*Bölüm 48*

32.9K 1.7K 108
                                    

Orada öylece ne kadar oturduk gerçekten bilmiyorum. O konuşmadı, ben de konuşmadım. O gitmedi, ben de gitmedim. Sadece oturup denize baktık.

Ben buraya yerleştikten sonra da buna benzer rutinlerimiz vardı aslında. Saatlerce hiç konuşmadan bahçede oturur ya da televizyonda abuk subuk bir şey izlerdik. O zamanlar onun varoluşuna alışmakla meşguldüm ve konuşacak bir şey bulamıyordum ama şu anda konuşmak istediğim bir sürü şey vardı ama şimdi de kelimeleri bulamıyordum. Ne sorsam saçma gibi geliyordu. Nasıl bir yorum yapsam incinecek gibi duruyordu. O yüzden ben sustum, o da sustu.

Telefonum çalmaya başladığında uykudan uyanmış gibi hissettim kendimi. Ulaş arıyordu. Canım şu anda kimseyle konuşmak istemiyordu ama bu durum Ulaş'ın suçu değildi. Bu yüzden fazla çalmasına izin vermeden telefonu açtım.

"Efendim."

"Aramadın hayatım, merak ettim."

"İyiyim merak etme."

"Nasıl gidiyor parti?"

"İyi işte."

"Bitti galiba? Sessiz bir yerdesin?"

Arkamı dönüp Poyraz'a baktım. Poyraz kumları eşeliyordu ve bana bakmıyordu.

"Evet, sahilde oturuyoruz Poyraz'la."

Yalan söylemek istememiştim. Yalan söylemek yanlış bir şey yaptığım anlamına gelirdi. Ben yanlış bir şey yapmıyordum.

Sessizlik. Biraz daha sessizlik.

"Yalnız mısınız?"

"Evet."

Daha çok sessizlik.

"Bir sorun mu var?"

"Yoo ne sorun olsun ki?"

"Ulaş, sesin bile değişti. Ne oluyor, yine neye takıldın?"

"Şu anda bunu konuşmayalım olur mu?"

"Daha sonra mı konuşalım? Ne konuşacağımızı bile anlamadım ama neyse."

"Melek, yanında o adam varken seninle tartışmak istemiyorum. O yüzden daha sonra konuşalım."

Neden hep aynı sorunu yaşıyorduk ki? Yanlış mıydı benim burada bir arkadaşımla oturmam? Poyraz beni arkadaşı olarak görmüyor olabilirdi ama hala başkaları için ve benim için o bir arkadaştı. Bunda bir yanlış göremiyordum. Problem bende miydi acaba?

Kaan'la böyle problemlerimiz hiç olmazdı. Kaan benim bir arkadaşımı sevmiyorsa bile kibarlığını da soğukkanlılığını da elden bırakmazdı. Sinirlense bile bana neye sinirlendiğini ve bu duygunun kendisini nasıl hissettirdiğini anlatırdı bana. Aptal bir kadın değildim, anlardım elbette. Sonra bir orta yol bulurduk. Orta yol bulunduktan sonra da bir daha bu konuda tartışmaz, üzerimize düşeni yapardık. Gerçek hayatta böyle değil miydi ilişkiler? Defalarca konuştuğumuz ve çözdüğümüz bir konuyu bile her seferinde tartışacak mıydık böyle?

"Peki."

Başka diyecek bir şeyim yoktu çünkü anlamıyordum. Anlamadığım için hak veremiyordum. Kırmak ve gücendirmek de istemiyordum.

Ulaş bir şey demeden telefonu kapattı. Bu defa gerçekten kızmıştı demek. Kendimi yorgun hissettim. Alışmadığım bir dünyanın içinde, her konuda yaşam savaşı verip duruyordum. En hayati olandan en az hayati olana kadar her şey bana hala yabancıydı. Ayağa kalkıp üzerimi silkeledim.

"Geliyor musun?"

Poyraz da kalktı.

"Evet, geliyorum."

Melek RüzgarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin