Kapıyı açıp, evine girdi Zehra. Üzerindeki pardesüyü çıkarıp, şalıyla beraber astı vestiyere. Babetlerini çıkarıp, ev terliğini geçirdi ayağına. Mutfağa geçmek için davrandı, aynadaki görüntüsüne takıldı.
En baştan beri balıketli bir vücudu olmuştu Zehra'nın. İlk aylarda bebeklerini saklamasına yardımcı olmuştu. Fakat ay geçtikçe orantısız kilo alışını durduramamış, karnı belirginleşmeye başlamıştı.
Yan durup karnına baktı Zehra. Sonra da düz durup tekrar baktı. Onu her gün gören insanlar kademeli olarak genişleyen bel çevresini farketmekte zorlanabilirdi. Fakat günlerdir görmediği ailesi anlamakta zorlanmayacaktı. Bugün söylemeliydi.
Kayınvalidesi zorluk çıkarmasaydı şu an kendi evlerinde olacaklardı. Çekinmeden söylemiş olacaktı Cenk'e.
Mutfağa geçti. Ekmeğinin arasına çikolata sürüp yerken, diğer yandan yemek yapmaya girişti.
Pilavını dinlenmeye bırakıp, çorbayı karıştırdı. Fırındaki tavuğu çıkarıp salataya girişti.
Her şeyi hazırladığında hava henüz kararmaya yüz tutmuştu.
Ailesi şimdi misafirlerini ağırlıyor olmalıydı. Kızların bulaşıkları yıkarken yakındıkları duyar gibiydi. Erkekler servisi devralmış, misafir çocuklarına kızıyor olmalıydı. Hatta belki küçük bir münakaşaya girmişlerdi kızların olduğu yerden geçen erkeklerle.
Gülümsedi Zehra. Şimdi başlarında olsaydı tüm bulaşıkları göz açıp kapayıncaya kadar yıkamıştı. Tüm yemekleri yapmış, çay servisine başlamıştı. Tek kelime yakınacak olursa en başından başlamaya razıydı, böylesi yalnız kalmaktansa.
Anahtar sesiyle kendine geldi. Gelmişlerdi. Tüm günü rahmetli kayınbabasının yanında geçirmişlerdi. Ayağa kalkıp, karnına yapışan elbisesini bollaştırdı. Kapıya çıktı hemen.
Cenk ayakkabasının bağcıklarını çözerken, yaşlı kadın da çantasını boynundan çıkarıyordu.
"Su getir bana."
Kayınvalidesine başını sallayıp, mutfağa geçti Zehra. İki bardak su doldurdu. Bir suyu yaşlı kadına verdi diğerini Cenk'e uzattı.
Çoraplarını bir kenara atan Cenk, kızarmış gözlerini kaldırdı yavaşça. Genç karısının yorgun yüzüne baktı. Sıkıntıyla bir nefes verip, omzularına çarparak geçti yanından.
Elindeki bardak yan dönüp dökülürken, gereksiz bir çabayla suyu durdurmaya çalışmıştı Zehra.
Annesi bağırmaya başlarken, dönüp bakmadan yukarı çıktı Cenk. Yatağına attı kendini ceketi bile çıkarmadan. Komodinin üzerindeki resmi aldı eline.
Babasının, omzuna elini dolayıp güldüğü resme dokundurdu parmaklarını özlemle.
"Özür dilerim baba..." dedi gözlerinden artık hacmini kaybeden yaşlar akarken. "İstediğini yapamıyorum, özür dilerim."
Yerleri silen Zehra, tabaklara servis etmişti yemekleri. Aklı sofraya gelmesini beklediği kocasındayken, oturdu sandalyeye.
"Zehra!" diye bağırdı kadın beklenmedik bir anda. "Benim oğlum açken sofraya oturmayı düşünmüyorsun değil mi? Babanın evinde yedirmiyorlar mıydı seni? Geldin geleli anca kilo alır oldun. Bir şey yaptığın da yok..."
Söylenmelere cevap vermeye bile kalkışmamıştı Zehra kabullenişle kalkarken.
Kaşığını çorbaya daldırdı yaşlı kadın. Çenesi öfke ve acıyla titrerken yutkunmaya çalıştı. Gözleri Zehra'yı buldu. Nefretle baktı. "Gözümün önünden çekil," dedi hırsla. "Sana bakarken midem bulanıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zakkum Çiçeği ~BİTTİ~
General FictionKızılhan Surları... İçinde kocaman bir aile. Dışında kalın surlar. Derinlerinde ise can yakacak olan sırlar. Kızılhan surları yıllar sonra yalanları farketmeye başlayan çocuklarının büyümesiyle alacaktı ilk darbelerini. Ve her şeye rağmen aşka tutu...