Mert'in gelecek oluşu monoton hayatıma epeyce heyecan getirmişti. Benim arkadaşlarımın aksine Mert'in arkadaşları misafirperverlik ve destek konusunda daha vefalı çıkmış gibi görünüyorlardı. Hepsi ona seve seve kucak açmış gibiydiler. Onu kıskanmadan edemedim aslında. Ben arkadaşlarıma iş sorduğumda bana yakışacak bir işleri olmadığını söyleyip reddetmişlerdi beni. Hiçbiri durumumun vahametini de anlamamıştı. Bana tamamen yabancı insanlardan yardım görmüştüm ben sadece. Geçmişi düşündüğümde daha çok sinirleniyordum. Belki de benden utanmışlardı kim bilir. Sonuçta artık onların dengi değildim. Bu nedenle Mert'in yanıma gelişi uzamıştı. İstanbul'da yaşamayı reddediyordu. Yeni bir hayata ihtiyacı vardı. Benim yaşadığımın aynısını hatta daha ağırını yaşadığı düşünülünce onu en iyi anlayan bendim elbette.
Bir ev tutacak kadar para etmişti anlaşılan o çok sevdiği saat. Onun için mutlu olabilirdim artık. En azından benim gibi açlıktan sürünmek zorunda kalmayacaktı. Söylediğine göre arkadaşları kendisine kıyafet de vermişti. Benim başladığım yerin bir iki adım ötesinden başlıyordu ama düşünülünce kaybettiği şeyler benim kadar fazlaydı.
Arkadaşlarıma da ağabeyimin geleceğini söylemiştim. Feryal ve Ercüment uygun bir ev bulmak için araştırma yapmaya başlamışlardı bile. Ulaş biraz tedirgin olmuştu ve Mert kendisini sevmezse ne olacağını düşünüp kendine dert etmeye başlamıştı bile. Onu rahatlatmaya çalışsam da işe yaramadı. Tanışmadan onu sakinleştiremeyeceğimi fark etmiştim. Ailemden kalan tek insanla tanışma fikri onu korkutmuş olmalıydı. Poyraz Mert'in bir iki gün bizde kalabileceğini söylemiş ve iş için babasına bile haber vermeyi kabul etmişti.
Mert için bir şeyler yapabilecek olmaktan dolayı oldukça mutluydum.
Mert'in geleceği saatte işte olmak zorunda olduğum için arkadaşlarıma onu alıp alamayacaklarını sormak zorunda kaldım. Ben İzmir'e yabancı olmasam da Mert İstanbul'da okumuştu ve ilk günden kaybolmasını istemiyordum. Karşılama işini Poyraz ve Ercü üstlendi. Poyraz'ı tek başına göndermeyi istemiyordum zaten. Mert inanılmaz sıcakkanlı biri olabilirdi ama Poyraz öyle değildi. İlk günden birbirlerinden nefret etmelerini istemiyordum.
İşteyken Poyraz'dan bir mesaj aldım.
"Paketi teslim aldık. Buluşma noktasına mı getirelim yoksa eve mi götürelim?"
Gülümsedim. Esprili bir mesaj attığına göre tanışmaları iyi geçmiş olmalıydı.
"Eve götürün, ben erken çıkmaya çalışacağım." yazdım hızlıca. İçim içime sığmıyordu şimdi.
İşten biraz erken çıkıp neredeyse koşarak eve gittim. Kapıyı anahtarımla açtım. Ev biraz sessiz gibiydi.
"Evde kimse yok mu?"
Salona geçtiğimde bahçenin ışığının yandığını gördüm. Bu akşam hava güzel olduğu için dışarıda oturuyorlardı demek. Bahçeye doğru yürüyüp usulca kapıyı açtım. Samet, Ercüment, Poyraz ve Feryal vardı. Mert arkası dönük oturuyordu ve hararetle hepsinin can kulağıyla dinlediği bir şey anlatıyor gibiydi. Arkadaşlarımın bakışları bana dönünce o da hemen arkasını döndü.
Onu görür görmez gözlerim doldu. Ne kadar özlediğimi, ona ne kadar ihtiyaç duyduğumu çok daha iyi anlıyordum şimdi. Bana inanılmaz bir özlemle sarıldı.
"Meleğim..."
"Mert..."
Ağlamayacaktım, şimdi değil çünkü yeteri kadar ağladım. İşler yoluna girmeye başlamışken ağlamanın hiç de zamanı değildi. Uzunca bir süre sarılmış halde kaldık. Oldukça zayıflamıştı ama hala hatırladığım gibi kokuyordu. Yan yana oturduğumuzda bütün arkadaşlarımın bize gülümseyerek ve sevgi dolu baktıklarını fark ettim. Kafalarından ne geçiyordu bilmiyorum ama ben mutluluktan düşünemiyordum şu anda.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
Ficção AdolescenteKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...