Nereye gittiğini bilmeyen Vahab nihayet aracını durdurduğunda öfkeyle inmişti taşlı yola. Hemen ardından inen Asiye omzuna dokunmuştu.
"Sıkma kendini. Boşalt içini."
Vahab sırtını arkasındaki arabasına yaslamıştı. Gözlerini gökyüzüne çevirdi.
"İçim, Asiye... Deli bir nehir gibi. Boşalsa sel alacak her yerimi, boğulacağım."
"İçinde kalsa taşmayacak mı nasılsa? Ben boğulmana izin vermeyeceğim Vahab."
Vahab gözlerini yumdu sıkıca. Açtığında karşısına geçen kıza bakıyordu. Sanki kendi canının acısı umrunda değilmiş gibi onunla ilgileniyordu. İkizine sarılıp ağlayan çocuk değilmişçesine ona şefkatle bakıyordu. Gülümsemek istedi Vahab. Yüreğinin ısındığını hissettiği kıza teşekkür etmek istedi. Ama ne ekşi değmişçesine büzülen dudakları gülümseyebilmişti ne de yanan dili teşekkür edebilmişti.
"Asiye..."
"Söyle."
"Senin canın yanmıyor mu? Kandırılan gençliğin ağlamıyor mu? Yalan olan çocukluğun sancıyla kıvranmıyor mu derinlerinde? Kayıp geçmişin kurcalamıyor mu aklını? Kanamıyor musun sen Asiye?"
Asiye gülümseyebilmişti Vahab'ın aksine. Çekinemeyecek kadar kendinde olamayarak tuttu sevdiği adamın ellerini onu izleyen şaşkın bakışlara bakarken.
"Canım yanıyor Vahab. Ağlıyorum. Acıdan kıvranıyorum. Aklım karmakarışık ve evet durmadan kanıyorum derinimden. Ama düşmüyorum. Çıkamayacağım kadar derine düşmüyorum. Çıkar yol bulacak akıl aramak istiyorum. Ben de değilse de kimdeyse ona gitmek istiyorum. Sen de düşme."
Vahab tebessüm edebilmişti nihayet.
"Sandığımdan daha mantıklıymışsın Asiye. Her geçen gün beni daha çok şaşırtıyorsun."
Avuçlarındaki elleri sıktı Asiye.
"Şaşırmaya alışman gerekecek. Çünkü gerçekten bildiğinizden daha farklıyım."
"Neden?"
"Ne neden?"
"Neden tanıdığım Asiye'yi gözümde değiştiyorsun? Ya da şöyle mi sormalı; ben esas Asiye'yi neden tanıyamadım?"
"Görmek istediğini görürsün Vahab. Anlamak istediğini anlarsın. Mühim olan vakittir. Geçtiyse eyvah. Geçmemişse şükür."
Ellerini tutan genç kızın parmaklarından azad olan Vahab, Asiye'yi dirseklerinden tutmuştu.
"Vakit geç mi Asiye?"
Asiye şaşkınca bakıyordu Vahab'a.
"Ne?"
"Görmek istediğimi görmek için, anlamak istediğimi anlamak için. Vakit geç mi Asiye?"
Yutkunmak istedi Asiye. Gözlerinin yaşardığını hissetti.
"Ne demek istiyorsun Vahab?"
Gönlü şaha kalkmışken hareket etmiyor olmak çok saçmaydı. İçinin titreyişiyle üşürken mevsimin yaz olması kadar saçmaydı hem de. Yüreğinin gizi, aklının düşünün gözlerine istekle bakıyor olması ise gerçek olmayacak kadar güzeldi.
"Aklım Asiye... Uzaktayken sende yakındayken sende. Yüreğim hele... Konuşamaz, sesi yok sanırdım. Avaz avaz çağlıyor. Anlamazdım, konduramazdım, bilmezdim Asiye. Ama dayanamıyorum. Bu kadar yalanın içinde yalnız yapamıyorum. İçim dışım birbirine karışmışken demeden yapamazdım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
General FictionKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...