Cemile Hanım ve Hacer Hanım getirilmişti önce. Sonrasınsa Benan, Aliye ve Asiye sürüklenerek yanlarında diz çöktürülmüştü. Ali Demir ilk kadınlara döndü.
"Önden kadınlar nezaketini göstermeyi unutmuştum. Beni bağışlayın."
Cemile Hanım öfkeyle bakarken, Hacer Hanım Vahab'ın üzerine ters eğildiği Serkan'a odaklanmıştı. Başını yere değecek kadar eğdiğinde nihayet görebilmişti ondan gizleneni.
"Serkan!"diye bağırdı. Serkan'ın kanı Vahab'ın parmak aralarından taşmış, koyuluğuyla göz korkutuyordu. "Abdullah'ım!" derken o korkuya kapılmış gözün yaşlarıyla sarınmıştı Hacer Hanım.
Serkan başını zoraki ona bağıran kadına çevirdi. Islak gözlerdeki endişeye baktı. Akan yaşlardaki şefkatle içi titredi. Nasıl bir insan başkasının çocuğunu böylesine sahiplenebilirdi? Nasıl bir kadın yıllarca görmediği çocuğun tanıyamacağı kadar değişmiş yüzüne bile sevgiyle bakabilirdi?
"Hacer Hanım," dedi sesini gülümsemeye çabalayan dudaklarından çıkarmaya çalılırken. "Ben iyiyim."
Hacer Hanım dizleri üzerinde sürüyerek yanına gitmek istedi. Ama ardındaki adam bırakmıyordu. Yana yakıla iplerinden kurtulmak istedi. Gücü yetmedi.
"Ben iyiyim," dedi Serkan tekrardan.
"Oğlum..." derken inanmamış, sesi titremişti Hacer Hanım'ın. Ali Demir'e nefretle döndürdü yüzünü. "Ona nasıl dokunursun?!"
"Oğlunu kurtarmak ister misin?" Ali Demir'in sorusundaki heves şeytanın günaha davet ederkenki tatlılığındaydı. "Kan kaybından ölmesini istemezsin değil mi? Bana Zehra'yı getir. Seni onunla beraber serbest bırakayım."
Vahab başını olumsuzca salladı. "Sakın anne!"
Ali Demir silahını çıkardı hışımla. Vahab'ın kafasına dayadı.
"Hayır!" diye atıldı Asiye.
Ali Demir şaşkınca döndü Asiye'ye. "Ona zarar gelsin istemiyor musun?"
"Hayır, hayır. Çek o silahı!"
"Bırak oğlumu!"
Oğlu için bağıran kadınla, korkuyla bakan kızın haykırışları hoşuna gitmişti Ali Demir'in. Vahab'ın kafasına silahın namlusunu bastırdı iyice.
"Onu kurtarmak ister misiniz?"
Vahab şiddetle bağırdı. "Sakın ona kanmayın. O bir şeytan!"
"Bir parmak hareketime bakar," derken heyecanlanmıştı Ali Demir. "Onu kurtarmak ister misin annesi? Ne dersin Asiye? Ablanı bana getirecek misin?"
Asiye hıçkırıklara boğulmuştu. Başını yere koyup ağlamaya başladı.
"Dur artık lanet adam, dur! Onu da alma benden!"
Bir gün ailesinin kızı olmadığını öğreniyordu. Sonra annesinin onu doğurmak için aklını kaybedecek kadar işkence çektiğini, ailesi sandığı insanlara emanet ettiğini öğreniyordu. Oysa kalbini kırdığı ailesinden özür dileyecek kadar bile vakit tanımamıştı hayat ona. İkisini birden almıştı tek bir günde. Şimdiyse gerçek babası olduğunu öğrendiği adam sevdiğinin canıyla tehdit ediyordu Asiye'yi. Ablasının canına karşılık sevdiğini atıyordu önüne. Bu kadar bedel ödeyecek ne yapmıştı?
Ali Demir yere çömeldi. Asiye'ye sanki tüm dileklerini yerine getirebilecek biriymiş gibi bakıyordu. Gözleri hırsla ışıldarken, utanmasa ağzından salyasını akıtacaktı.
"Asiye... Güzel kızım. Ablanı bana getirecek misin?"
Ali Ömer'le Cihan aynı anda karşı çıkarken, Davut'la Aliye 'hayır' diye bağırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
General FictionKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...