Kendimle alakalı bir şeyler fark etmek bana pek iyi gelmemişti. Şimdi daha sinirliydim mesela, daha az yemek yiyordum, sürekli diken üzerinde gibiydim. Bakışlarımla Poyraz'ı evin içinde takip edip duruyordum. Bende bir tuhaflık olduğunu anlar diye ödüm kopuyordu. Ayrıca hala Ulaş'la konuşmam da gerekiyordu. Poyraz'a ne diyecektim peki Ulaş'la ayrılsak bile. 'Ya kusura bakma Poyraz, ben sana aşıkmışım ama fark etmemişim bunca zaman. Evet, geri zekâlı olduğumu biliyorum evet. Ama henüz seninle bir ilişkiye hazır olup olmadığımı da bilmiyorum. Evet, bu defa büyük sıçtım ama yapacak bir şey yok.' Bunları mı diyecektim? Onun yüzüne bakarken bile aptal aptal sırıtıyordum şimdi. Bu haller de nereden çıkmıştı? Anlıyor muydu acaba? Yok canım, iyice saçmalıyorum ben artık.
"Kahve ister misin?"
Yerimden sıçradım.
"Ha? Evet, isterim."
Poyraz mutfak tezgahına kollarını dayayıp bana baktı.
"Ne oluyor sana bu aralar?"
"Ne oluyormuş?"
"Sürekli diken üzerinde gibisin. Ne söylesem irkiliyorsun, sürekli dalıyorsun, canını sıkan bir şey mi var?"
Kahretsin, yakalandık. Tamam, sakin ol, cool ol.
"Yoo..."
Kendime içimden küfür ettim. Gerçekten mi Melek? Söyleyebileceğin en iyi şey bu mu?
"Ne bileyim, canını sıkan bir şey varsa anlatabilirsin, biliyorsun."
Sırıttım. Salak gibi sadece sırıttım. Gerçekten doğal davranmayı öğrenmem lazım. Poyraz nasıl becermişti acaba? Keşke ana konu kendisi olmasaydı da ona bunu sorabilseydim.
Poyraz daha fazla üzerinde durmadan gelip kahvemi bana verdi.
"Ne okuyorsun?"
Kafasını okuduğum daha doğrusu iki saattir okuyormuş gibi yapıp paravan olarak kullandığım kitaba doğru uzattı.
"Bir şeyler..."
"Sıkıcı sanırım, iki saattir göz ucuyla bakıyorum, daha bir sayfa çevirmedin."
"Sen beni mi takip ediyorsun Poyraz? Kitap okurken bile rahat edemeyecek miyim ben?"
"Acaba Feryal'le dışarı falan mı çıksanız bu akşam? Bana anlatmak istemediğin bir şey varsa ona anlatabilirsin belki."
"Anlaşıldı, kitaba bahçede devam edeceğim."
Kitabımı ve kahvemi alıp bahçeye çıktım. Poyraz arkamdan bakakalmıştı. Ne düşünüyordu acaba şu anda? Tertemiz delirdiğimi falan sanıyordu muhtemelen.
Biraz daha kitap okumaya çalıştım ama yararı yoktu artık. Bunca kitap, film, şarkı, şiir, resim bu sinir bozucu his için mi yazılmıştı yani? Ne saçma şeydi oysa. Aynı anda hem çığlık atmak istiyordu insan hem de susmak. Ağlama hissiyatıyla gülme hissiyatı aynı anda geliyordu. Panik duygusu bir de, inanılmaz bir panik duygusu... Bu hissiyatı seviyor olamazlardı. Bence hastaydım ben. Bu hastalıktı. Bu kadar saçma şeyi bir arada yapıp hala kendimden utanmıyor oluşum bir hastalıktan başka bir şey olamazdı.
Benim acilen Ulaş'la konuşmam gerekiyordu. Onu aldatıyormuşum hissi de güzel değildi. Fiziksel olarak aldatmıyordum ama zihnim hep başka yerdeydi. Bu da bir çeşit aldatmaydı ve ben aldatan taraf olmamalıydım. Dürüst olup bu ilişkiyi bitirmeliydim. Daha sonra düşünürdüm geri kalan her şeyi. Sahi, bu şey aldatma mıydı?
Telefonla konuşurken bahçe kapısına çıkmış olan Poyraz'ı süzdüm. Ne kadar da güzel gülüyor... Yine gülüşüne dokunabilsem keşke. O salonda uyurken izlesem yine. Hatta yanına uzansam, huzurla uyusak beraber. Uyandığımda ilk gördüğüm şey o güzel gülümseme olsa... Beni yine öpse, kalbim deli gibi çarpsa...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
Genç KurguKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...