Yakasına yapışmış olduğu adamı, tendonları kopmuşcasına ruhu çekilen parmakları tutamaz olurken geri çekildi Cenk.
"Ali," dedi karşısında yüzü duruyormuşcasına. "Ali Demir!"
Sonrasında yerde şişmiş göz kapakları arasında korkuyla titrerken bile ona bakmaya devam eden adama döndü bakışları.
"Ne dedi size?"
"Abi..."
"Ne?!" diye bağırdı Cenk boğazındaki damarlar kabaran burun delikleri kadar belirginleşirken.
"Cenk itini de alın, dedi. Onunla da işimiz bitti. Ayak bağı istemiyorum, dedi."
"Başkası... Başkasından bahsetti mi? Bir kadından? Ailesinden?"
"Yemin ederim bize bu kadarını dedi. Abi... Bizi polise vermeyin."
Ötesini dinlemedi Cenk. Adamın yalvarışları zihnindeki Zehra'nın çığlıklarına merhem oluyordu. Gerisin geri çıktı evden ayakkabılarını giyerek.
'Ali...' dedi içinden. 'Babam yetmedi mi? Zehra yetmedi mi? Sıra bana mı geldi?'
"Enişte!" diye seslenen Cihan'a döndü yüzünü.
Sadece Zehra'nın babasının ölümünden mesul olduğunu biliyor olmalıydı Cihan. Gözlerindeki öfkeyi dizginleyen şey ablasının pişmanlığı olduğunu farketti. Zehra'nın nasıl muamele gördüğünü de okumuş olmalıydı. Zira karısı artık onunla konuşamadığı her şeyi kağıtlara döküyor olmalıydı. Ne diyebilirdi ki Cenk? Acısı tazeyken nasıl kollarına sarabilirdi tertemiz? Nasıl silebilirdi geçmişlerini? Nasıl? Nasıl?!
Arabasına bindi sessizce. Ayrıldıkları evin dış boyasına yaklaşan siren sesleriyle birlikte kırmızı mavi ışıklar yansırken ardına bakmayı kesti.
"Ben hastaneye gidiyorum," dedi Cihan'a uyarırcasına.
"Ben de. Enişte?"
"Şimdi değil Cihan."
Sükuneti de kattılar arka koltuklarına, hastaneye yol aldılar iki arabayla. Bir süre sonrasında ulaşmak için yandıkları yere gelmişlerdi. İndiler arabadan. Güvenlik ziyaret saatinden ve bayram olmasından dolayı esnek davranırken, hesapsız çıktılar kadın doğum katına.
Cenk önderliğinde girdiler odaya Kızılhan özlemiyle. Gözler anın başrolüne değdi hemen. Bilinçsizce yatıyordu. Sedyeye davrandı Cenk üç büyük adımda. Zehra'nın ellerine dokundu.
"Ne oldu?"
Akmayı hiç kesmeyen gözleri eşliğinde dillendirdi Zülal olanları.
"... sonrasında da zaten hemşireyi çağırdık. Doktoru müdahaleye geldi. Sakinleştirici yaptılar, hemen uyudu. Enişte... doktor dediki bebeklerin..."
Devamına izin verdi Cenk. Elini kaldırıp susturdu Zülal'i. Avuçlarındaki yaşadıkları yaza inat, beklenen kışa nispet buz tutmuş elleri sıktı.
"Herkes gitsin. Gece biriniz yanında kalmaya gelsin yeter."
İtiraz etmek isteyen Aliye'yi omzuna dokunarak engelledi Asiye. Şu an onlara en iyi gelecek olan şey kendileriydi. Acıları yaşanmayı hakediyordu.
İmkan tanınmayan her duygu celladı olurdu geleceğin. Yalnızlık bazen en iyi ilaçtı. İki kişilik de olsa.
Odada iki pişmanlık dolu beden ve iki oluşumlarında dahi sorunlarla yüzleşen ufak canlar kalmıştı nihayet.
"Unut Zehra," dedi sanki duyulabilecekmiş gibi. "Geçmişi, geleceği, şimdiyi. Sadece iki küçük kızı hatırla. Yaşatabileceksen diren. Gücün yoksa daha fazla acıtma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
General FictionKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...