerini başıyla gayri ihtiyari onaylamıştı. Belli bir bekleyişin ardından diğer komutanlar gelip dizilmişlerdi çemberin etrafına. Artık vakit bütün bir neslin kaderinin bağlandığı andı. Vakit dayama gücü kalmamış bir gencin kendi kaderinden kaçmak için ölüme koştuğu andı. Gallier ellerini göğsünün önünde birleştirip dua etmeye başladı. Geri kalanların aksine o Tanrı inancını yaşamış, Şaman ile birlikte olduğu zamanlarda bile bu inançtan vazgeçmemiş; bağnaz değilse bile sıkı bir inanan olarak yaşamıştı. Duasında " Bu isyankar evladını, günahkar hizmetkarını kendine kat Tanrım. Onu bu dünyadan al ve özünle yoğur. Bana onu itaatine zorlama gücü bahşet.Onu bütün kötü duygularından ve karanlık benliğinden azlet." diye tekrarlıyordu defalarca. Her tekrarında karanlık daha da parlaklaşıyor. Özündeki matlığı yavaş yavaş, kelime kelime kaybeden siyah alevler inancın ışığıyla doluyordu sanki. Alevler yükseldikçe ve çember daraldıkça Grei içindeki şamanın saldırılarını iyiden iyiye hissetmeye başlamıştı. Karşı koymak için önünde duran Netero'yu düşünüyordu durmaksızın. Daha yeni bulduğu, yaşadığını bile yeni öğrendiği arkadaşının ölümüyle ne kadar kötü hissettiğini, o hissi tekrar yaşamak zorunda kalmak istemeyişini. Hele de şamanın kazandığı taktirde kullanmaya devam edeceği bedenin kendi bedeni olup; arkadaşlarına kendi elleriyle zarar verirken bir şey yapamamanın, engel olamamanın vereceği acıyı düşünerek hakim oluyordu kendine ucu ucuna...
Ucu ucunaydı artık tüm hissettikleri,Benliği ölümüne karşı koyuyordu, aklından şaman'a izin vermek bile geçiyordu. Bu sırada beynine binlerce iğne saplanmış gibi hissetti birden. Gözlerini iç aleminde bembeyaz bir odaya açtı. Uçsuz bucaksız bir ışıkla dolu bu odada ne bir duvar ne de bir tavan görebiliyordu. Güzelliği karşısında hayranlık bile duyamadan karşısında Erwin'i gördü, ellerini göğsünde bağlamış cevap bekler nitelikte bir bakışla soruyordu ona...
Erwin: Napıyorsun?
Grei: Ne demek ne yapıyorsun? Seni yenmemin imkansız olduğunu ikimizde biliyoruz. Seni bu dünyadan ebediyen silmem buna bağlıysa kendi yaşamımı bile vermeye razıyım.
Erwin: Bu kadar aptal olmanızı beklemiyordum. Sizin için zaman benden daha azılı ve dişli bir rakip; bense zamanların dışında bir varlığım ki dünya burada yokken de vardım. Muhtemelen dünya diye bir yerin adı hatırlanmazken bile burada olacağım. Bu şekilde beni yenmiş olmuyorsunuz. Sadece kaçınılmaz zaferimi erteleyip savaşı sizden sonraki nesillere devrediyorsunuz.
Grei çok sinirlenmişti bu söylediklerine Erwin'in. Çaresizliğinden nefret ediyor ve yaptığından bir türlü emin olamıyordu oysa, belki bu yüzdendi sinirlenmesi. Erwin'e doğru bir kaç hılzı adım atarak bağırmaya başladı...
Grei: Elimizden geleni yapıyoruz!
Erwin: Korkuyorsunuz!
Grei: Tabi korkuyoruz! Korkmalıyız! Şaman'sın sen. İnsanlar yansımanın önünde diz çökerken senden nasıl korkmayalım?
Erwin: Sadece söylüyorum bu kesinlikle bir çözüm değil. Ayrıca eğer beni tekrar karanlığa gönderirseniz döndüğümde soylarınızdan kim kalmışsa hepsini ele geçirip sayısız işkencelerle birlikte bir ömür geçirmelerini sağlayacağım. Torunlarını düşün.
Grei: Zaten onları düşünüyorum.
Dedikten sonra bu sonsuz beyazın içinde bir kapı oluşturmayı geçirdi zihninden ve kapı oradaydı. Elleriyle sıkıca kavradı kapının kolunu ve kapıyı açarak dışarı çıktı ancak kapıdan çıkan sadece kendisi değildi.
Gözlerini açtığında çemberdeki alevlerin kıyafetlerinden bazı bölümleri ve hatta o bölümlerde ki deriyi dahi erittiğini yenice görmüştü ki boynu onu bakmaya zorlayacak şekilde büküldü ve bütün vücudu kasıldı. Durumu fark eden Gallier kara alevlerini manipüle ederek çemberin üzerini kapatarak kaçış yolu bırakmamak üzre yükselttiği sırada Grei'in ağzından kocaman bir enerji bulutu çıkmıştı. Grei'in gözlerindeki kararma sona erdiğinde bütün komutanların ellerindeki bütün güçle o Mavi enerji bulutuna saldırdıklarını gördü. Ellerini vücudunun acıyan ve aynı zamanda kendi kendini tedavi etmeye çalışan derisinin üzerine koydu istemsizce. İçinde bir boşluk hissetmişti birden bire; hafiflemişti, kendi vücudunda yalnız hissetmeye hiç de alışkın değildi. Şaman olduğunu bilmezken dahi bu kadar rahat bu kadar dingin hissetmemişti kendini. Acıyan derisine ve ilerlemeye devam eden ateşlere aldırmıyordu bile. Erwin'in ruhu olduğu sanılan mavi enerji bulutu birden bire ortadan kayboldu. Grei'in içindeyken ya da daha önceki çağlarda öğrenmiş olması olası olan Maddesel değişim'i gerçekleştirdi.
Gittiği yerden bedel olarak geri dönen nesne Gallier'e o kadar tanıdık gelmişti ki Hala bir parçasının Grei'in içinde olması ihtimalini göze alarak çemberi kırdı Gallier ve hemen cama yöneldi. Koşarak camın üzerine atladı ancak cam onun vücuduna daha değmeden kırılıyordu vücudunu sardığı hava kalkanı sayesinde bir çizik bile almadan camdan atlayıvermişti. Siyah kanatlarını büzerek dalışa geçti önce. Sonrasında kanatlarının altına doldurduğu hava oranını efsunla arttırarak yükseldi ve iyice hızlandı. 10 saniye dolmadan ufuk çizgisini aşmıştı.
Netero hemen Grei'in yanına koşarak onu bulunduğu yerden kaldırdı. Grei'in potansiyel düşman olabileceği bir alanda yalnız kalmasına izin veremezdi. Bu kadar güçlü adam arasında onu yalnız bırakamazdı. Zihninden her zaman olduğu gibi Genma'ya sesledi. " Zihnine gir kontrol et lütfen. İzin vermesini sağlayacağım. " Genma cevabı gözleriyle onaylayarak vermişti ki Netero saniyesinde anladı olumlu cevabını Genma'nın. Ardından Grei'e dönerek zihnini aç ve izin ver Genma kontrol etsin, yalnız olup olmadığını öğrenmeliyiz." dedi.
Sonrasında saniyeler içinde zihninin bütün köşelerini araştıran Genma Şaman'a dahil bütün anıları dahil olmak üzere Grei hakkında her şeyi ve aynı zamanda yalnız olduğu gerçeğini de öğrenmiş oldu. Grei'e dikkat kesilen bir kaç komutan saldırı pozisyonu almadan hala önünde siper olarak bekleyen Netero onlara Genma'yı işaret etti. Ve Genma konuşmaya başladı.
Genma: Efendi Gallier tehlikeli olarak görseydi onu burada bırakmazdı bu bir. İkincisi ise anılarının tamamını ve zihninin her köşesini araştırdık. Bu adam artık tek başına.
Gai: Yine de bize zarar vermeyeceği ya da ileride karşı karşıya gelmeyeceğimiz anlamına gelmez bu.
Netero: Aynı zamanda yan yana savaşmayacağımız anlamına da gelmez. Farkındaysanız Şaman kaçtı ve kim bilir ne kadar güçlüdür. Grei'de en az onun kadar güçlü olmalı ve ona kesinlikle ihtiyacımız var.
Zongshen: Yine de güvende hissetmiyorum. En azından gözümüzü üstünde bulunduralım.
Gai: Efendi Gallier dışında onu tutsak edebilecek kadar güçlü biri yok aramızda ne duruyorsunuz saldıralım!
Durumun kızışması üzerine Genma Grei'in zihnindeki acıları ve şamanla yaptığı son konuşmayı diğerlerinin zihnine açtı. Grei'in sözlerini, ona karşı öfkesini, ölüm korkusunu ve kabullenişini hisseden Yami komutanları birden bire sakinleşmişti. Artık akıllarda tek bir soru vardı Efendi Gallier iyi olacak mıydı?
