Akşam vakti kimsenin ne yaptığının farkında olmamasıyla çabucak geçmişti. Büyükler tuhaflığı sorgulamamış, durgunluğu üstelememişti. Yemeğin hemen ardından odalarına çekilmişlerdi.
Bulaşığı bir çırpıda halleden kızlar dinlenmek için salona geçtiğinde, üst üste yığılmış perdeleri görünce hatırlamıştı unuttuğu şeyi Asiye.
"Hay Allah!" dedi içinden kendine kızarken.
Kapının önünden geçen Ali Ömer hayıflanmayı duyunca kızkardeşinin yanına gelmişti.
"Ne oldu abim?"
"Perdeleri boş eve götürecektim, unutmuşum."
Güneşlikleri koca bir kulaçla kucaklayan Ali Ömer, telefonuyla uğraşan Cihan'a yardım etmesi için seslenmişti. Tül perdeleri de Cihan kucaklarlarken teşekkür ederek kendini koltuğa bırakmıştı Asiye yorgunlukla.
Vahab hâlâ ona geri dönüş yapmamıştı. Halasını sabah erkenden aramış sağ salim vardığını işin başına geçeceğini söylemişti. Fakat son birkaç saattir telefonuna da ulaşamıyordu. İçi daralmıştı.
Geceye Cihan'ın bir arkadaşı belgelerin doğruluk derecesini araştırıp bilgilendirmek için arayacaktı. O zamana kadar zaman geçmek bilmiyordu. Odasına çıkıp beyaz güllerini suladı çok az. Aslanağzılarıyla ilgilendi bir süre.
Aklına her şey Vahab'ı getiriyordu. Kurtuluş yok. Çünkü kurtulmak isteyen yok. Sıkıntılı da olsa gülümsedi Asiye. Çiçeklerini alıp çekmesine sakladığı anahtarı aldı. Vahab'a yalan söylemişti. Evde sadece onun şifresini biliyor ve onun odasının anahtarının yedeğini taşıyordu. Ama Vahab'ın bunu bilmesi gerekmiyordu ya.
Kimseye görünmeden çıktı evden. Halasının evine girdi. Neyseki büyükler çay için Hasan Bey'in evinde toplanmışlardı da ev tenhaydı. Vahab'ın odasının olduğu kata çıktı. Kapı kolunu çevirdi. Fakat kilitlenmişti. Kendi kendine güldü. Gerçekten kitlemiş miydi?
Anahtarıyla açtı kapıyı. Pencerenin önüne özenle bıraktı saksılarını.
"Beyaz güller ben de, aslanağzı çiçekleri sen de. Bence çok adilce Vahab bey."
Yatağa oturdu rahatça. İki elini arkasına koyup, yamuk duruşunu dikleştirdi. Vahab'ın saçlarını her gece okşayan yastığa çevirdi başını. Kalbinin ritmi birkaç atış bozulurken derince soluma ihtiyacı hissetti. Tek elini göğsünün üzerine koyup utanmazca bıraktı bedenini yatağa. Gözleri usulca kapanırken, aklına çiçekçideki hâlleri geldi. Gülerek yan döndü. Hemen ardından bahçedeki duruşları, bayramdaki selamlaşmaları, vedalaşmaları, valiz hazırlarkenki konuşmaları. Son gelişindeki tüm anıları doluştu zihnine yüreğine acımaksızın. Boştaki elini yüzüne kapadı biri gelse tüm düşüncelerini görecekmiş gibi. Bir tek kendine saklamak istiyordu sevdasını. Bir tek kendi duysun istiyordu feveranını.
Dudakları kıvrılırken bir şarkı sözü geldi derinlerinden. İnce sesinin kadifemsi tonuna yakışan nameler süzüldü dilinden fütursuzca.
(Asiye'nin söylediği şarkı medyamızda var ki!)
"Ah gideni değil de kalanı boğar ayrılık, yanar dağlar kadar.
Yanlızlıktır yoldaşın artık mevsim hep sonbahar.Gün geceye kavuşur, yüreğin uyuşur,
El çekersin bütün dünyadan,
Hasretin tutuşur, anılar uçuşur,
Acı bir elvadadır arda kalan,
Yalan aman aman ötesi yalan de yalan"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
Genel KurguKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...