Sabaha karşı oldukça susamış bir şekilde uyandım. Ev tamamen sessizdi. Nerede olduğumu idrak etmem biraz sürdü. Kıyafetlerimle birlikte yatakta uyuyakalmıştım. Yerimden kalkıp kimseyi uyandırmamayı dileyerek odadan çıktım. Mutfağı daha önceden görmüştüm. Koridorun sonundaydı. Ayak uçlarıma basarak mutfağa ulaştım. Baktığım ikinci dolapta bardakları buldum. Dolabı açıp kendime bir bardak su doldurdum.
"Bana da versene."
Neredeyse korkudan aklım yerinden çıkacaktı. Mutfak salona bağlı bir Amerikan mutfaktı ve salonda biri vardı. Gözlerim karanlığa alışmaya başladığı için onu şimdi zar zor da olsa seçiyordum. Bir bardak su daha doldurup salona, yanına götürdüm.
Poyraz salondaki geniş kanepeye uzanmıştı. Bugün gördüğüm sarışın kız da üzerinde sadece iç çamaşırlarıyla onun yanında yatıyordu. Poyraz'ın üzerinde de şort haricinde başka bir şey yoktu. Mahremiyetim konusunda sıkı bir insan olduğum için başka insanların mahremiyeti konusunda rahat olamıyordum. O nedenle gözlerimi kaçırıp yere bakmayı tercih ettim. Utangaç sayılmazdım ama tanımadığım bir adamı çıplak görmek zorunda da değildim bence.
"Adın neydi tam olarak?"
"Melek."
Poyraz kanepede doğrulup getirdiğim suyu içti. Sonra uzun uzun beni süzdü. Dışarıdan gelen cılız ışığa rağmen kendimi tamamen savunmasız hissediyordum. İlk karşılaşmamız gün ışığında olmadığı için daha memnundum şimdi.
Hiçbir şey söylemeden bardağı geri verdi.
"Ercü ve Samet sana yapacağın her şeyi anlattı mı?""Evet."
Kısa kelimelerle anlaşmak benim işime gelirdi. Böylece fazla konuşmak zorunda kalmazdım. Yüzüne de bakmıyordum. Yüzüne bakarsam daha savunmasız hissederim gibi geliyordu. Nedensiz yere utanıyordum şimdi. Efendimin karşısında gibiydim. Geldiğim durumdan utanmıyordum. Bunda utanılacak bir şey yoktu. Sadece böyle bir duruma daha hazırlıklı olmadığım için, daha öncesinde hayatı toz pembe sandığım için utanıyordum.
Poyraz bir daha yüzüme bakmadı. Ayağa kalktı, gerindi ve merdivenlerin ucuna doğru gitti.
"Sabah ben kalkmadan kız gitmiş olsun."
"Ama..."
"Sana söylemedikleri görev tanımlarından biri de bu işte. Kızların ağlamaları, mızmızlanmaları hoşuma gitmiyor. Sabah ben kalkmadan gitmiş olsun ve bir daha beni aramasın. Bunu becerebilir misin?"
Şaşırmaktan çok sinirlenmiştim şimdi. "Çöpü dışarı çıkart." der gibi bir hali vardı. İyi ki karanlıktayız yoksa ilk tanışmamız ilk cinayetim haline gelebilirdi.
Bir şey söylemedim. Avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum oysa. Suratına birkaç yumruk atmak da iyi gelebilirdi. Ne kadar kabaydı. Aralarında ne yaşanmış olursa olsun kıza bunları kendi söylemeliydi. Ne kadar korkaktı. En nefret ettiğim insan tipi.
"İşine karışmak gibi olmasın ama bunu senin söylemen gerekmez mi?"
Poyraz aniden arkasını dönüp baktı ve ben yine karanlıkta olduğumuz için şükrettim. Suratımdaki tiksinme ifadesini bu uzaklıktan seçemeyeceğini umuyordum.
"Evet işime karışmak olmasın! O nedenle ne diyorsam onu yap yeter. Evimde kalmanı işime karışman için kabul etmedim."
Sonra başka bir şey söylemeden merdivenlerde kayboldu.
Kalakalmıştım. Bir hemcinsime istenmediğini söyleme görevi bana mı düşmüştü yani? Kızı uyandırıp "Hadi canım artık sen git, bir daha da gelme." mi diyecektim? Burada kalmayı en başından neden kabul ettim ki zaten?
Artık gözlerim karanlığa iyice alışmıştı. Duvardaki saat sabahın yakın olduğunu söylüyordu. Gidip kızı usulca dürttüm. Kız oldukça derin uyuyordu anlaşılan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
JugendliteraturKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...