~|18. BÖLÜM|~ : 'Bir Çiçek Uğruna...'

787 78 55
                                    

Bulutlar manasızca dağılmış gökyüzüne, aşıklara gölge vermemeye çalışıyor, güneş açıkta kalanı kavurmaya and içmişcesine gösterişe kalkıyordu.

Çiçekler savaşa hazır askerler gibi dimdik, esmeyen rüzgar yüzünden savrulmayan çimenler ezilmeye müsait bekleşiyorlardı.

"Günaydın!" diye şakıdı Kızılhan hanesinde bir ses.

Gözlerine bakıldığında absürt kaçmayacak kadar sürme çeken Asiye, yüzünü buruşturmuştu.

"Sus artık Aliye. Anladık bayram. Allah gönül ferahlığı versin hepimize. Ama neden bu neşe? Bıktırdın."

Asiye'den evvel maskarayı kapan Aliye hafif ağzı aralanırken bulaştırmamaya özen göstererek kirpiklerini belirginleştirdi.

"Ne yapayım Asiye? Ramazan çarçabuk geçiyor, yılda iki kez yaşıyoruz bayram. Ne kadar hoş vakit geçirirsek o kadar kâr."

Daha da sorgulayarak ikizini köşeye sıkıştırmak istemedi Asiye. Seven sevdiğini söylemekte ya geç kalırdı hep ya da onun gibi tek yaşardı müebbet. Madem karşılıklı bir sevdaydı yaşanan. Gizlense de yol verirdi Allah vuslata erdiren.

"Ben bahçeye çıkıyorum," dedi maskarayı ikizinde alıp, kirpiklerine sürüp çıkan Asiye.

Odasındadan çıkmasını bekliyor gibi bir anda ortaya çıkan Cihan'a gülümsedi.

"Hayırdır? Ütülenecek mi onlar?" dedi elindeki gömlekleri işaret ederek.

İlk sarsakça bakan Cihan "Yok... Sen git işine, Aliye yapar," diyerek Asiye'nin az evvel kapattığı kapıyı tıklatmıştı.

Üstelemedi Asiye. Sevdaya yakışmayan üçüncü şahıslardı. Yalnız bırakması daha hoşlarına gidecekti. Hızlı adımlarla çıktı evden. Boş evler arasına ektiği aslanağzı çiçeklerinin yanında diz çöktü.

"Yağmur yağmıyor hiç bu aralar. Kuruyup gideceksin diye korkuyorum."

Çimenler arasına sakladığı su şişesini çıkarıp toprağa azar azar serpiştirdi.

"Biri de sizi görüp demiyor ki... O bir çiçek. Susuz ne yapar?"

Gözleri konuştukça dolmaya başlarken, sesi tanınmayacak kadar boğuklaşıyordu.

"Ben sularım sizi, korkmayın. Soldurmam. Neden görülür bir yere ekmemişim ki sizi? Ne salakmışım. Görmüyorlar sizi benim yüzümden, sulamıyorlar, ilgilenmiyorlar. Soluşunuza üzülmüyorlar. Salağım ben. Özür dilerim."

Burnu dolmuş bir baraj gibi taşarken, çekti Asiye. Aliye olsa şalına silerdi şimdiye.

Bulanıklaşan görüşünü düzeltmek için kırpıştırdı birbirine yapışan kirpiklerini. Bir mendil girdi görüş açısına. İrkilerek kaldırdı kafasını.

"Sen?" dedi geçenki taksicinin surları geçmeye nasıl cesaret ettiğini sorgularken.

"Tam tanışamamıştık Asiye. Ben Mahmut. Adını nereden bildiğimi sorma, siz birbirinize seslenirken duymuştum."

Uzatılan mendili almamış, geri geri gitmişti Asiye korkarak. Ne işi vardı bu adamın burada?

"Korkma lütfen. Sana zarar vermeye asla yeltenmem. Kiracılarınıza geldim ben. Sesini duyunca istemeden rahatsız ettim. İyi misin?"

Yanaklarındaki yaşları sildi Asiye hızla. "Akrabası mısınız?" dedi siz vurgusunu bastırırken.

"Küçük oğluyum," dedi Mahmut gülümseyerek. "Yani kiracınız sayılırım."

Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin