~|12. BÖLÜM|~ : 'Sevmeyeceksen Benim Gibi.'

877 83 77
                                    

Artık duran gözyaşlarının yerini derin iç çekişlere bırakan Asiye, camdan dışarıya bakıyordu. O mesajlarla hiçbir ilgisi yoktu. Ama neden inanmamıştı abisi? Nasıl kanardı böylesi iğrenç yalanlara? Nasıl düşerdi bu hain tuzağa?

Asiye'nin tekrar ağlamaya başladığını gören Aliye, başını geriye yasladı. Neydi bu başlarına gelen musibetler? Ne kendi ne kardeşi o mesajlardan haberdardı. Fakat alenen onların telefonundan gönderildiği onaylanmıştı.

Asiye'nin elinin üzerine koydu avuçlarını Aliye. Ezan bitene kadar dua etti. Birilerinin onlara yardım etmelerini diledi. Bunu onlara yapanının kim olduğunu bulabilmek için güç diledi.

Eve yaklaşan Vahab, hızını kesti.

"Siz nasıl geldiniz? Kim dedi orada olduğumuzu?"

Cevap vermedi kızlar. Ne kaynaklarının ifşa olmasını istiyorlardı ne de geliş yolunun rezaletini açığa çıkarmak.

Cevap alamayınca bozulsa da tepki vermedi Vahab, telefonunu çıkarıp babasını aradı arabayı görülmeyecek bir yere çekerken.

Aramasına cevap verilene kadar nefesini tuttu.

"Alo! Vahab neredesiniz? Ezan okundu ne sofra hazır, ne siz ortadasınız? Bu ne rezalet?!"

Ethem Bey'in tahammül sınırlarını aştığını belli eden sesine karşın nefesini bir anda salan Vahab, sanki maraton koşmuş gibi soluk soluğa girdi konuşmaya.

"Baba... Hamit'le Mete... Ağır yaralanmışlar."

"Ne?!"

Telefonu kulağından uzaklaştıran Vahab, daha ne kadar abartabileceğini tartıyordu. Ali Ömer'in mesajında dediği gibi herkesi evden çıkarmalıydı.

"Abdullah hastanede şimdi. Durumları çok ciddiymiş. Ameliyatta olabilirler. Belki de çoktan..."

Vahab'ın söyledikleriyle yüzündeki yaşları silen Asiye, öne atılmıştı daha iyi duyabilmek için. Sadece dayak yemişlerdi. Evet belki birkaç kırık çatlak oluşmuş olabilirdi. Fakat Vahab'ın anlattığı kadar abartılacak bir durum söz konusu değildi. Ne yapmaya çalışıyordu?

"Hangi hastane?"

Adres için babasını Abdullah'a yönlendiren Vahab, beklemeye koyuldu arabanın ledlerini kapatarak iyice karanlığa boğularak.

Birkaç dakika sonra evin bahçesinden üç araç çıkmıştı.

"Aliye. Eve dikkat çekmeden girip kimlerin içeride kaldığını bana mesaj atar mısın?"

Kaşlarını çatan Aliye, gidiş yolunda kapattığı telefonunun açma tuşuna bastı.

"Neler çeviriyorsunuz?"

"Sonra anlatırım. Şimdi dediğimi yap."

Oflayarak arabadan inen Aliye'nin peşi sıra kendi tarafındaki kapıyı açmaya yeltenen Asiye'yi geriye dönerek durdurdu Vahab.

"Sen kal."

Eli kapının kolunda öylece kalakalan Asiye, nefes almayı unutarak sordu.

"Neden?"

"Eğer evde çok fazla kişi varsa oyalamaya gidebilmen için."

Yüzünde ne zaman oluştuğunu farketmediği gülümsemesi solan Asiye, başını önüne eğdi. Ne bekliyordu ki? 'Dur Asiye! Yaralandın galiba.'demesini mi? Yoksa 'Gidersen aklım sen de kalır?' mı? Hani hayal kurmayı sadece onun yüzünün olmadığı zamanlarda kullanacaktı?

Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin