Sabah kahvaltı hazırlamak için kalktığımda Poyraz hala salonda sızdığı yerde uyuyordu. Yanına yanaşıp ateşini kontrol ettim. Hala biraz fazla sıcak gibiydi. Gözlerini açıp bana baktı ama sonra tekrar daldı. Anlaşılan Ercü ve Samet gece gelmemişlerdi. Ev hala oldukça sessizdi. Poyraz'ı doktora götürmem gerekir miydi acaba? Gece o saatte aradığımı görüp bir sorun olup olmadığını soran Ercü'ye durumu kısaca anlattım. Bir iki saate döneceklerini, ders çalışmak için bir arkadaşlarında sabahladıklarını söyledi. Kahvaltı hazırlamaktan vazgeçip çorba yapmaya başladım. İki gündür sarf ettiğim çaba için eskiden olsa ekstra ücret isterdim. Ama artık Poyraz'a yardım etmek de bana zor gelmiyordu. Bu gerçekten artık arkadaş olduğumuzu mu gösteriyordu acaba.
Çorbayı bir kaseye koyup Poyraz'a götürdüm.
"Poyraz, hadi uyan, bir şeyler ye."
"İstemiyorum."
Sesini zor duymuştum. Hafifçe dürtükledim.
"Çorba yaptım sana. Biraz ateşin var gibi. Bunu iç, sonra ilaç vereyim."
Poyraz tek gözünü açıp bana baktı. Sonra yerinde hafifçe doğruldu.
"Midem çok kötü."
"Öyle olması gayet normal zaten. Barın bütün stoklarını bitirmiş olabilirsin dün gece. Sehpaya su bırakmıştım, onu da içmemişsin."
Poyraz gözünün önünde tuttuğum çorba tepsisini almak zorunda kaldı.
"Araba sürmeyi biliyormuşsun."
"Kendime kadar. Bir de birisi mahsur kaldığında onu kurtaracak kadar. Huy haline getirmezsen sevinirim yoksa arabanda oluşacak vuruklardan ben sorumlu olmam. Yol beni yoruyor."
Poyraz çorbayı içmeye başladı. Ben de karşısına oturup içip içmediğini kontrol ettim. Haklıydı galiba, bazen anne gibi davranıyordum.
"Dün gece en son beni aradığın için beni aramışlar. Ama benim telefonum çalmadı."
"Aramaktan vazgeçtim çünkü."
"Neden? Evinin yolunu bulamayacak kadar sarhoşmuşsun. Beni araman gayet mantıklı olurdu."
"Sarhoş olmadan önce aramıştım."
Şaşırmıştım. Poyraz beni bugüne kadar neredeyse hiç aramamıştı.
"Neden aramıştın ki beni?"
"Ne bileyim. Sarhoş değildim ama ayık da değildim. Genelde içip içip birilerini aramam ama belli ki bir sebebim varmış. Kesin dünkü olanlar hakkında saçmalayacaktım."
"Kapatmak için de geçerli bir nedenin varmış demek."
"Ulaş yanındadır diye düşündüğümü hatırlıyorum."
Çorbayı bitirmişti. Bana uzattı.
"Teşekkür ederim."
"Üç oldu bu."
"Ne üç oldu?"
"Bugüne kadar bana kaç kere teşekkür ettiğini saydım. Bu üç oldu. Üçü de son iki gün içinde oldu. Yakın zamanda ikimizden biri ölmez inşallah."
"Hasta bir adamım ben belli ki. Neden bana ölümden bahsettin ki şimdi?"
"Soğuk almakla verem olmak arasında ince bir çizgi mi var benim bilmediğim?"
"Bilemezsiniz Melek Hanım. Dağ gibi çocuk iki günde gitti derler. Eridi derler. Bilemezsiniz. Ölürsem sizi de şahit yazarlar."
Kahkaha attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
Teen FictionKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...