*Bölüm 35*

36.7K 2K 60
                                    

İnsan hayatı boyunca 'Evet, gerçekten mutluyum.' Dediği kaç an yaşar acaba? Daha önce de çok mutlu olduğumu düşündüğüm anlarım olmuştu. Ben yapım gereği hep mutluluğu biraz eksik yaşayan biri oldum. Kendimi salıp mutlu olduğumu kabul edersem bunun bir şekilde bozulabileceğinden korktum. Yaşadıklarım düşünülünce bu düşüncem için beni kimse suçlayamaz sanıyorum ama bu aralar mutlu olduğumu kabul etmek zorunda kalıyorum. Yolunda gitmeyen bir şey yok ve en azından hayattayım. Hayata sıkı sıkı tutunuyorum hatta. Geri dönüp baktığımda kendimi suçlamam için bir neden bulamayacağım. Keşke yapsaydım ya da keşke yapmasaydım dediğim bir şeyin olmasını istemiyorum. Yaşamak gerçekten güzelmiş, bunu her zaman o karamsar aklımda tutmaya çalışacağım.

Mert için küçük ama dayalı döşeli bir daire bulduk gelişinden birkaç gün sonra. Onun da mutlu olduğunu anlayabiliyordum. O kayıpları hakkında konuşurken benden daha rahat davranıyor belki ama ben de ondan güç buluyorum artık.

Ulaş'la tanışmaları Ulaş'ın korktuğu kadar gergin geçmedi. Gerçi Ulaş normalde olduğundan daha sessizdi ama Mert konuşkan bir adam olduğu için kısa sürede ortamdaki gerginlik dağıldı. Mert'le arkadaşlarım hakkında uzun uzun konuşamamıştım ama onaylamadığı biri olduğunu sanmıyordum. Hepsiyle gayet rahat iletişim kuruyor gibi görünüyordu. Eskiden olduğundan daha sokulgandı aslında. Belki bu da onun bir şeylerle baş ediş şeklidir diye düşünüyorum.

Mert'in dairesini toparlayıp temizlemek elbette bana ve bu konuda çok istekli olan Feryal'e düştü. Diğerleri de yardım etmek istediler ama zaten minicik bir daire olduğu için çok kısa bir sürede onu yerleştirdik. Evime çok uzak değildi. Yürüyerek gidilemeyecek mesafede olsa da en azından önünden minibüs geçiyordu ve ulaşım konusunda da problem yaşamayacaktık.

Gece ağabeyimin yanında kalmaya karar verdim. Baş başa konuşacak çok vaktimiz olmamıştı ve ben onunla sıradan şeyleri konuşmayı bile çok özlüyordum.

Feryal gittikten sonra çay demledim ve sabah yaptığım kurabiyeleri tabağa koyup getirdim. Evin hala çok eksiği vardı ama bunlar zamanla olacak şeylerdi. Kahve de bunlardan biriydi ama bu gece çayla idare edebilirdik.

Mert kanepeye yerleşmiş, üzerine bugün aldığımız renkli battaniyeyi çekmiş önündeki duvara bakıyordu. Benim içeri girdiğimi görünce iç çekti.

"Televizyon varmış gibi hayal ediyorum. Bir süre beni oyalar diye düşündüm."

"Maaşımı aldığımda ikinci el bir şey bulabilirim belki."

"Hayır, senin canını dişine takıp kazandığın parayı şu anda benim için lüks olan bir şeye harcayamam. Zamanla kendimi oyalamanın bir yolunu bulurum."

"İstediğin zaman bize gelebileceğini biliyorsun. Orada seni oyalayacak bir sürü insan olacak."

Mert içini çekti.

"Evet, hepsi ne kadar iyiler değil mi? Daha önceden insanların karşılık beklemeden birine bu kadar iyi davranabileceklerini düşünmezdim. Bu kadar kolay kabul edilmeyi de beklemiyordum doğrusu. İçerideyken sürekli düşündüğüm şeylerden biriydi bu. İnsanlar benden uzak duracak ve bağlarını koparacak sanmıştım. Tam olarak öyle olmadığını görmek beni biraz rahatlattı."

Mert'in zayıflıktan çökmüş güzel yüzünü inceledim.

"Nasılsın Mert?"

Neyi sorduğumu anlamıştı. Şu anı sormuyordum. Biraz geçmişi biraz da geleceği soruyordum aslında.

"Bilmiyorum Meleğim. Henüz düşünmedim. Hayatta kaldığım için, kaza olduğunda arkadaşlarımla vedalaştığımdan yanınızda olmadığım için, kendimi nasıl hissettiğimi bile düşünmedim henüz. Erteliyorum belli ki. Ya da o kadar küllendi ki düşünmeye düşünmeye artık neye üzülmem gerektiğini bile bilmiyorum. Senin için daha zor olduğunun da farkındayım. Benim yaşadıklarımın aynısını sen de yaşadın. Benim başımda bir çatı vardı en azından, sende o da yoktu. Sana sormam gerek diye düşünüyorum nasıl olduğunu. Ama öyle güzel durmuşsun ki ayaklarının üzerinde bu soruyu anlamsız bulup susuyorum çoğu zaman."

Melek RüzgarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin