Feryal'in suratına bir süre boş gözlerle baktım. Diyecek bir şey bulamamıştım çünkü daha önce durumumdan haberdar olan birileriyle tanışmamıştım. Bu durumu bilenlerin hepsi beni çoktan tanıyordu ve onlardan duygularımı saklamak zorunda değildim. Anlamamış gibi yapmaya karar verdim.
"Anlamadım?"
Feryal arkamızdan kapıyı kapattı. Koridorda onu takip ettim. Salona girip çantasından bir sigara çıkarıp yaktı.
"Dedim ya, seni haberlerde görmüştüm. Sana yaşadıklarını hatırlatmak değil niyetim. Sadece kim olduğunu ve neden yardıma ihtiyacın olduğunu biliyorum. Eğer hiç kimseye anlatmak istemiyorsan ben de kimseye anlatmam. Tekrar ediyorum bu konuda bana güvenebilirsin. Canını acıtan şeyleri deşecek değilim."
Gözlerim dolmuştu. Salak gibi ağlama Melek. Kız seni tanıdığını söyledi, ne var bunda? Haberlerde ve gazetelerde günlerce haber yapmadılar mı seni? Gerçi o zamanki halimle şu anki halim arasında dağlar kadar fark var ama tanımış işte kız seni. Gözyaşlarımın akmasına var gücümle engel olarak derin bir nefes aldım.
"Evet, aramızda kalırsa sevinirim. Çok bahsetmek istediğim bir konu değil."
Feryal anlayışla başını salladı. Gözlerimin dolmasına yorum yapmamasına oldukça sevindim.
"Bak, bu konularda pek iyi değilim yani insanları teselli etmeyi beceremem ama sana hayran oldum. Başkası olsa yaşadıklarını bu kadar hızlı geride bırakamazdı. Gücüne ve azmine hayran olduğumu söylemek istedim sadece. Kayıpların için de üzgünüm. Senin yerinde olsaydım aynı şekilde davranır mıydım bilemiyorum."
Dalıp gittim. Gözümün önünde yine kaza canlandı. Kamyonetin taklalar atarak insanların üzerine yuvarlanışı, çığlıklar, sirenler, bolca kan...
Eşimin ailesi bana kızmıştı. Suçlayacak birini bulamayınca bütün suçlu ben olmuştum. Mantıksız bir durum elbette ama atlatmaları için zamana ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum hala. Bana 'Seni suçluyoruz.' dememişlerdi elbette ama insan istenmediğini çok hızlı anlıyor. Onlardan hiçbir şey istemediğimi söylemiştim. Ne para ne de başka bir şey. Biraz rahatlamış görünmüşlerdi bunun üzerine. Zaten bir şey alsaydım da babamın borçlarına giderdi hemen, bunun farkındaydım.
Babamın ve annemin cenazesinin kalkmasının ardından evimize haciz gelmişti. Hiçbir eşyamı alamadım. Ne kıyafetlerim ne ayakkabılarım ne takılarım... Hepsine el koymuşlardı. Güç bela saklayabildiğim cep telefonumu ve düğünde kulaklarımda olan küpelerimi ve kolyemi satıp buraya gelene kadar bir sürü arkadaşımda kalmıştım. Şirket ortağı abim göründüğü için borçlar, karşılıksız çekler ve yalan mal beyanı nedeniyle kısa sürede hapse atılmıştı. Onun acısına ortak bile olamamıştım.
Çok hızlı idrak etmiştim her şeyi. Paranız yoksa arkadaşınız yoktu. Paranız yoksa kimse size evini açmıyor, derdinizi dinlemiyor ve size borç vermiyordu. 4. Ayın sonunda anladım ki artık kimse benim gibi bir sığıntıyı evinde istemiyordu. Ortalıkta öylece kalakalmıştım. Okul harcımı ve buraya geliş paramı sattığım takılarla ödemiştim. Geri kalan masraflara da sattığım cep telefonum ucu ucuna yetmişti.
Benim yerimde başkası olsa okumayı değil hemen bir iş bulmayı seçerdi. Ben öyle yapmadım. Uzaklaşmaya, yeniden başlamaya ve acımı yavaş yavaş yaşamaya ihtiyacım vardı. Belki başka biri olursam geçmişin hayaletleri peşimi bırakırdı. Ağlayamıyordum çünkü. Hala gerçekleri idrak edemiyordum. Rüyada gibiydim, yerin birkaç metre üstünde süzülüyordum. Baktığım her yüz yapay geliyordu. Çocukluğumdan beri her sokağını karış karış bildiğim semt yapay geliyordu. Kimseyle konuşamıyordum.
Kırık olduğumu biliyorum. Ama belki burada kendimi yapıştıracak gücü bulabilirdim, kim bilir?
Feryal'le bana bir çanta hazırladık. İçine Seval denen ve geçen sene mezun olup giden kızdan kalan kıyafetler koyduk. Seval'in ayak numarası bana uymuyordu ama Feryal bana giymediği bir spor ayakkabı verdi. Birkaç tişört, iki pantolon, pijamalar, eski bir bornoz... Küçük çantam benim hazinemdi artık. Hiçbir şeye sahip olduğuma bu denli sevinmemiştim daha önce.
En güzel kısım banyo yapmaktı. Sıcacık suyun altında daha uzun süre kalmak istiyordum ama cömert ev sahibimin iyi niyetini kötüye kullanmak istemediğim için saçlarımı şampuanlayıp vücudumu hızla sabunlayıp çıktım. Bugün ekmeğe ayırdığım parayla yarın kendime bir lif alacaktım. Poyraz Bey banyo yapmama izin vermeyecek değildi herhâlde?
Kurulanıp, yeni kıyafetlerimi giyip banyodan çıktım.Feryal beni baştan aşağı inceledi.
"Yüzün gözün açılmış valla, mis gibi de kokmuşsun. Bambaşka bir kız olmuşsun. Gözlerin bile parlamış."
"Nasıl teşekkür etsem az sana Feryal. Hayatımı kurtardın."
Feryal bana gülümseyerek göz kırptı.
"Bir gün sen de benimkini kurtarırsın, ödeşiriz."
Ben de güldüm.
"Sana tost yaptım ve çay koydum. Ne zaman yemek yersin belli olmaz diye düşündüm. Aç kalmanı istemem."
Yine gözlerim doluyordu işte. Aniden dönüp Feryal'e sarıldım. Bu ani eylemim karşısında Feryal kadar ben de şaşırmıştım. Dedim ya dokunmaktan çok hoşlanan bir insan değilim normalde.
"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim."
"Dur deli kız dur. Bana teşekkür edeceğine soğumadan tostunu ye. Sonra seni kendi ellerimle götürüp ejderhaya yem edeceğim unutma. Sen yarın başla. Ben patrona söylerim. Sen bu gece uyu ve dinlen. Zaten yarından itibaren Poyraz sana elli tane iş yıkar uyumaya vakit bulamayan kül kedisine dönersin."
Başımı salladım.
"Kül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa âşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile."
Ercüment ve Samet'in peşine düşüp onların evlerine gittiğimde de beklediğim şey Feryal'in evi gibi sevimli bir apartman dairesiydi. Kendi bahçesi ve havuzu olan ufak bir villa değildi. Feryal, Poyraz'ın babası ona ev aldı derken bunu kastetmiş olamazdı herhâlde? Olabilir miydi yoksa? Anlaşılan burada Türk dizilerindeki hizmetçilerden biri gibi hissedecektim kendimi. Adımı Katya olarak değiştirmeseler bari. Üniforma zorunluluğu olacak mıydı acaba onu sormayı unuttum. Saçmalama Melek, kendinle dalga geçmenin pek sırası değil şu anda.
Ercüment kapıyı açtı."Poyraz evde değilmiş ama akşam geleceğini söyledi. Seni getirdiğimizden haberi var merak etme. Önce pek sıcak bakmadı ama tam onun aradığı gibi biri olduğunu söylediğimizde fazla sorun çıkarmadı. Gel, sana odanı göstereyim."
Beklediğimden daha güzeldi. Zemin katta çamaşır odasının (evet, bir çamaşır odamız var!) yanındaki ufak oda. Tek kişilik bir yatak, ufak bir halı, küçük bir masa ve küçük bir dolap. Hepsi bu ama benim için gayet yeterli. Zaten burada çok uzun süre kalmayacağımı ümit ediyorum. Evin bu kadar büyük olması da gözümü biraz korkutmuştu açıkçası. Her yere nasıl yetişecektim ben?Ercüment gözlerimdeki korkuyu fark etmiş olmalıydı ki ufak bir açıklama yaptı.
"Burada hizmetçi değilsin merak etme. Yapmak istemediğin hiçbir şeyi yapma. Biz sana destek olacağız. Zaten evin bütün temizliğini sen yapmayacaksın. İki haftada bir iki gündelikçi gelip evi tamamen temizliyorlar. Senden beklenen şey bu aralıkta evin yaşanamaz hale gelmesini engellemek."
Rahatlamıştım şimdi. Bütün yük benim üzerimde değildi demek.
Biraz uyumak istesem ayıp mı etmiş olurum acaba?
"Sen istersen biraz dinlen. Sonra evin geri kalanını gösteririz. Mutfakta ne nerde kısa sürede öğrenirsin. Yapacağın yemeklere göre bir alışveriş listesi hazırlarsın biz alırız Samet'le. Bir ihtiyacın olursa çekinmeden söyle."
Teşekkür edip yatağa kıyafetlerimle uzandım. Tavana bakarken geleceğimin nasıl şekilleneceğini ve o çok istediğim yeni hayata kavuşup kavuşmayacağımı merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
Teen FictionKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...