İzin günüme kadar olan neredeyse her gün Ulaş'la arada mesajlaştık. Genelde sıradan şeyler konuşuyorduk ama her gün yaptığım şeyleri birilerine anlatmayalı uzun zaman olmuştu. Bu nedenle tekrar alışmaya çalışıyordum. Kötü gelmiyordu aslında ama iyi gelip gelmediğinden de tam olarak emin değildim. Ondan mesaj geldiğinde genelde gülümsediğime bakılırsa iyi geliyor olabilirdi. Beni herhangi bir şeye zorlamıyordu ve aramızda olan biten şeyler hakkında bir yorum yapmıyordu. Bu da beni memnun ediyordu elbette. İzin günüm geldiğinde bu defa beni evden aldı. Geçen haftaki gibi hazırlanmıştım ben de. Aynı elbiseyi giyemeyeceğim için kazak ve kot pantolon giymek zorunda kalmıştım. Bugün Ulaş'a ekonomik durumundan da bahsetmeyi düşünüyordum. Benden sürekli olarak farklı kıyafetler giymemi bekleyecek kadar sığ bir insan olmasa da yanlış anlaşılmak istemiyordum. Bir de sürekli pahalı yerlere gidemezdik. Ben de kendi yediğim şeyleri ödemek isterim ya da en azından bölüşmek isterim. Her hafta böyle yerlere gidersek kendimi rahatsız etmeye başlayabilirdim.
Beni evden almasını istememiştim çünkü Poyraz'la karşılaşırlarsa problem çıkabilirdi. Ulaş evden biraz uzakta durabileceğini, bir problem olmasını istemediğini kendi ağzıyla söylemese ondan böyle bir şeyi nasıl isterdim tam olarak bilmiyorum.
Evden çıkıp köşeye parkeden arabaya yürüdüm. Ulaş beni karşılamak için arabadan çıkmıştı. Yanağımdan öptü.
"Geç kalmadım değil mi?"
"Yoo, tam vaktinde geldin hatta."
"Çok güzel olmuşsun, her zamanki gibi."
Gülümseyip başımı önüme eğdim. Kaç yaşına geldim hala iltifat duyduğumda biraz utanmıyorum.
"Teşekkür ederim. Gidelim mi?"
"Seni yeni açılan bir yere götüreceğim. Biraz uzak ama. Böylece bugün keyfimizi bozacak biriyle karşılaşma ihtimalimiz düşer diye düşündüm."
Başımı salladım.
"Bugün senin hakkında daha çok şey öğrenirim diye umut ediyorum ben de. Belki kafanda neler olup bittiğini bana biraz daha açarsın."
"Ben kendim hakkında çok konuşkan biri sayılmam Ulaş. Ama elimden geleni yaparım diye düşünüyorum."
Mekan gerçekten çok sevimliydi. Şu rengarenk olanlardan. Yol boyunca havadan sudan konuşmuştuk. Kendim hakkında çok fazla bilgi vermeden nasıl kendimi anlatabileceğimi düşünüyordum bir süredir.
Siparişlerimizi verdik. Ulaş ellerini çenesinin altında birleştirip bana bakmaya başladı.
"Eee anlat bakalım."
"Neyi anlatayım? Biliyorsun işte pek çok şeyi."
"Bilmem. Canın ne anlatmak isterse onu anlat. Çocukluğunu anlat mesela. Kardeşin var mı? Ailen nerede yaşıyor? Nerede büyüdün? Sıradan şeyler işte."
Bunların benim için sıradan şeyler olmaması haricinde pek problem yoktu aslında ama suskun kalırsam bir problem olduğunu söylemiş olacaktım. Beni araştırmaya kalkınca internette ne çıkacağını da bilmiyordum. Soyadımı bilmiyordu ama sorup kolayca öğrenebilirdi. Biri beni Google da ararsa ne buluyordu acaba? Bunu daha önce hiç düşünmemiştim. Kimsenin buna yeltenmemesi için içimden dua ettim.
"Çok anlatacak bir şey yok aslında. Bir tane ağabeyim var. Annem ve babam İstanbul'dalar. Ailemle bir süredir görüşmüyoruz aslında. Onlar hakkında anlatabileceğim fazla bir şey yok."
Yalan söylememiştim aslında. Sonuçta mezarları İstanbul'daydı değil mi?
"Anlaşamıyor musunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
Teen FictionKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...