Neredeyse bir buçuk saattir araba kullanıyordum ve hala heyecanım geçmemişti. Direksiyonun üzerindeki ellerim arada sırada kasılıyordu ve sakinleşmek için sallamak zorunda kalıyordum. Sürekli olarak terlediğimi ya da donduğumu hissetmem de cabası. Gerçekten bu aşk denilen şey pek çok hastalıktan daha beter. Ne yaptığımı ve neden yaptığımı bile anlamadığım şeyleri yapıyorum son zamanlarda ve bu durumdan da gayet memnunum.
Çeşme'ye gelmek üzereydim. Poyraz hala telefonunu açmamıştı. Umarım evdeydi ve yalnızdı çünkü ona söylemek istediğim şeyleri söylerken yanımızda başka birinin olmasını istemiyordum. Bu Ahu Hanım bile olsa. Poyraz'ın yolladığı konum bilgisi hala duruyordu ve evi bulabileceğimi de umut ediyordum.
Hava çoktan kararmıştı. Günü birlik tatilciler yüzünden yol oldukça kalabalıktı ve varmam uzadıkça daha da heyecanlı hissediyordum. Poyraz'ı uzun zamandır görmemişim gibi geliyordu şimdi. Daha bu sabah görüşmemişiz, daha dün gece yanımda uyumamış gibi özlemiştim onu. Kalbimin sesini duyabiliyordum göğüs kafesimde.
Sonunda olmam gereken yerdeymişim gibi hissediyordum. Sanki bu yola çıkmak benim kaderimde vardı. Çok şey yaşamıştım, çok şey kaybetmiştim, çok kısa sürede her şeyi yitirmiştim, bildiğimi sandığım şeylerin ne kadar yanlış olduğunu öğrenmiştim. Ben külkedisi değildim, aksine pamuk prensestim bundan önceki hayatımda. Dış dünyadan habersiz pamuk prenses. Benim ondan tek farkım pamuk prenses zehirli elmayı yediğinde dalmıştı uykusuna ve camdan tabutuna o zaman yatırılmıştı. Ben zehirli elmayı yedikten sonra uyanıp, cam hapishanemi kırarak dışarı çıkmıştım.
Telefon çalmaya başlayınca açıp hoparlöre bağladım.
"Efendim Mert?"
"Vardın mı Çeşme'ye?"
"Gelmek üzereyim."
Ağabeyim yine yanımda olmuştu elbette, bütün kararlarımda olduğu gibi. Arabayı bana vermek için eve geldiğinde uzun uzun sarılmıştık.
"Benim küçük kardeşim ikinci kez evlenecek demek. Bana tur bindirdiğinin farkında mısın?" demişti gülümseyerek. "Aşkın seni de bulmasına o kadar mutluyum ki."
"Her şey geçti değil mi Mert?"
"Şimdilik her şey geçti Meleğim. Tadını çıkar."
Bu konuşmamızı yol boyu düşünmüştüm.
"Varınca haber ver. Feryal meraktan yerinde oturamıyor."
"Tamam vereceğim."
Feryal arkadan bağırdı.
"Seni seviyorum demeyi unutmasın."
Mert kahkaha atarak telefonu kapattı. Derin bir nefes alıp terleyen ellerimi üzerime sildim. Ailemden geriye bir tek o kalmıştı ve birbirimize sarılarak hayatta kalıyorduk ikimiz de. Neyse ki artık yalnız da değildik. Bize sarılmaya hevesli başkaları da vardı hayatımızda.
Adrese geldiğimde etrafa bakındım. Köşedeki beyaz evdi yanlış hatırlamıyorsam. Arabayı park edip evin yanına yürüdüm. Çok güzel, şimdi de heyecandan titremeye başlamıştım. Saçımı son kez düzeltip eve doğru yürüdüm. Bahçe kapısı kilitli değildi. Poyraz beni mi bekliyordu içeride? O mu açık bırakmıştı kapıyı?
Kafamı kaldırıp yıldızlara baktım.
"Bana şans dileyin olur mu?"
Arkamdan yumuşacık bir rüzgar esti. Melek rüzgarı yeniden mi esiyordu yoksa? Buz gibi donduran poyraz dinmiş, artık yerini bu güzel esintiye bırakmıştı.
Bahçeye girip eve doğru yürüdüm. Ev karanlık görünüyordu. Arka tarafta bahçeye, havuzun olduğu yere vuran ince bir ışık vardı. O tarafa doğru yürüdüm. Kalbim yerinden çıkacak gibi çarpıyordu şimdi. Seslense miydim? Ön kapıyı mı çalsaydım ya da? Böyle aniden çıkıp gelmek tuhaf geliyordu. Suçlu gibi girmiştim içeri.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melek Rüzgarı
Teen FictionKül kedisi olmak bana göre değil. Ben hayatımı değiştirmek için hiç tanımadığım, üzerimde güzel kıyafetler olmadan beni tanıyamayan bir salağa aşık olduğumu sanıp onunla evlenmem. Adam prens olsa bile. Bu güçlü bir kadının yeniden doğuş hikayesi. Ye...