Kızlarla beraber yukarı çıkarken kendimi o kadar heyecanlı hissettim ki anlatamam. Bir yandan da abi ne oluyoruz ya olmadım değil.
Şimdi güllüğün o müthiş kokusuna kendimi kaptırmış odanın ortasındaki uzun sehpanın bir köşesinde oturuyorum. Kızlar yan yana dizilmiş önlerine Kur'an-ı Kerimlerini almışlardı. Önlerindeki kitabı tanımama ben bile şaşırdım. Gök ninem hep okurdu. Ben küçüktüm tabi onun yanına sık sık gittiğimiz dönemlerde. Sonradan kırk yılda bir gitmeye başladık. Belki de eskisi kadar sık gitseydik, gök ninem bana da öğretirdi. Olmamıştı ama. Babamın işleri, annemin işleri, okulum vardı. Bir türlü zaman ayıramamıştık. Ya da bir sürü bahanemiz vardı.
Zeynep abla da masadaki yerini aldıktan sonra Gökçe abla başladı okumaya, gözleri kapalı. Ezberinden okuyordu belli ki. İmrenmedim değil ama benim hiç fırsatım olmadı öğrenmek için ne yapayım. Öyle güzel bir sesi vardı ki, öyle mahzundu ki okurken, gözlerimden yaşlar döküldü.
İlk günümden ne kadar da çok ağladım.
O sakin sakin okurken diğerlerine baktım. Önlerindeki kitaplardan takip ediyorlardı. Bir süre sonra Bedia abla devam etti Gökçe ablanın kaldığı yerden. Onun da sesi Gökçe gibi güzeldi. Naif, hüzünlü bir tonda okuyordu. Kur'an okuması bittikten sonra dua okunmaya başlandı. Zeynep abla yapıyordu duayı. Anneme babama tüm ölmüşlerimize dua ediyorduk. Ben de ellerimi açıp dua ediyordum beni yalnız başıma bırakıp giden anne ve babama. Onları rüyamda olsun görebilmek umuduyla birbiri peşine sıraladım dualarımı gözyaşlarıyla. Kafamı masaya koydum omuzlarıma çok ağır geliyordu annesiz babasız kaldığımı hissetmek. Yeniden yeniden her gün baştan yokluklarını tatmak yoruyordu.
Uykumun en güzel yerinden yine bir el kaldırdı. Bu defa Mısra'ydı başucumdaki. Kızlar ilgiyle yüzüme bakıyorlardı. Sanırım başımı koyduktan sonra uyuyakalmışım.
"Kusura bakmayın." dedim utanarak.
"Ne kusuru canım. Asıl sen bizim kusurumuza bakma, yol yorgunusun biz de tuttuk seni." dedi Kevser.
"Olur mu? Siz benim annem babam için dua ettiniz. Kur'an okudunuz. Çok teşekkür ederim. "
Sonra ayaklandım. Ciddi manada uyumalıydım. Kızlar da benimle birlikte ayaklandılar. Zeynep abla bana sahte bir kızgınlıkla baktı.
"Biz Allah rızası için okuduk bir tanem. Rabbim mekânlarını cennet bahçesi eylesin inşallah." gülümsedim. Zeynep abla da göz kırptı hemen.
"İnşallah abla. Sorun olmazsa ben artık yatabilir miyim? " dedim bir yandan üzerimi düzeltirken.
"Ne sorunu Zümrüt. Sen uyurken eşim aradı. Ben gidiyorum. Aşağıda bir ev telefonu var. Kardeşin sana oradan ulaşır tamam mı haberin olsun. Yarın okulunuza gider etrafa bir göz atarsınız. Akşam yine gelirim ben olur mu?" Masanın üzerindeki kâğıtlardan birine bir şeyler yazıp verdi.
"Bu benim numaram. Yarın bir şeye ihtiyacın olursa çekinme, hemen ara."
Uzattığı kâğıdı aldım. Kafamı olumlu manada salladım. Daha ilk günden Ayaz'ı çok özlemiştim.
Kızlar teker teker çıktılar güllükten. Ben de Bedia ablayla beraber çıktım. Bedia ablayı uğurlamaya inecekken artık dinlenmemi söyledi. Vedalaştık o da alt kata kızların yanına indi. Ben de sonunda yastığıma kavuşacak olmanın verdiği mutlulukla odama ilerledim. Odaya girdiğimde güllüğe nazaran daha hafif olan gül kokusuyla karşılaştım. Mis gibiydi bu koku.
Oda arkadaşım olan Mislina'yı merak ediyordum. Yatağımın ucuna koyduğum çantamı alıp Bedia ablanın numarasının yazılı olduğu kâğıdı cüzdanıma koydum. Bir şeyleri unutmakta kaybetmekte üstüme yoktur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güllük
SpiritualBahçenin diğer tarafında göz göze geldiğim adamla kanım çekildi. Ateş öylece durmuş, yüzüme bakıyordu. Gözlerinde kızgınlığı, özlemi, nefreti gördüğüme yemin edebilirdim. Köşe bucak kaçtığım, sesini soluğunu özlediğim o adam, sonunda Güllük'ü keşfe...