40.Bölüm

205 15 16
                                    

Uçurumun sınırındayız,aşağı düşme ihtimalimiz yüksek.Kuşlar gibi özgür olmak istediğimi söyledim beni buraya getirdi.Tam arkamda,nefesi saçlarıma tatlı bir bahar esintisini hissettiriyor.Gözlerimi kapıyorum,bu kadar yakın olduğunda kendimden geçiyorum.Rüzgar esiyor,kendine dost arayışında gibi bizi de sürüklemek istercesine kudretli geçiyor.Kendimi hazır hissettiğimde huzurlu bir mırıltıyla 'Kanatlarımı tak.’diyorum.
Bir şeyler takıyor ama kanat mı taktığını zannediyor,bilemiyorum.
Çünkü ben  kaldıramıyorum.Sırtıma kendimden büyük bir ağırlık,iki büklüm ediyor beni.Dik durmaya çalışıyorum,bir ilahi güçle doğruluyorum.Ona güvenip çelikten bir zırhı andıran kanatlarımı çırpıp yükselmeye çalışıyorum gök yüzüne,olmadı durduğum yer de çırpındım sadece.Ona dönüp yardım isteyeceğim sırada güçlü bir kuvvete maruz kaldım.Çok sabırsızsın prens,ittin beni.Şimdi düşüyorum hızla görkemli karanlığa…
Planların hep dibi mi görmek?Daha ne kadar?Sınır yok mu bu arzu da?Çakılmışız,kanımızı yeşilliğe bağışlamışız.Uzayda,parlayan büyük yıldızın sonsuzluğuna koşan iki sarhoştan farksızız.

Cehennem bize boyun eğerdi sevgilim,bir yerin kralıysak eğer hükmümüz orada geçerdi eminim...

Kaybolmuş,bulunamamış o titrek yalnız ruhun çizgilerini yüzüme katmış ilerliyordum.Rehberlik yapıyordum,dev taşların hepsi üzerime yıkılıyorken sarayı gezdiriyordum.Arkama dönüp misafirlerime baktığımda yüzlerindeki o hayran parıltılara,
biraz daha sevincin yayıldığını görüyordum.Masum yüzler,içime biraz olsun huzur bahşediyordu.
Mutlu etmekten inanılmaz bir zevk duyuyordum.Arkadan yükselen şaşkınlık nidaları,daha yakından mimarinin şehvetine kapılmak için koşturmacaları,aralarındaki o kusursuz birlik...Yeri geldiğinde bilgilerini konuşturup her duraktan kahraman olarak sırayla ayrılıyorlardı.Cıvıl cıvıl afacanlara dördüncü bir arkadaş olup katılıyor,gördüğümüz heykellerin,kral ailesine ait fotoğrafların,taçların başında kafa kafaya veriyorduk.

Worthington'ın üçüncü kralının karısının burnu favorimizdi.Birimiz cadıya benzetiyor,birimiz büyü yapılıp kurbağaya döndürülecekken büyücünün ani ölümüyle işinin yarım kaldığına dair hayal gücünün sınırlarını zorlayan fikirler ortaya atıyordu.Kadının burnu gerçekten fazla uzundu ama gözlerinin elasına kralın kapıldığına şüphem yoktu.Fotoğraftaki duruşu,kendine güvendiğini ve bakışlarının o hafif küçümseyici izleriyle zekasının kıvraklığını haykırıyordu.Bir kralın kraliçesi olmaya ideal bir asil izlenimi bırakıyordu.Hafifçe kıkırdamaktan kendimi alamadım.Ben bu kraliçelerin yanında küçük çocukları gibi kalırdım.Bir gün buraya fotoğrafım asılırsa hepsinin ruhu bir olup benim üzerime gelirdi,süslerini bozardım ama şunu da görüyordum ki Silver’ın annesiyle uyum sağlardım.Kadın mutluydu,bir şeyler için zorunda hissetmiyor doğal duruyordu.Kraliçeyi tanımak isterdim,annesinin yanındaki prensin eski halini görmek isterdim.O zaman nasıl olurduk?Belki onun gelip benden özür dilemesi kendini affettirmenin yollarını araması gibi normal ve sevgi dolu olurduk.Belki de yine ölümcül zehir gibi kalplere yayılır tükenip,tüketirdik.

Zaman atlı süvarilerin hızında ilerliyordu.Havaya karışan toz bulutlarına bizi de koyup sürüklüyordu.Afacan üçlüyle korku trenini andıran saray koridorlarında salınarak gezmeye devam ediyorduk.
Onlara verdiğim sözü unutmamıştım.Onlar da bastırdıkları heyecanlarıyla kıpır kıpır bir halde giriş kapısında beni karşılamışlardı.
Sabah çığlıklarıyla koridoru inletip kriz geçiren, acıyı sesindeki en tenha tınıya kadar işleyen yılanın haykırışlarından kaçmıştım.
Tırnaklarını boğazıma geçiren ruhundan uzaklaşmıştım.Tüm benliğimi çocuklara adamaya çalışıyordum.Küçücük bir sessizlik,kafamda sürekli durdurmak zorunda olduğum esrarlı şenliği kamçılıyordu.Sebep olduklarım,
prensin vahşi değişimi…Kalbimde kıvrandıran hastalık,kafamda ayrı bir yaraydı.

Vampir Kalbinin Hançeri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin