45.Bölüm

194 12 1
                                    


Cennetin kapıları kapanınca cehennemi kendine yaşatmış kadın,her şeyini kaybettiğini düşünüp hiçbir şey olmayı seçmiş kadın,
nefesini kestiklerinde o andan sonra  içine çektiği soluğa lanet etmiş kadın,hayalleri sökülüp alınınca gerçek dünyanın yalnızlığına kendini terk etmiş kadın,varken yok olmuş kadın karşımda duruyordu.Yeşil hareleri bir şokla sarsılmış öylece kulübenin eskimiş tahtalarına bakıyordu.Sanki yıllardır üzerine kara toprak atıp durduğunu bir çırpıda açığa çıkarmıştım.Benliğini kimliğini mi yok saymaya çalışıyordu?Bundan kaçamazdı.Kim olduğunu değiştiremezdi.O Kensington'un kayıp prensesiydi…

Geçmiş deneklerine kendisini unutma fırsat sunmazdı.Kullanır,bırakırdı.Ne olduğuyla nasıl olduğu umrunda bile değildi.Herkesi öyle bir hale getiriyordu ki hatırlamak istemese bile 'Her şeye rağmen güzel günlerdi.’ dedirtiyordu.Güzellik neredeydi?Ezilen,kırılıp dökülen insanlar da mı?Niye bunu yapıyordu?Çünkü geçmişi yaşatmak deneklerin sorumluluğundaydı.Geri dönüleceğini herkes bilirdi.Herkes birgün ardındakine bakardı,canını yakardı.

Bundan sonra kimse beni tutamazdı.
Öğrenmek istediğim her şeyi öğrenecektim.Dudaklarımda çarpık bir gülümseme kendini belli etti.O kadar yakınım ki...Elimi uzatsam sırların düğümünü çözeceğim.Kaçış yok.Tehlike çanları kışkırtıcı bir şekilde duyuluyordu.Ganimetimi istiyordum.Bilinmez için heyecanlanıyordum.Az kalmıştı,çok az kalmıştı.

Hareketsiz duran büyükannenin yanından geçip aceleyle gıcırdayan sandalyesini kavradım.Koltuğun karşısında bir yere koyduktan sonra yaşlı kadının önüne geçtim.
Endişelenmeye başlıyordum.Arada yükselen hırıltılı nefesini duymasam öldüğünü sanacaktım.Ellerinden tutup sandalyesine oturttum yavaşça.Kilitlenmişti.Bir gün öğreneceğimi biliyor olmalıydı,hazırlıklı olmalıydı.Eski masadan not defteri ve kalemi kavrayıp prensesin karşısındaki koltuğa oturdum.Elimdekileri yaşlı kadının kucağına bıraktım.Saçlarımı sabırsızca kulağımın arkasına sıkıştırıp öne eğildim.Büyükannenin buz kesen ellerini avuçlarımın arasına aldım.

Kafamda dönüp duran düşüncelerden hoşuma gidenleri derledim.
Dudaklarımı aralayıp tam konuşacakken büyük annenin burnundan akan kırmızı sıvıyla öylece kaldım.Gözlerim telaşla yüzünde gezinmeye başladı.Tanrım!
Yanaklarına hafifçe vurdum.Bir tepki vermesini bekliyordum.Elini kaldırdı yavaşça gözlerim hızla onu takip etmeye koyuldu.Titreyen parmakları kucağındaki kalemi ve kağıdı buldu.
“Büyükanne!” diye bağırdım.İyi görünmüyordu.
Bense aptal gibi durmuş izliyordum.
Hemen yardım çağırmalıydım.

Ayaklandığım sırada bileğimden yakaladı,gitmemi istemiyordu.Yaşlı gözleri saflaşmıştı.Her şey için geç miydi?Gözlerim dolarken yavaşça koltuğa oturdum.Paslanmıştım.
Ölümlerin şahitliğini yapmaktan usanmıştım.Gıcırdıyordum,eski bir makine gibi artık yenilenmek istiyordum.Kendime sövüyordum.Büyükanneyi reddetmemiştim.Hiçbir yere ait hissetmiyor bir ses arıyordum.
Bana doğru ve yanlışı söyleyecek birine muhtaçtım.Yalnızlık beni kapana sıkıştırıyordu.Büyükannenin not defterine karaladığı yazıyı bitirmesini bekledim.Prenses kağıdı elime tutuşturmuştu.Dalgalı mavilerim,ondan ayrılmıyordu.Bir şey istese hemen yapacaktım.

O gülümsedi.Yeşil harelerini sabitlediği yere bir kere daha baktı,göz kapaklarını usulca örttü,karanlığa kendini bıraktı.Ruhsuzdu.
O artık mutlu bir ölü olmuştu…

Çığlığım beni delip geçmişti.
Büyükannenin dizinin dibine çökmüş,kafamı yukarı kaldırmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.Hiçbir şeye bir anlam veremiyordum.Bu ani gidiş beni mahvetmişti.Soluk boruma bir şey kaçmıştı sanki,onu oradan çıkarmak için parmaklarım boğazıma sarılmıştı.Yüzüm ıslak,gözlerim uzun süredir açık olduğu için kızarıktı.
Suçluydum,hırsım beni çevrelemişti.
Gerçeğe olan susuzluğum beni deliye döndürmüştü belki.Acıyı bir anda yaşlı kadının yorgun,yılgın yüreğine boca etmiştim.Düşünememiştim.

Vampir Kalbinin Hançeri (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin