Ayaklarını yataktan aşağı yavaşça indirdi Zehra, Cenk'i uyandırmamaya özen göstererek. Mutfağa inip sandalyelerden birini çekti ve masadaki sürahiden bir bardak su içti. İkinci bardağı dolduracakken titreyen eli yüzünden sürahiyi devirecek gibi oldu. Yaşaran gözlerini yumdu.
Şu an kardeşleri uyanmış olmalıydı. Büyüklerinin ellerini çoktan öpmüş, birbirleriyle tokalaşıp şakalaşmıştı. Bir önceki sene buruk da olsa yanlarında oluşunu hatırladı.
Doğru mu yapmıştı? Susarak, kaçarak, gizleyerek... Doğru mu yapmıştı? Yoksa olacak olana savrulurken kendine eziyet mi ediyordu? Gözlerinden yaşlar süzülürken, burnunu çekti.
Artık parmağını sıkan yüzüğünü yağlayarak çıkarıp yemek masasına bıraktı. Akmaya devam eden yaşlara alışmış, bahçeye çevirdi bakışlarını. Evini özlemişti. Küçük bir kız olduğu evini deli gibi özlemişti. Bahçesinde oyunlar oynadığı ağaçları, üzerine yattığı çimenleri hatta çubukla dürttüğü solucanları.
Bir de kasvet kokan eve çevirdi bakışlarını. Burada oynamış mıydı çocuklar? Kahkahalar atılmış mıydı? Güzel bir güne açılmış mıydı kapılar? Cenk burada bir daha mutlu olabilecek miydi?
Yüzünü karnına indirdi. Peki onun çocukları? Zehra gibi koşabilecek miydi babalarının kollarına? Anne sevgisini tadabilecek miydi? Çocukları... Çocuk olabilecek miydi?
Ensesinde bir nefes, ardında bir beden peyda oldu. İrkilse de tek kelime etmedi Zehra. Cenk'in nefesiydi bu. Artık tanıyordu. Sıcak ve öfkeli.
"Kahvaltı neden hazır değil?"
Saate hiç bakmadığını hatırladı Zehra. Kahvaltı zamanı gelmiş miydi? Cenk'in işi?
Kalkmaya yeltenecekken omzuna bastıran ellerle yerine zımbalanmıştı.
"Bugünün bayram olduğunu unuttun mu?"
Bayram... Evet, az evvel o da onu düşünmüştü. Bayramdı bugün. Peki Zehra ne yapacaktı?
"Ne yapayım?"
"Bayramda ne yapardın?"
Gülümsedi Zehra bilinçsizce.
"Sabah bayramlıklarımı giyer, el öperdim. Ailemle kucaklaşır, mezarlık ziyareti yapardım. Sonra dedemin kardeşlerini ziyaret eder, misafirleri ağırlardık. Sonra kızlarla..."
Omuzlarındaki ellerin tutuşu sertleşince bulunduğu zamana döndü Zehra. Yaşadığı mekana hapsoldu anılarından sıyrılıp.
"Evden çıkmak yok!"
Yutkundu güçlükle. Dünkü siniri geçmemişti demek. Gitmeyeceklerdi ailesinin yanlarına. Kabullenerek salladı başını Zehra.
Kalkıp buzdolabını açtı, bir damla burnunun ucuna kadar gelip akmadan asılı kalırken.
"Kahvaltı hazırlama artık. Mezarlığa gideceğiz."
Bir heves arkasını döndü Zehra. "Ben de ge..."
Kocasının eli hızla yanağını sıyırıp buzluğa çarparken nefesi kesilmişti Zehra'nın. Cümlesini devam ettiremedi.
Çenesinden tutup yüzünü yüzüne çekti Cenk. "Eğer bir daha ağzını açarsan seni o buzdolabına kitlerim. Bunu yaparım Zehra. Sakın beni sınama."
Yapabildiği kadarıyla başını salladı Zehra. Onaylamak için bile açamadı ağzını.
Hırsla çekip gitti Cenk de. Tüm evi sarsacak bir şiddetle annesine bağırdı. Yarım saat içinde hazırlanıp çıktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
General FictionKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...