"Ne diyorsunuz lan siz?! Bu ne biçim yalan?"
Cihan'ın çıkışını Vahab kolundan tutarak durdurmuştu. Bu kiracılar artık çok oluyordu. Kızların etrafında dolanıyor -özellikle Asiye'nin- en olmadık anlarda olmamaları gereken yerde oluyor ve sırla ilgili her işte etrafta dolanıyorlardı. Vahab o gün çukurdan çıkmalarına yardım etmelerinin tesadüf olmadığını bilecek kadar zekiydi. Fakat onların aile meselelerine bu şekilde karışamazlardı. Hele ki yalanlarıyla, asla!
Mahmut'un karşısına dikildi. Saniyelik bir hareketle yakasından tuttu.
"Olduğunuz yerde kalın!" dedi dişlerinin arasından çıkan kelimleri şaşılacak derece rahat duyulurken. "Sizin bu işten ne gibi bir çıkarınız var bilmiyorum, oyununuz ne anlamıyorum. Ama şu andan sonra herhangi bir yerde karşıma çıkarsanız..."
Serkan, Vahab'ın Mahmut'u yakasından tutan elini geri savurdu. Cihan hemen öne atılmıştı.
"Kör müsünüz yoksa aptal mı?"
Serkan'ın sorusu pimi çekilen bomba gibi fırlatılmıştı karanlığın aydınlattığı yüzlere.
"Lan!" diye bağırarak Serkan'a atılan Ali Ömer'i Aliye'ye ve Asiye güçlükle tutmuştu. "Senin dilini koparırım!"
"Yalan bizim dilimizden değil sizin taşıdığınız soyadınızdan geliyor!" diye karşı atağa geçen Mahmut'tu.
Vahab tekrar yakasına yapıştığında Vecihe ve Zülal araya girmişti. Cihan'ı ise Benan evvelden göz hapsine almıştı.
"Yeter!"
Davut'un sesi boşlukta yankı yapıp birkaç kez kendini tekrar ederken herkes ona döndü.
"Yeter artık! Birbirinize sataşmaktan vazgeçin. Vahab, Ali, Cihan... Kendinize gelin. Burada ne için bulunduğumuzu unutmayın! Ve siz..." dedi kiracılara dönerken. "Siz de dolandırmadan amacınızı söyleyin! Burada ne işiniz var? Burada olduğumuzu nereden biliyordunuz?"
Mahmut kendini Vahab'tan kurtarmış yakasını düzeltirken, Serkan herkesin onu görebileceği şekilde ortaya geçti. Ona hırs, korku ve bilinmezlikle bakan gözlerde dolandı birkaç saniye.
"Bence de artık sizin yalanlarla uyutulduğunuz yeter. Hepiniz şu surlar ardında bir gizemin karanlığında yeterince kandırıldınız. Bakın bunu sadece ben değil, siz kendiniz farkettiniz değil mi? Vazgeçmek isteyeninizle, keşfetmek isteyeninizle, bilmemezlikten gelenlerinizle... Hepiniz, hepiniz ortada dönüp dolaşan bir pürüzü farkettiniz. Kiminiz ailesine danışmadan karar almak istemedi, kiminiz onların yanlışı olduğunu anlayıp gizledi. Ama sonunda yine hep beraber indiniz bu sizden saklanmış yere. Kendi ellerinizle buldunuz bize ait evlat edinme belgelerini."
Ali Ömer her zamanki şüpheliciliğiyle atılmıştı ortaya yine. "Onları oraya sizin koymadığınızı nereden bilebiliriz? Ya tüm bunlar sizin saçmalığınızsa?"
Birkaç küçük adımda Vahab'ın karşısına geçmişti Serkan. Aşağısı havadan yoksun ve kalabalıkla kuşatılmışken oksijenden her geçen saniye daha da mahrumlaşıyordu. Yüzlerinde boncuk boncuk yer eden ter bunun nişanesi gibiydi.
"Pekâlâ yukarı çıkıp Hacer Kızılhan'a diğer üç çocuğunun nerede olduğunu sorabilirsiniz? Sözde beş çocuğunun olduğunu, Vahab'ın onun yaşayan tek evladı olarak biricikliği elinde tuttuğunu söyler. Peki sorarım size. Adı geçen dört çocuktan sadece tekinin mezarını göstermediler mi size?"
"İkisi daha doğmadan düşük..." diye araya atılan Asiye'yi susturdu Mahmut.
"Buna gerçekten inanıyor musunuz? Peki üçüncü? Mezarı nerede?!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
Ficción GeneralKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...