*Bölüm 11*

43.7K 2.5K 108
                                    

Ertesi sabah kalktığımda dün gece olanlar aslında olmamış gibi geliyordu. Kötü bir rüya görmüştüm belki de kim bilir. Dün gece pek çok kötü rüya görmüştüm ve muhtemelen bu da onlardan biriydi. Sinirlenmiş ve vermem gerekenden fazla tepki vermiştim. Hayatımızda yeri olmayan aptalın biri ileri geri konuşmuştu ve Poyraz da beni savunmamıştı. Eeee? Bu yeni bir şey değildi ki. Başka bir arkadaşım yapsaydı üzülmekte haklı olabilirdim ama Poyraz'ı neden ciddiye alıyordum ki?

Bugün izin günümdü ve kendime güzel bir gün sözü vermiştim. Moralimi kimsenin bozmasını istemiyordum. Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa doğru yürüdüm.

Poyraz kanepede oturmuş telefonuyla oynuyordu. Elinde bir fincan kahve vardı. Onu bu kadar erken kalkmış görmek beni şaşırttı çünkü en son hatırladığım haliyle akşama kadar ayılabilecek gibi durmuyordu.

O bir şey söylemediği için ben de konuşmamayı seçtim. Bir şey olmamış gibi davranacaktım. İyi davranma planıma devam edip etmeyeceğime kısa süre içinde karar vermeyi düşünüyordum.

Krep mi pankek mi yoksa omlet mi yapacağıma karar vermeye çalışırken Poyraz'ın yanıma yanaştığını hissettim. Dolaptan boş bir fincan daha alıp içine kahve doldurdu ve elime tutuşturdu.

"Pankek yap bu sabah." dedi aklımı okur gibi. "Pankeklerini çok beğeniyorum."

Aklı sıra özür dilemeye mi çalışıyordu bu? Suratında bir iki tane kızarıklık vardı. Bunların dün gece aldığı darbelerden kaynaklandığını tahmin ettim. üzülmem gerekirdi belki ama hala ona sinirliydim ve kız suratında daha fazla iz bırakmadığı için kıza kızıyordum şimdi.

Cevap vermedim ama pankek malzemelerini dolaptan çıkarmaya başladım.

"Kahveni içmeyecek misin?"

"Kahvaltıda içerim."

"Yok, gel önce kahveyi iç sonra hazırlık yaparsın. Ne acelen var?"

Sıkıntıyla sesli bir nefes aldım, oflayarak geri verdim. Her şeyi çabucak berbat etmeyi bu kadar iyi beceren bir adam özür dileme konusunda neden bu kadar beceriksizdi acaba? Karşı çıkmayacaktım. özür dileyecekse sonuna kadar dilemeliydi. 

Elimde kahve fincanıyla salona yürüyüp Poyraz'ın oturduğu yerden oldukça uzak bir noktaya oturdum. Uzunca bir süre konuşmadık.

"Dün gece..." diye lafa başladı Poyraz. Bir taraftan göz ucuyla benim verdiğim tepkiye bakıyordu. "Sana odana gitmeni söylediğim anda odana gitmeliydin."

"Sen de sevgilin bana "orospu" dediğinde bana bağırmak yerine onu susturmalıydın."

"Susturmaya çalıştım zaten. Yüzümdeki izlerin oluş anını oldukça yakından izlediğini düşünüyorum."

"Ah, beni savunurken mi oldu o izler? O kısmı göremedim ben galiba tam olarak. Ben de kızın biri dişli çıktı da sana sonunda haddini bildirdi sanıyordum."

"Sana hakaret eden birini mi haklı buluyorsun şimdi de?"

"O başka o başka. Evet seçtiğin kız terbiyesizin teki çıkmış orası kesin ama böyle bir şey yaşanması da an meselesiydi. İnsanları gecenin bir yarısı zorla evlerine göndermeye çalışırsan olacağı o. Daha önce yaşamamana şaşırdım."

Poyraz sırıttı.

"Yaşamadığımı kim söyledi ki? Bazıları kafes dövüşü sever, benim de böyle tehlikeli bir hobim var işte."

Kahvem bitmişti. Bu anlaşılmaz tartışmanın da bir özürle sonuçlanacağı yoktu belli ki. Zaten Poyraz gibi bir adamın benden üste çıkmadan özür dilemeye çalışacağını neden düşünmüştüm ki ben? Elbette suçu bana atacaktı. Elbette yine düşüncesizce konuşacaktı. Daha fazla konuşmadan mutfağa doğru yürüdüm.

Melek RüzgarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin