47.Bölüm

161 9 0
                                    

Varoluşumun süresi dolmuştu.Yok oluşum için prens geliyordu...Özenle belirlediğim ilkelerim vardı.
Mesela,her şey bir gün kendisini gerçeğe karıştırır.Yalanlar,sırlar ait oldukları yere giderlerdi.Ben sadece biraz daha geç olmasını umuyordum.Bir diğer ilkem,
kimseden daha zeki olmadığımı bilmekti.Bir diğeri,kimsenin yapabileceklerini küçümsememekti.
Geçmiş zamandan bahseder gibiyim çünkü şimdi benim yanımda değillerdi.Onları terk etmiştim,
bedelini acı bir şekilde ödeyecektim.Herkes beni tanıyordu ama ben...Kendime yabancı olmuştum.

Silver devam ediyordu.
Kahvelerindeki hayal kırıklığını bana saplıyordu,derince içime işletiyordu.
Adama hayal kurmayı öğret,sonra sürpriz,alev alan hayalleri söndür.Acımasız mı dedim sana ölüm sebebim,özür dilerim,ben senden daha merhametsizmişim.

Birkaç adım geriledim,bakışının yıkıcı etkisinden kurtulmak için.Pek başarılı olamamıştım.Bana kaçmak için fırsat vermiyordu.Odamda belirmişti.Ayakkabısı aramızdaki ölüm sessizliğini bozuyor,
zemini ufalamaya çalışıyordu.Sert adımları ayaklarımın biraz uzağında duraksadı.Yere diktiğim bulanık görüşümü tüm cesaretimle yüzüne tırmandırdım.Kasılmış çenesi titriyordu.Gözleri göremeyeceğim kadar derine çekilmiş gibiydi.Öfke onu yanına çağırmış,başını okşuyor kulağına bir şeyler fısıldıyordu sanki.O uymak için sabırsızlanıyordu.
Yükselen nefesleri her yüzüme vurduğunda buz tutuyordum,içi soğuktu.

Üzerime eğildi hafifçe ve kısık ama boğazından yırtıcı bir edayla yuvarladığı sesini bana işkence etmesi için serbest bıraktı.
“Kensington'un prensesiyle mi görüşüyorsun?Ne zamandan beri?Benim baş düşmanının halasıyla mı?Hangi s*ktiğim belayı yine başına sardın ha?Ne iş çeviriyorsun Isabel?”
Onu tanıyamıyordum,acımasız bakıyordu.Beni görmüyor gibiydi.
Yutkundum.
“Silver,açıklayabilirim.”dedim kısık sesimle.
Devam etmemi beklemeden heykele dönmüş elini kaldırdı hiddetle.
Ürperirken sessiz kaldım.Fırtına bu sefer ruhumu alıp gidecekti.

“Yalanlarınla kendini kandır sen.Bağlar için o kadınla bir araya geldiğini biliyorum.Kimden yardım umuyorsun?Bağları açığa çıkarmak bu kadar önemliyse bana geleceksin!” Pençeye dönmüş işaret parmağını sağ şakağıma sertçe bastırmıştı.
“Sözlerimi buraya kazısan iyi edersin,çünkü bir daha asla bu konuşma olmayacak.Anladın mı beni?” dedi dişlerinin arasından.

Gözlerimden düşen yaşları durduramıyordum.Şefkat,sevgi,
merhamet göremediğim bu adamın sebebi ben olduğum için utanıyordum kendimden.Kafamı aşağı yukarı salladım.Uzun sivri tırnağı tehditkar bir yavaşlıkla şakağımdan çeneme geldi ve bile isteye oraya küçük bir çizik bırakıp geçti.Boynunda ortaya çıkan damarlar patlayacakmış gibi büyümüştü.Sesi kulaklarımı kapatıp,çığlıklar atmama neden olacaktı.Dizlerim titriyordu, korkuyordum.

“Yeter!Benim kim olduğumu unutuyorsunuz.Worthington'ın,vampir krallığının,varisi seni kutsayan prensim.Ben izin verdiğim sürece yaşarsın,bitti dediğimde gidersin prenses ve ancak ben izin verdiğimde bu evden dışarı çıkacaksın.Çizgiyi aştın.Sana söz eğer dediklerimden dışarı çıkarsan cezanı en ağır şekilde ödeyeceksin.Sözlerime sadık olduğumu biliyorsun değil mi?”

Bedeni her nefes alışında beni yutarcasına büyüyordu,şiddetli bir baskı hissediyor, küçülüyordum.
“Evet,biliyorsun uslu bir kız olacaksın.”
Yanaklarımdan süzülen bir damla yaşı parmağıyla sertçe kavradı.
Canımın yanması umurunda değildi.
“Seni tanımayacağım.Eğer ceza çekmek istiyorsan  gözünün yaşına bakmayacağım.” dedi ve arkasını dönüp pencereye geçti,atlamadan önce aklına bir şey gelmiş gibi duraksamıştı belki de bunları yüzüme söylemek istemediği için orada konuşmaya başlamıştı.Uzak olması ikimizin de yararınaydı.

Vampir Kalbinin Hançeri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin