Kavgayı istemeyerek de olsa bitirmişti kızlar nihayetinde. Kadınlar tarafından kınanmış ve azarlanarak yerlerine dönmüşlerdi. Hastanedekiler de ciddi bir şey olmadığına kanaat getirip dönmüştü kısa süre sonra.
Hiçbir şey olmamış gibi sessizlik gelip oturmuştu Kızılhan'ların çatısına. Yorgunlar uykuya uğurlanmış, acı çekenler yalnızlığına dalmıştı. Kimse vaktinden evvel birbirine dokunmayacaktı nasılsa.
Taksininin kapısını açıp, ayaklarını dışarı uzattı Serkan. Koltuğunu geriye yaslayıp ters oturdu Açelya.
"Ne olacak bu Kızılhan'ların hâli?"
Mahmut'un dertli sorusuyla yüzünü ellerine gömmüştü Serkan.
"Ben beklemekten sıkıldım," dedi Açelya da başını önüne eğerek.
Sırtını dikleştirdi Serkan. "Yıllardır bekleyenler biz değilmişiz gibi tekrar tekrar yakınmaktan vazgeçin. İnanmaları gerek. Kendi gözleriyle görmeliler. Tercihlerini yapmaları gerek. İstemeliler. Gerçeği kabullenmeliler. Bize bizim gibi olanlar lazım. Ne istemeyeni getirebiliriz, ne de geride adam bırakabiliriz. Karar onların."
Şalının boyun kısmı kaşındırınca hafif genişletti Açelya. Yavaşlardı Kızılhan'lar. Gerçeklere ulaşmak çok vakitlerini alacaktı. Ama haklıydı Serkan. Ailelerinden vazgeçmeleri zor olacaktı. Kendi gözleriyle görmeleri gerekiyordu gerçekten de.
"Peki ya Zehra?" dedi Mahmut, hırsla gözleri dolarken. "En başında onu kurtacaktık hani? Evvelden böyle sözleşmiştik."
Ayakkabısının burnuyla dışarıdaki toprağı ufaladı Serkan. Zehra onları bilen tek kişiydi. Kızılhan'ların hem içinde hem dışında olabilen tek kişi. Fakat ona ulaşamıyordu. Dokunsalar ellerindeki her şeyi açık edeceklerdi. Buna rağmen göze almışlardı.
"Onun izni olmadan dokunamayız. Evlenmiş olsa da o hâlâ ailenin bir kızı. Her ne kadar ona yardım edebilecek tek kişi biz olsak, bize destek çıkacak tek kişi o olsa da... Henüz zamanı değil Mahmut. Şimdi değil kardeşim. Bizi reddettiği müddetçe yardım için yaptıklarımız onu daha da çıkmaza sürükleyecek sadece. Beklemeliyiz."
Direksiyona yumruğunu indiren Mahmut, kafasını camdan dışarıya çevirdi. Tek yapabildikleri küçük oyunlardı. Ne Kızılhan'lara dokunabiliyorlardı ne de ağızlarını açıp gerçekleri söyleyebiliyorlardı. Oysa kurtulduklarını sanıyorlardı. Şimdi pis bir yalana daha göz yummaları gerekiyordu. Peki amaçlarına ne zaman ulaşacaklardı? Kızılhan'lar harekete geçene kadar debelenmek dışında bir şey yapabilmelilerdi.
"Ben bir şey yaptım."
Açelya'nın cılız sesiyle yüzünü ondan tarafa döndü düşünceli her iki gençte.
"Ne yaptın?" diye atılan Serkan planlarının değişmesine bir kez daha katlanamayacak olandı.
"Planla ilgili değil. Zehra'yla ilgili."
Oturduğu yerde yükseldi, Zehra için her şeyi yapmaya hazır olan Mahmut. "Ne yaptın?"
"Evleri aradıklarını görünce gizlice içeri girip... Zehra'nın evine geçtim. Cihan aramayı yapıyordu."
"Yakalandın mı?"
Mahmut'u sakinleştirmek için omuzlarından tutup yerine alçalttı Açelya. "Hayır. Sadece Zehra'nın günlüğünü bulabileceği bir yere koydum."
Planlarının sekteye uğratacak bir şey olmadığı için rahatlayan Serkan, kafasını açık kapıdan dışarıya çıkardı tekrardan. Ondan habersiz bir şey yapılmasına sinirlenmişti. Fakat Cihan'ın Zehra'ya onların ulaşamayacağı kadar yakın olduğunu biliyordu. Ablası için doğru kararlar almasını diledi. En azından acısını hafifletmesini istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
General FictionKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...