Yalnızlık gece ve gündüzlerin üzerine acımasızca karanlık figürler çizen bir ressamdı... İnsanı gereğinden fazla düşünmeye, gereğinden fazla üzülmeye iten bir durumdu; ki bu durum Grei'in son ihtiyacı olan, için de bulunmayı en son isteyeceği durumdu. Ne olursa olsun yalnız olmasındı, yalnızlık bütün yaralarını tekrar kanatır, umutlarını tekrar karartır ve unutmaya yüz tuttuklarını hatırlatırdı... Yalnız olduğu bu günlerde bütün enerjisini Geto karşısında kazanmaya ve arkadaşlarına katılmaya adamıştı; ne olursa olsun kazanmalıydı bir gün daha katlanamazdı...
İdman sahasına herkesten önce geldi, bir önceki günün savaşlarından eser kalmamıştı... Hükumet için çalışan düşük rütbe efsuncular güçlerini birleştirerek o bölgelerdeki önceki efsunları bozmamaya özen göstererek idman sahasını eski haline getiriyorlardı. Bütün işleri bundan ibaret olan bu çalışanlara Temizlikçiler deniyordu ve belki de orduda en zor işi onlar yapıyorlardı. Ele geçirilen savaş alanlarını eski haline çevirmek, topraktaki kan kokusuyla burun buruna haftalar hatta aylar geçirmek, tamda bir efsunu tamamladığını düşünürken toprağın içine gömülü bir eli; bir cesedi fark ederek dumura uğramak ve baştan başlamak... İşte o adamlardan, Temizlikçilerden bir tanesi. İşini henüz bitirmiş sahadan ayrılmakta olan son adam; yüzüne tanrıları bile kıskandıracak bir gülümseme giymiş orta yaşlı o adam Grei'e selam verdi başıyla ve karşıdan karşıya bağırmaya başladı " Bugün başaracaksın Grei! Biliyorum başaracaksın! " Bu destek her ne kadar garip olsa da bir o kadar da iyi gelmişti. Grei'in içinde tuttuğu bütün korkuları, endişeleri bir anda uçup gidivermişti...
Geto yine sıradan hakaretleri eşliğinde Grei'in bugün nasıl da dayak yiyeceğinden, yeninden nasılda başarısız olacağından bahsetmekteydi karşısına geçtiğinde. Grei ona sadece ama sadece bakarak susmasını sağladı; bunca zamandır hakaretlerini bir türlü bırakmayan o lanet adam o an sus pus olmuştu. Grei'in gözlerindeki kararlılığı görmesinden ve buna şaşırmasından olsa gerek " Sanırım buralar biraz ısınacak." dedi ve savaş başladı...
Her zamankinin aksine ilk hamleyi Grei yapmıştı, savaş başlar başlamaz bütün enerjisini tek bir noktaya odaklayıp topraktaki metal ağırlıklı elementlerin ellerinde büyük fakat hala metalin akıcı halinde kalabilen birer kılıç olarak ellerinde belirdiğini hayal etti. Kalbine bağladığı aurası sadece Kırmızı renginde görünüyordu ve de öyle kalmalıydı, çünkü Geto onu sınav yapan kişi olduğu için muhtemelen bütün savaş boyunca kalp gözü kullanıyor olacaktı. İki tarafa genişçe açtığı kılıçlardan birisini Geto'ya fırlatarak hala akıcı olan bu metalle henüz aura bağını kesmedi. Hala havada süzülen metalin birbirinden bağımsız bir şekilde havada dönerek hızlanan metal çivilere dönüşmesini hayal etti ki aura bağı hala bağlı ve de güçlü olduğu için bu hayali de eş zamanlı olarak gerçekleşti. Geto kendisini yerden yükselttiği toprak bir duvarın ardına saklamayı başarsa da kılıcın çivilerden geriye kalan parçasının başının hemen üzerinde süzüldüğünü gördü, tam da bu sırada Grei bu parçadan da çiviler oluşturarak yere saplanmalarını hayal etti. Bu bir bitirici hamleydi ki Geto hemen önlem almak zorunda kaldı ve duvarın üst kenarını vücudunu çivi yağmurundan koruyacak bir tenteye benzer şekle gelene kadar büktü. Neredeyse başının biraz üzerinde kalan bu toprak bariyer çivileri durdurmak için yeterli olmalıydı ki o anda sırtında soğuk bir çizik hissetti. Başını çevirdiğinde gördüğü manzara karşısında şoka uğramıştı, kılıcın son parçası gerçekten de keskin ve uzun bir kılıca dönüşerek toprak bariyeri yararak onu neredeyse ölümcül olabilecek bir yaranın eşiğinde bırakmıştı.Bir kaç santim ileri nişan alınması durumunda direkt olarak omur iliğine saplanacak bu kılıç Geto'nun ölümüyle sonuçlanabilecek bir aklın, bir saldırının eseriydi; peki ama ne zaman yapmıştı...