Kızılhan surlarında da gün aynı kederle başlamıştı.
"Ne yapacağız?"
Cemile Hanım'ın sorusuna uzun süre yanıt verilmemişti. Kimse ne yapacağını bilmiyordu. Birgün gerçeklerin ortaya çıkacağını biliyorlardı. İçlerini kemiren bu anın yaşanacağı belliydi. Fakat böylesine sarsılmayı beklemiyorlardı. Evlat dediklerinin ardından kara kara düşüneceklerini hesaba katmamışlardı.
"Bilmiyorum. Sadece onlara kendilerine gelmeleri için müsaade etmeliyiz. Nasılsa buraya döneceklerdir."
"Nasıl bu kadar eminsin?" diye karşı çıkmıştı Aysun Hanı, Amine Hanım'a. "Ya başlarına bir şey gelirse?"
"Döneceklerdir. Dönmek zorundalar!"
Hasan Bey'in sözüyle herkes susmuştu. Sadece Hacer Hanım'ın bitmek bilmeyen iç çekileri duyuluyordu.
"Hacer yeter!" diye bağırdı Ethem Bey saha fazla dayanamayarak.
"Yetmez! Benim toprağı olmayan canlarım gelmiş Ethem! Benim yası dinmeyen evlatlarım gelmiş karşıma. Benim dilimden söz düşürecek yüzüm bile yok."
"Onların hâlâ bizim evlatlarımız olduğunu mu sanıyorsun? Gözlerindeki nefreti görmedin mi?"
Hacer Hanım öfkeyle bakmıştı kocasına.
"Neden o zaman bakışlarındaki kederin? Neden acı çeker bir türlü durmadan sancıyan yüreğin? Evlatlarımız değilse neden?"
Ethem Bey gözlerini kaçırmıştı. Gönlü bir türlü sızlamayı bırakmıyordu. İçinden bir ses çığlıklarıyla kanatıyordu kulak zarını. Aklına onları uyutmak için saatlerce salladığı geceler üşüşmüştü. Ufak elleriyle ona direnişleri canlandı tekrar tekrar. Zoraki adımlarını karısına attı düşüncelerinden uzaklaşabilmek için. Yerden kaldırmaya çalıştı. Ama Hacer Hanım öyle saplanmıştı ki toprağa onu oradan ölüm ancak ayırır gibiydi.
"Hâlâ olduğunuz yerde bekliyorsunuz?" diye bağırarak gelen Süheyla Hanım'dı.
Ardından onu durdurmaya çalışan Sanem'i dinlemiyordu.
"Çocukların geçmişlerini mahvettiğiniz gibi geleceklerini de el birliğiyle yok etmek mi niyetiniz? Gidin peşlerinden, durdurun rotasız yollarda kaybolmaktan. Gerçek ailelerine ulaştırın hepsini."
Ethem Bey hızla Süheyla Hanım'ın karşısında dikilmişti.
"Sen!" dedi öfkeyle. "Benim çocuklarımı benden ne hakla saklarsın? Kim olduğunu sanıyorsun kadın? Onları bana getirmeliydin!"
"Daha fazla kandırasınız diye mi? Ben de vicdan var efendi! Boynu bükük üç bebeyi cani kollarınıza nasıl atardım?"
"Ne canisi?!" diye kükredi Vahit Bey bir anda. "Ne yaptık biz onlara? Sevip, sakınıp, kollamaktan başka ne yaptık?"
Süheyla Hanım ürkerek birkaç adım geri gittiğinde Aysun Hanım dikilmişti karşısına.
"Hangi anne evladım dediğinin canını acıtır? Biz onlara hiçbir kötülük etmedik!"
Süheyla Hanım gardını indirmeyecekti henüz.
"Ailelerinden çaldınız! Yalanlarla kandırdınız! Bunlar size normal mi geliyor artık?"
"Biz onları sevdik," diyen Amine Hanım'dı. "Sadece haddimizden fazla sevdik. Suç mu?"
"Bu uğurda hayatlarını karartmanız suç!"
Abdullah'ın dediğiyle tüm yüzler ona dönmüştü.
"Oğlum?"
"Bakma öyle baba. Saklayacak neyiniz kaldı? Bu saaten sonra eve gelip hadi kahvaltı yapalım demelerini mi bekliyorsunuz? Hiçbiri dönmeyecek. En azından ne yapacaklarına karar verdikleri ana dek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
Genel KurguKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...