~|16.BÖLÜM|~ : 'Sonsuzluğu Bulmak Dileğiyle... S.A.

752 84 65
                                    

Güneşin nazik parıltıları sızlayan göz kapaklarının üzerinde oynaşırken, dolan burnu yüzünden nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştı Zehra. Ağzını açık bırakarak oksijene ulaşmaya çalıştı. Sabah ezanı okunalı bir saati geçmiş, uzak olan işine gidecek olanların araba motorları çalışmaya başlamıştı. Uyuşan omzunu ileri geri oynattı. Keşke bir minderi olsaydı. Düzleşen hassas poposu yumuşak bir yeri haketmişti en azından.

"Gir içeri!"

Duyduğu sesle irkilmişti birkaç saniye. Kendini toparlayıp balkon demirlerine tutunarak kalkmaya çalıştı. Kan akışı durmuşcasına katılaşan bacakları sarsakladı. Yılmadı Zehra, sırtını dikleştirdi. Yıkılamazdı artık o. Karıncalanan ayak parmaklarının üzerine bastı acımasızca. Açık olan balkon kapısından yatak odasına geçti.

Daha öncesinde kapıyı açık gördüğünde uyudukları anda içeri girmiş ve yorganın altında ısınmaya çalışmıştı. Fakat buz tutmuş bedeni sıcağı gördüğünde ona ihanet ederek uykuya yenik düşmüştü. Bedelini ağır ödetmişti kayınvalidesi Zehra'ya. Bir daha böylesi aptallığa yeltenmemişti.

"Kahvaltı hazırla anneme."

Tutulan boynunu inadına salladı Zehra, kocası olan adama. Mutfağa geçti. Çaydanlıkları temiz suyla doldurdu. Ocağın üzerine koydu. Buzdolabından çıkardığı kahvaltılıkları yemek masasına yerleştirdi. Bardak ve çatal-bıçak çıkardı titreyen parmakları yüzünden fazla ses çıkararak.

Bir süre sonra çaydanlıktaki su fokurdamaya başlamıştı. Etrafı kolaçan etti. Yalnız olduğunu teyit ettikten sonra çaydanlığı ocaktan kaldırıp, buz tutmuş parmaklarını ocaktaki ateşe yaklaştırdı.

Kıştan nefret ediyordu. Karların arasında yatmaktan nefret ediyordu. Fakat yaz ayazına merhem gibi gelen güneşi seviyordu. Sıcağı seviyordu.

Gözlerini yumup, ateşin sıcağına kandı birkaç saniye. İki yıl önceki Ramazan'ı hatırlamaya çalıştı. Şu an ne yapıyor oluyordu? Belki kızlarla gizlice dedikodu yapıyor, belki de sahte bir aşk filmi izliyor olurdu. Hatta hiç üşümeyen ellerinde çekirdek, dudağında sıcacık bir gülümseme olmuş olurdu.

İçini çekti sesli ve derin. Parmaklarındaki kan hızlanmıştı. Hafif iğneler batarmış hissiyle sarmalıyordu onu.

Vefasız bir el saçlarından tuttup, çekti geriye beklenmedik bir anda. Korkuyla bir çığlık kaçtı gülümsemeye hasret dudaklarının arasından. Yorgun gözleri acıyla açıldı gerçeğe.

"Anne!"

"Anne ya... Kimi düşünüyordun? Kime çektin içini?"

"Ben kimseye..."

Ensesinden bastırarak öne itildi Zehra. Yüzü yanmakta olan ateşe değmekten santimlerle kurtarırken, saçları daha sıkı kavranmıştı mümkünmüş gibi.

"Söyle?! Benim oğlum dururken kim geçiyor hain aklında?"

Göz yaşları ocağın kenarındaki kurumuş yağ lekelerinin üzerine damla damla düşerken, iki eliyle kendini geriye itmeye çalıştı Zehra. Az evvel sıcağına sığındığı ateşten şimdi hiddetle kaçınmaya çalışıyordu. Cenk'in izin vermediği alev bile onu yakamazdı, biliyordu. Fakat korkuyordu. Yanmaktan değil. O yanıklarla kardeşlerinin suratına bakmaktan.

"Özür dilerim anne. Özür dilerim..."

Saçlarındaki el gevşerken, kafasını kaldırabilmişti nihayet. Nefeslerini düzene sokmak için eli göğsüne gitti. Bir gözü kapıya çevrildi Cenk'in görüp görmediğini anlamak için. Annesiyle çatışmasını istemiyordu. Dahası... Onu annesinin elinden alır mıydı, bilmiyordu.

Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin