Yağmur damlalarının aşındırdığı heykel kadar çaresizdim.
Bedenime inen her iri tane beni arındırmıyordu,yaralıyordu.
Şaşkınlık ve korkunun iyice harmanlandığı kalbim bu ikilinin sancılı koynuna gömülmüştü.Sanki ruhum beni bu duruma neyin düşürdüğünü merak etmiş,kısa bir anlığına bedenimden ayrılmış karşılaştığı sarsıcı görüntüyle geri geri gitmeye başlamıştı.Her geçen saniyede benden biraz daha uzaklaştığını hissediyordum.Et yığını bedenim yere mıhlanmıştı.Kendimde değildim,nefesim boğazımdan geçerken, kralın gözlerinde gördüğüm kırmızı parıltılı ışıklarla kızgın bir lava dönüyor,içimi eritiyordu.Kral ve diğerleri üzerimde takılı kalan irileştirdikleri gözlerini bir an bile kırpmıyorlardı.Kafamı onlara çevirecek gücü kendimde bulamasam da hepsinin afallamasının hayaleti kalbimin üzerinde dolanıyor,belimi biraz daha büküyordu.Kurtulmak istiyordum,beni boğan bıçaklarını ruhuma saplayan her şeyden uzaklaşmak istiyordum.
Umutsuzluğun sarmaladığı o anda onun kollarını tutuşturan sesi işittim.Ruhumun hevesle bedenime atladığını hissettim.“Isabel.”
Toparlamaya çalıştığı sesindeki ifadeleri seçebilmiştim.Herkes gibi şaşkınlığın izini taşıyordu.Bedenimi ona çevirdim ve büyük bir adım attım.Ona daha fazla gelemeyeceğimi anlamış o bana yaklaşmaya başlamıştı.Gözlerim zekasına güvendiğim prensin can alıcı kahvelerine tırmandı.Gözlerindeki stabil çizgilere rağmen bir şeyler farkedebilmek için en derinlerine inip eşeledim.Öfke kara bir boşluktan yuvarlanıyor,bilinmezlikler çığırıyordu.O da mı bilmiyordu?Yanıma gelip soğuk ellerini,sivri tırnaklarımı görmek istemediğimden olabildiğince uzağa ittiğim,bileğime koydu.Gözlerinde netleştirdiği güven duygusunu öne iteledi.Kahvelerinde yansıttığım kızıl ışıltılara aldırmadan sadece onun hareketlerini izledim.
Diğer elini de arkama uzatıp bileğimi yakaladı ve ona karşı gelemeyen kollarımı yavaşça görüş alanımıza getirdi.Aramızdaki engel lanet pençelerimdi.Bu imkansızlık beni mahvediyordu,dünyanın merkezindeki çekirdek kalbime konuyor,tüm bedenimi ateşe veriyordu.Silver gözlerini benden ayırıp aşağıya çevirdi.Ben bakacak cesareti bulamıyor,deli gibi korkuyordum.
Bileğimde naif öpücüğünü hissettiğimde gözlerimi yumdum.Taş kesilen bedenim yavaşça gevşedi.
“Geçiyor,” dedi küs kalan diğer bileğimin de gönlünü alarak.”Sakin ol güzelim.”Bir dua niteliği taşıyan sözleri içime huzuru işlemişti.Nefesinin buğusunu alnımda hissederken gerimizde kalanların fısıltılarını yok saydım.
Sanırım onlar için prensin sıcak tavırları vampire dönüştüğüm gerçeğinden daha olağandışıydı.
Kaybolup gidecek diye korktuğum huzuru kalıcı kılmak adına bileklerimi ondan çektim.Kollarımı beline sarıp,alnımı göğsüne yasladım.Kalp atışları içimdeki her şeyin susup dinlediği güzel bir melodiydi.Gözlerim hala kapalıydı,gerçek dünyayı karşılamak istemiyordum,burada saklanmak sonsuza kadar böyle kalmak istiyordum.Ellerini saçlarıma daldırıp şefkatle okşadı.Hıçkırdım.Olanların altında ezilen püreye dönüşmüş kalbimde en çok tüketmem gereken,göz yaşlarımdı.
“Şşt.” dedi beni yatıştırmak adına.Ellerimin altındaki bedeni gerilmişti.Başımın tepesine yakıcı bir öpücük bıraktı.Prensi dinleyip boğazımdaki yumruyu geri gönderdim,sessizce ağlamaya devam ettim.“Bize biraz izin ver, baba!”
Benimle konuşurken ki yumuşak tınıdan eser yoktu.Sert ve itiraz tanımazdı.Genelde herkes gibi ‘kral’demeyi tercih ederken bu sefer 'baba’ demişti.Resmiyetten çıkmış bir oğul olarak dile gelmişti.Kralın tepkisini bilemiyorum ama Silver bitişik bedenlerimizi komuta etmiş,bizi odaya sokmuştu.Az önce sevinç nidalarıyla gözlerimi açtığım yatağa oturdu,beni de kucağına çekti.Bacaklarıma iki yanında rahat bir yer bulup,göz yaşlarımı t-shirtüne akıtmaya devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vampir Kalbinin Hançeri (Tamamlandı)
VampirTesadüf,yakalarından sıkı sıkı tutmuş onları kirli oyunların,sırların,gizemin cirit attığı masaya karşılıklı oturtmuştu. Bir tarafta genç bir kız diğer tarafta vampir bir prens... Kara gölgeler sinsi tebessümleriyle birlik oluyor birbirlerini görmel...