Dirseklerinden destek alarak kalkmaya çalıştı Asiye. Fakat kırılan merdivenin basamakları karnına yaptığı baskıyla canını daha fazla acıtmıştı. Sırtı Vahab'ın dizlerindeydi.
"Vahab..." dedi tozdan dolayı genzi yanarken. "İyi misin?"
Merdivenin dayanağının üzerine düşmüş olan Vahab ise acıdan konuşacak durumda değildi. Üzerindeki merdiven basamaklarını kenara itti Asiye. Sanki karnını yanan bir sobaya dayamış gibiydi. Öylesine yanıyordu ki bir eli karnında dizleri üzerine kapaklandı. Göz kapakları acısını yaşlarla anlatmaya çalışırken, iniltileri Vahab'ınkilere karışıyordu.
Zor bela yerdeki koltuk minderlerine attı kendini. "Vahab," dedi gözlerini sancısını dindirmek ister gibi kısarken. "Yanıma gel."
Asiye'nin ayak bileğini tutup yerinde doğrulmaya çalıştı Vahab. Merdivenin kırık dayanağından ayrılan bedeni hançerlerle deşiliyormuş gibi kemiklerine kadar işlerken mindere yüzü koyun uzandı.
Vahab'ın sıcaklığını yanında hisseden Asiye gözlerini açmıştı. "İyi misin?" dedi kaçıncı kez sorduğundan bihaber.
"İyi..." diye başladığı cümlesini eli beline giderken tamamlayamayan Vahab acıyla anlamsız birkaç hece daha söylemişti. "Sen?" diye ekledi sorarcasına.
Vahab'ın dibine kadar sürükledi kendini Asiye. Bedeni tamamen sevdiği adama değerken karnındaki elini çekip Vahab'ın elbisesini ensesine kadar kaldırdı.
"Vahab!" dedi sesi kendi ağrısını unutmuş bir dehşetle. "Çok acıyor mu?"
Dişlerini sıkıp acısının dağılmasını bekledi Vahab. Sanki mümkünmüş gibi daha da sızlarken kemikleri boynunu Asiye'den yana çevirmişti. Bir yana savrulmuş olan telefonun ışığı etrafı cılız da olsa aydınlatıyordu. Genç kızın gözlerindeki korkuya yakalandı bakışları. Bir nüshası onda peyda oldu.
"Senin..." dedi kelimelerini sıktığı dişleri boğuklaştırırken. "Canın yandı mı?"
Bedeninin bir yerinin sızladığının farkındaydı Asiye. Fakat boydan boya soyulmuş olan karnı, Vahab'ın darbe almış sırtı kadar yakmıyordu canını.
"İyiyim ben," dedi gözlerinden ard arda akan yaşlara ek dolan burnu yüzünden sesi titrerken. "Sen kötüsün. Özür dilerim."
Güç bela elini kaldırdı Vahab. "Tamam, özür dileme. Telefonum... Yardım çağır."
Vahab'ın telefonuna can simidiymişçesine atılan Asiye, rehberde önüne gelen ilk ismi -abisini- aramıştı. Duyulması gereken çalış sesi kulağını doldurmazken bir gerçeğe çok taze ayılıyordu. Yerin altında telefon çekmiyordu. Saçma bir şekilde kendi telefonunu çıkardı. Ekranı çatlamış telefonun da şebekesi yoktu.
"Açmıyorlar mı?" dedi Vahab gözlerini beynine sokmak ister gibi sıkı sıkıya kapatıp bastırırken.
Sevdiği adamın yüzündeki ağrının misli sancıyla sarsılırken, telefonu kulağına dayadı. "Alo... Abi," dedi gözleri bir defa da çaresizlikle dolarken. "Bizim boş evlerden birinde bir çukur varmış. İçine düştük," dedi yanıt gelmeyeceğini bile bile bir süre bekleyerek. "Evet," dedi sanki ona bir şey sorulmuş gibi. "Evet, ilk boş evdeyiz. Sizi bekliyoruz."
Hiç çalmamış olan telefonun boş ekranına dokundu bir aramaya kapatır gibi. Yastıkların üzerine bıraktı.
"Geliyorlar mıymış?" diyen Vahab umutluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
General FictionKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...