"Bu halde içmek istediğinden emin misin?"
"Ne varmış halimde?"
"İçki bazı duyguları daha yüksek yaşamana neden olabilir. Bu denli sinirliyken doğru mu bilemedim."
"Feryal, ne olur sorgulama ve beni al götür buradan. Ucuz bir yer olsun ama. Ulaş bütün paramı harcamama değecek biri değil çünkü."
"Ha şunu bileydin. Hadi kalk o zaman. Ama öncelikle can simidimizi devreye sokalım. Madem dağıtacaksın, bizi kimin toplayacağı belli olsun."
Sonra Mert'i arayıp durumu kısaca anlattı. Bir süre sonra bizden haber alamazsa, gerçekten çok sarhoş olduğumuza inanırsa, geri gelemeyeceğimizi düşünürse bizi almasını, eğer bu durumu hissetmezse kendi halimize bırakmasını söyledi. Canım ağabeyim aşk acısı konusunda deneyimli olduğundan fazla soru sormadan denileni yapacağına söz verip telefonu kapattı.
"Sence Poyraz'ı da aramalı mıyız?"
"Sen kendin söyledin Feryal, içki bazı duyguları yüksek yaşamamızı sağlayabilir. Saçma sapan bir şey yapacaksam bunu ayık kafayla yapmayı tercih ederim."
"Eve gittiğinde ne olacak peki?"
"Poyraz'a görünmeden eve girerim ben. Ses çıkarmam. Odama gidip yatarım, sabaha kadar da ayılmam. Ruhu bile duymaz. Orasını düşünmeyelim şimdi."
"Peki o zaman."
Ve içtik... Ağladık, güldük, küfrettik, dertleştik sonra tekrar ağladık, biraz daha güldük... Hayatım boyunca bu kadar sarhoş olduğumu hatırlamıyordum daha önce. Hep ölçülüydüm, her konuda. Ama ölçülü olmak bana harika bir hayat vermemişti bugüne kadar. Bundan sonra da vermeyecekti belli ki. Hayat harika değildi ama güzeldi, yaşamak çok güzeldi. Dağıtmam gereken yaşta dağıtmalıydım, aşık olmam gereken yaşta olmalıydım. Dünyanın bütün yükünü kendi sırtıma alıp durmaktan vazgeçmeliydim artık. Sokaklarda dans etmeliydim, koşmalıydım, durmadan koşmalıydım. Artık genç olmalıydım. Ben yaşlılığımı çoktan yaşamıştım çünkü.
"Poyraaaaaaazzzzz!!!"
Mert'e gerek duymadan bir taksiye atlayıp dönmüştük ama şu anda inanılmaz derecede başım dönüyordu. Anahtarın deliğini birkaç denemeden sonra tutturabilmiştim. Salonun loş ışığı yanıyordu.
"Poyraaaaaaz!"
Poyraz salonda uyuyakalmıştı belli ki. Neye uğradığını anlamamış bir şekilde kapının eşiğinde bağıran bana bakıyordu.
"Melek?"
"Poyraz, uyanık mısın? Ben önümü göremiyorum, bana yardım et."
Poyraz hemen kalkıp yanıma koştu. Hala tam olarak ayılamamış gibiydi. Gerçi ben de onu çift görüyor sayılırdım. Bir türlü bakışlarımı netleştiremiyordum.
"Oha, çok sarhoşsun sen."
"Çok değilim ama sarhoşum evet."
"Nerde içtin bu kadar? Gel hadi gel."
Omuzlarımdan tutup beni salona yönlendirdi.
"Ne içtin sen bu kadar?"
"Bir sürü bir şeyler."
"Bir sürü bir şeyler demek. Neşeli olduğuna göre dertten içmedin? Kendi başına oturabilir misin? Kahve yapayım sana."
"Ben ayılmak için içmedim ki."
"Ama bütün mahalleyi ayağa kaldırmamamız için seni biraz ayıltmamız lazım şimdi. Yüzünü yıkayalım mı?"
Sırıtarak suratına baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
Teen FictionKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...